top of page

Bir efemera okumak-2

Bugün önümüzde siyah-beyaz eski bir resim var, efemera malzemesi olarak .Resmin kartı malzeme elbet, yoksa resmin  bize gösterdikleri tam bir tarih, tam bir Ankara.

 Zaten kartın üstünde iki satır yazı var.” Ankara.Ulus meydanı. ve. z.heykeli.ö”

anit22212bb

 Hemen hemen aynı dönem kartların üzerinde bulunan bu pek ünlü yazı karakterinin kime ait olduğu bilenebildi mi bilmiyorum. Fotoğrafı çeken kişi aynı zaman da bu yazıları yazan kişi de olabilir mi? Muhtemeldir. O zamanların fotoğrafçıları, sahip oldukları mesleklerinin inceliklerini de son derece kullanabilen ve bunu değerlendirebilen insanlardı muhtemelen. Teknik alet edevat sahibiydiler. Yazı da yazarlardı, reklâm da yaparlardı. Belki de Ankara’nın ilk tabelacıları da onlardan çıkmıştı.

Yazı şekli, kıvrımlar, hafif süsleme kaygısı ve o müthiş imla! Doğrusu bu imla’nın dışında yazının ünlü oluşuna ya da ismi bilinmeyen, meçhul kahraman oluşuna hiç itirazım olmaz. Ya bu imla?

 Elbette herkes anlıyor anlamasına, ama imla niye? İmla’yı çözünce karşımıza çıkan aslında dediğimiz gibi, tam bir Ankara’dır.

“Ankara. Ulus Meydanı ve Zafer Heykeli Önü”

 Foto kartın aslı yine elimizde değil. Ancak bilinen çok aşina olduğumuz fotoğraf kartlarından biri olduğu belli. Demek ki 9.1 x 13.3 cm boyutlarındaki standart fotoğraf kartlarından biridir. Muhtemeldir ki arkasında da benzerleri gibi başkaca bir yazı, tarih, adres, marka ve benzeri bir işaret taşımamaktadır.

 Kartın kenarları pek düzgün bir kesime işaret etmediği gibi, üst uçlarının hafif de olsa kırık olduğu görülmektedir. Ki, sol uç sanki fazlaca işlemiş bir kırık izlemi de vermektedir. Sağ kenarın biraz altında da ne olduğu pek anlaşılamayan bir birikinti bulunmakta. Sanki su kabartmış.

 Diğer yandan özellikle kartın üst kısmı, yani bulut ufku gözüken kısmı fazlasıyla lekelenmiş, adeta yıllara yorgun düşmüş. Hor kullanılmış bir kart izlenimi edinmek pek mümkün. Hafif sabunlu, ıslak bir pamuk parçasıyla da sanki çıkıverecek gibi de duruyor sanki. Yani ufuk güneş açacak. Ama biliyoruz ki Ankara’nın resimdeki bu yönü hep güneş alabilir ama o yüzünden hiç güneş doğmaz. Öyle ya, görünen bu yüz, Ankara’nın Kuzey, Kuzey-Doğusu gibidir. Her ne kadar temizlersek temizleyelim resmin altından güneş açmayacaktır. Bu kızarıklık da hiçbir zaman ufuk kızarıklığı olmayacak, olamayacaktır.

anit222

Resimde tarihin bulunmayışı işimizi bir hayli zorlayacaktır. Ancak biraz esnek bir bakış tarzıyla söyleyebiliriz ki, bu resim 1927 sonrası ve 1956 öncesine aittir. Bilgilerimizi sıraladıkça en yakın tarihin ne olabileceğini kestirmek nihayetinde mümkün olacaktır.

Niçin 1927’den sonra?

Resimde görülen ve kartın üzerine not düşen meçhul kahramanımızın bilgilerine göre de “Zafer Heykeli” adı verilen bu Anıt,  1927 yılında açılmıştır. Dahası var, yine bu notta “Ulus Meydanı” ibaresi de yer almaktadır. Önce şunda hemfikir olmalıyız ki, adı sanı bilinmese de, kartın üzerindeki bu hafif süslemeli yazılar, sonradan kart üzerine yazılmış değildir. Filmin üzerine yazılarak her film banyosu sonrasında kartın üzerinde yer alması sağlanmış bir film baskısıdır. Yani filmin çekilip tab edildiği yılların yazısıdır.

Ulus Meydanı sözümüze döner isek, bu ifade ne anlama gelmektedir?”Ulus Meydanı” tabiri, tarihsel bir tabirdir, dönemini yansıtır. Çünkü sözü ve tarifi edilen edilen  bu meydanın adı, çok kısa süreler içinde değişmiş, bu değişiklikler de her defasında dönemini yansıtmıştır.

1895 ‘li yılların hemen devamında Ankara’nın tek lüksü olan TAŞHAN’dan dolayı adı hep Taşhan Meydanı olarak anılan bu Meydan, Millet Meclisi’nin hemen köşesinde yer alan bir binada toplanmasından sonra ” Hakimiyet-i Milliye” olarak anılmaya ve bilahare bu adı almaya başlamıştır. Yıl, Millet Meclisi’nin toplanmaya başladığı yıldır ki; 1920.  Pek uzun sürmeyen bu hâkimiyetten (!) sonra 1928’e gelindiğinde ” Harf Devrimi” gerçekleştirilmiş,  “Hakimiyet-i Milliye” adı da Harf Devrimi imla ve statüsüne kavuşturularak ” Ulus” adına dönüştürülmüştür.

