top of page

Bir Efemera Okumak : Ladik-Tosya Depremi 1943

Değişik mahalli kayıtlarda adı, farklı ifadelerle yer bulan,  kimi kaynaklarda,  “ Çorum Depremi”, kimi kaynaklarda  “ Ladik Depremi “ kimi kaynaklarda da “ Tokat- Kastamonu Depremi” olarak nitelenen depremin, literatürde kaydı ise,  “Tosya- Ladik Depremi “ olarak yer bulmaktadır.


Depremin yaşandığı tarih konusunda bir anlaşmazlık yaşanmayıp, her yerel ve resmi  tabirde  “26-27 Kasım 1943” tarihi mutabakatı görülse de, ne yazık ki yaşanan anın saatsel zamanı konusunda farklı ifadeler görülebilmektedir. Yine bazı yazılı  kaynaklar, saatsel zamanı  “ Cumartesi Gecesi saat 20:00” diye veririken, literatür kaynak  “ saat 22.20.41’de “ gibi daha detaylı bir ifadeyeçevirebilmektedir.

Yapmamız gereken, bu konuda  hiç bir tartışmaya meydan vermeden, satırlarımızda hazırlanmış bir uzman raporuna yer açmaktır.

“ 26 Kasım 1943 Tarihli Tosya-Lâdik Depreminin Niteliği ve Niceliği

Bu deprem, 26 Kasım 1943 günü saat 22:20:41’de meydana gelmiştir. Depremin maksimum şiddeti Io: VIII-IX, magnitüdü Ms=7.2, episantırı ise 41.05K, 33.72D dir. Anadolu’nun çok büyük bir kısmında hissedilen Tosya-Lâdik Depremi; doğuda Taşova’dan, batıda Ilgaz’a kadar uzanan yaklaşık 45.000 km2’lik bir alanda etkisini göstermiştir. Deprem sonrasında Trabzon, Isparta, Elazığ, Zonguldak, Giresun ve Yozgat’tan Dâhiliye Vekâleti’ne depremin hissedildiğine dair telgraflar gelmiştir. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Amasya, Samsun, Tokat, Sinop ve Ordu’da deprem bilhassa ölümlere ve hasara neden olmuştur. Bu çerçevede Çankırı’nın Ilgaz; Kastamonu’nun Tosya, Kargı; Çorum’un Osmancık; Amasya’nın Merzifon, Gümüşhacıköy; Samsun’un Havza, Lâdik ve Vezirköprü, Tokat’ın Erbaa kazaları bizzat depremden etkilenen yerleşim birimleridir.Deprem sonrasında Doğuda Destek Boğazı ile batıda Kurşunlu bölgesi arasında 250 km uzunluğunda yeni bir fay sistemi meydana gelmiştir…… 20 saniye süren depremde, 2.824 kişi yaşamını kaybetmiş, 5 bin kişi yaralanmış ve konutların yüzde 75’ini oluşturan 40 bin bina yıkılmıştır, ayrıca 5.375 hayvanın da ölümüne yol açmıştır. “

“Depremde Ladik- Akpınar Köy Enstitüsünden 2 öğrenci hayatını kaybetmiştir.”

Bu metine dahil edilebilecek diğer alıntılar ise,  hafızalarda saklı kalanlardır:

“Depremden kaçarak kurtulanlar o geceki acı manzarayı hatıralarında hep taze tutarak anlatırlar. Sanki şimdi yaşarmış gibi üzülürler.”

“ Köyümüzün evleri ahşap kerpiçden olduğu için çok can kaybı ve yaralanmamalar oldu. Deprem sabaha kadar aralıklarla sürdü.”

“ Köyümüzdeki çoğu evlerin alt katları ahır olduğu için hayvanlar öldü. Köyümüzün halkı için hayvanların ölümü de büyük bir acıydı. Çünkü köylülerimizin geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdı. Tarım  da hayvanlarla yapılıyordu.”

“Biz Kastomunudaydık. Kastamonu merkez  ilçesi bu depremden 8 şiddetinde etkilenmiştir.Kaybımız çok olmuştu. Mahvolmuştuk.”

“ Halen de Ulucaminin sol tarafından yukarı doğru giden yolun tam karşısında ahşap bina vardır. O bina bize bu deprem de o mahallede tek kalan bina olarak anlatılırdı hep.”

“ Büyük zelzele.”

İnsanoğlunun afetler karşısında refleksi hep aynıdır.Deprem de bu refleksi çaresiz bırakır. Bundan yaklaşık 70 yıl önceki bir depremden söz edişimizin amacı, ne bir anma gününe hazırlığın duyurusu, ne de ülkemizin zaten bir depremler kuşağı üzerinde oluşumuz sebebiyle, sık sık yapılan” dikkatli olmamız gerekenler” konulu  hatırlatmalardan biri oluşudur.

Amacımız, o depremin acılarına ait bir efemeranın elimize yeni geçmiş olması sebebiyle, zamanında yapamadığımız yüzleşmeleri bugün yapabilmeye adım atmaktır.

İşte belgeler, sırf bu iş için yıllar sonra insanların karşısınına çıkıveriyor zaten.

Yoksa, nerden bilip, neden sorguluyacağız ki?

Yıl 1943.

26 Kasım  Cuma günü. Kalabalıklar, dükkanları, sokakları, camileri, evleri,hastaneleri, okulları dolaşmış, akşamı evlerine dönmüştür. Savaş günleridir. Yokluk, yoksulluk her yeri sarmış, üstü başı çıplak bırakmıştır. Ekmekler, somunlar dirhem dirhem karneyle dağıtılmakta,  değil benzin, gazyağı  ve çivi bulamamaktan insanlar harapolmakta, dükkanlar kepenk kapatmaktadır.

Sokaklar, karanlık ve yorgun.

Üstelik Kuzey Anadolunun soğuğu da  bir kaç gündür şiddetli yüzünü göstermiş, hafta sonu olmasına rağmen,  erken yatmak, üşümemenin yolu olarak görülmüş. Çoktan uykular, yarıya dönmüş bile.  Gece yarısı başlamamış olsa da.

Yarın, Cumartesi Günü  civar illerde ,ilçelerde kurulacak pazarlara mal götüremeyecek olmanın sancısı erkekleri, zor kaynayan tencerelerin sesizliği kadınları vurmuş. Bedenler, zihinler yorgun. Bozgun.

Gündüzlerinde her şeyi Ankara’dan gelecek “ savaş bitti” nidalarına bırakan,radyolarda çalan Rumeli Türkülerine, bağrı yanık hikayeler yaratan insanlar, gecelerinde  kendi gölgelerine esir oluyor.

Amansız ve tarifsiz bir ses. Anlatılmaz. Toz, duman peşinden. Sonra ses ve bağırışlar. Bağırışlar. Evet, mahvolduk!

***

Elimizdeki birinci belge:

“Kastamonu Vilayeti Makamına

26-27  /II/ 943 gecesi vukua gelen yerdepreminde Atabeygazi mahallesinde bulunan 17 No;lu evimiz tamamen yıkılarak bütün ailemiz enkaz altında kalarak kızım ile damadım ölü olarak ben, ailem ve iki torunum sağ olarak çıkarıldık.

Yiyecek, yakacak, hiç bir şeyimizi kurtaramadığımız gibi ev eşyamızda enkaz altında harap olmuştur.

Kendimin ihtiyar, ailemin de ihtiyar ve gözsüz olmasından perişan olan durumumuzun biraz olsun giderilmesi için kıymetli yardımlarınızın yapılmasını saygılarımla arz ve istirham ederim.

İsfendiyar mahallesi

Durak sokak No: 19

Mehmet Kapucu                                                                                            PUL  – mühür-      18-12-943”

Yazının daktiloda yazılmış olması, kullanılan ifadeler ve yazı marjı ayarları   mağdur Mehmet Kapucu adına dilekçenin başkası tarafından  kaleme alındığını işaretlemektedir. Muhtemeldir ki, Vilayet Kaleminde yazılmış olmalıdır.

Belgede dikkatimiz çeken diğer hususlar; dilekçenin  depremin üzerinden 22 gün geçtikten sonra yazılmış olması ve belgenin üzerinde aynı güne ait “ Yardım Komitesi Başk.” Notlu bir sevk ibaresinin, tarihin ve parafın bulunmasıdır.


DC-260-D0D46097

Elimizdeki İkinci Belge:

“Deprem Felekatzedelerine

Yardım Komitesi

Reisliği-16         

Emniyet Müdürlüğüne                                                                               8/1/ 944

İsfendiyar mahallesi- Durak sokak NO:19 evde oturan Mehmet Kapucu ile ailesine yardım yapılmak üzere Yardım Komitesine müracaatlarının temini rica olunur.

Komite Reisi

Vali”

Bu belge de dikkatimizi çeken en önemli husus ise, ilk belgini tarihi olan sevk işleminin üzerinden yaklaşık 20 gün sonra, yazının Emniyet Müdürlüğüne yazılmış olmasıdır. Bu yazının akıbetinde, Mehmet Kapucu  ikametine devam etttiği adresden Emniyet Birimlerince  alınıp, yardım Komitesinin Deposuna götürülmüş olmalıdır.


DC-260-D0D46096

Elimizdeki üçüncü belge:

Bu belge 14 /1 /1944 tarihlidir.

En üstünde,  kurşun kalem ile “ No: 7 “ ibaresi taşımaktadır. Muhtemeldir ki, benzer talepler içinde karşılanma sırasını göstermektedir.

Daktilo ve el çizimleriyle ortak  halde bir cedvel hazırlanmıştır.

Cedvelin başlıkları daktilo edilmiş.

Cedvelin ilk sırası el yazısıyla doldurulmuş.

Anlıyoruz ki;

Atabeygazi Mahallesinden Mehmet Kapucuoğlu’na 10 kilo bulgur, 8 kilo fasulya, 6 kilo tarhana ve 30 kilo buğday Deprem Yardımı olarak teslim edilmiştir. Çünkü karşısında imzası vardır. Daha önceki belgede mührünü kullanan Mehmet Kapucu bu kez imza atmıştır. Mavi bir dolmakalemle, belki de hayatında ilk kez adını yazarak.

Sayfanın sağ köşesinde yer alan ve elyazısıyla yazılmış olan ibareler ise daha şaşırtıcıdır.

“ Beyanı

1 kilo 500 gr. Tarhana

2 kilo     —            Fasulya

2 kilo 500 gr. Bulgur

7 kilo 500 gr. Buğday”

Bu “beyan” bilgileri net olarak ne anlatmalıdır? Acaba Mehmet Kapucu (oğlu) beyanı  kadar istemiş de, Komite daha fazlasını mı takdir etmiştir. Kendisine daha fazla miktarda yardımda mı bulunmuştur.

Yoksa yoksa, aslında kendisine verilen miktar “ Beyan” satırları altında yazılan miktar da, cedvele verilmemiş miktarlar mı yazılmıştır. Niçin?

Bilmek mümkün değildir. Ancak, “beyanı” kelimesi  ve burada aynı kağıt üzerinde yer alan kalemlerin ağırlıklarınınfarklı miktarlarda yazılmış olması, kuşkularımızı arttırmaktadır.

Tarihi geriye döndürüp o günlere gitmek  elbet mümkün   değildir. Acıların içinden acılar aradığımız da yoktur.

Yüzleşmesi gerekenler yalnızca  o cedvellleri tanzim edenler de değildir. Büyük acılar içinde, kızını ve damadını kaybeden, herşeyi yıkılıp savrulan, öksüz ve yetim iki çocuk ile ortada kalıveren, kendisinden daha da muhtaç kalmış yaşlı ve görmeyen bir karısına bakmakla mükellef Mehmet Kapucu’nun çaresizliğine, birkaç kilo buğday ve fasulya ile ortak olmaya çalışan devletin çaresizliğidir.Yüzleşmesi gerekenler,bu çaresizliği görmeyenler, anlamayanlardır.Bilmeyenlerdir. takdir edemeyenlerdir.

Bir yazar, “ savaş bütün çirkinliklerimiz örttü” demişti. Sıra bizde; “ Acı da, bizim, bütün çirkinlerimizi örttü!”

Comments


bottom of page