Öyle ise, fotoğrafımızın tarihinin başlangıcı bir yıl daha ötelenerek 1928’de başlatılmasını gerektirmiştir.

 Niçin 1956’dan önce?

 Resme bir kez daha bakalım, Anıt’ın bize göre solunda kalan tarafında otobüsün de bulunduğu bir yol bulunmaktadır ki bu yol, bugünkü Hacı Bayramdan gelip, İstasyon Caddesine inen yoldur. Dikkatli bakıldığında Anıtın bize göre sağında da bir yolun bulunduğu, hatta resmin ortasında bulunan otobüsün yönünün de o tarafa yöneldiği anlaşılacaktır.

 Anıt ilk yapıldığında, Anafartalar Caddesine giden yol ile Kale’den inen yol arasında yer bulmuş iken, 1955-1959 yılları arasında gerçekleştirilmiş bir proje olan, “Ulus Yol Düzenleme ve İmar Yapıları” projesi kapsamında,  pek muhtemeldir ki 1956 yılına denk gelen bir tarihte anıtın yeri değiştirilmiştir.

Trafik akışını engellediği ve yolların genişletilmesinin gerektiği ileri sürülerek o yıl içinde, Anıt bugünkü Emek Çarşısı’nın meydanına taşınmıştır. Resim bu taşınmanın gerçekleşmediği yıllara aittir.

Karşıda gördüğümüz İtalyan mimarisini andıran yapı, bugün de yerini muhafaza etme bahtiyarlığına sahip olan Türkiye İş Bankası’dır. Gerçekten de Banka, Cumhuriyetin görkemli yapısı olarak kendisiyle ve ilave olarak da resmi tam ortadan bölmüş “saatli kumbara” direğiyle birlikte bize güven ve başarı telkin eder gibidir.

İş Bankası Binasının ardından kafayı uzatırcasına bize görünmeye çalışan bina ise, daha çok yakın zamana kadar kullanılan  ” Vilayet” binasıdır. Bu iki binanın bir arada bulunduğu resim çok enderdir her halde.

Çünkü, bu kafayı uzatma imkanı sağlayan boşluk, 1933 yılında yıkılan ve henüz yerine herhangi bir inşaat başlanmamış olan Taşhan’ yarattığı boşluktur. Anlaşılıyor ki resmin ait olduğu yıl başlangıcı, bir adım daha ötelenerek 1933 sonrası yıllara aktarılmıştır. Bu boşluğun günümüzde Sümerbank Binasıyla doldurulmuş olduğunu, bilmeyenine hatırlatalım! Yoksa biz mi bilmiyoruz?

Gelelim resme. Vilayet Binası’nın hizasından takip edilecek olur ise, Altındağ’ın bir boşdağ olduğu görülecektir. Hem boş, hem hoş bir dağ. Boşluğun henüz yerini almamış gecekonduların yokluğundan olduğunu, hoşluğun ise geride temiz bir şehir silueti bıraktığından anlamalıyız. Anlamamız gereken başka bir şey ise, bu boşluk ve hoşlukların bize fotoğrafımızın tarihini belirlemede yardımcı olabileceğidir. Bunun için de, Altındağ’da yapılaşmanın, daha doğrusu gecekondulaşmanın plansız bir kent süreci içinde gerçekleştiğini, bu sürecin de 1950’li yılların ilk başlarında oluştuğunu bilmeliydik.

Doğrusu, Altındağ’ın bu çıplaklığı, aynı zamanda, kentin de biraz çıplaklığı demektir. Öyle ya, dolan her dağ, Cumhuriyetin Başkentinin, artık yurttaşları tarafından yaşanmaya değer kabul edilir oluşunun da göstergesidir. Kuş uçmaz kervan geçmez eski Ankara yerine artık, kuş yuvaları gibi bezenerek yapılan küçük de olsa konutlarla büyümeye başlayan yeni Ankara oluşmaya başlayacaktır.

Bu bilgilerden de anlıyoruz ki, resmimiz 1951-1956 yılları arası Ankara’ya ait bir resimdir. Daha geniş taban verisine ulaşıp ulaşamayacağımız bilinmemekle birlikte, başka söyleyeceğimiz şeyler de olmalıdır. Örneğin, Anıt ile Anıt’ın arkasındaki Zincirli Camii arasında yer alan minarenin Hacı Bayram Camii minaresi olduğunu, resimde yer alan üç otobüsten ortada olanın hemen arkasında, resme girmeyen Millet Meclisi Binası bulunduğunu, resmin sol altta çatısı gözüken yerin” Belediye Şehir Bahçesi” olduğunu söylemeliyiz.

 Muhtemeldir ki, zamanın Ulus Meydanı, aynı zamanda şehir içi ulaşımı sağlayan Belediye otobüslerinin de ilk ve son durak alanı gibi kullanılmaktadır. Fotoğrafın üst bölümünde bulunan birinci ve ikinci otobüs, bekleme yapan otobüs izlenimi vermekte, üçüncü otobüsün hareket halinde olduğu tahmin olunmaktadır.

Resmin sağ altında yer alan beyaz küçük kulübenin de otobüs işletmesine ait bir yer olduğu, yanında biriken insanların da hareketi bekleyen yolcular ile şoförler olduğu pekâlâ söylenebilir.

İnsanların bıraktıkları gölgelere ve ağaçlara bakarak söylenmesi gereken ise,  yaşanılan mevsimin,  baharın son ayları, ya da bir yaz günü olması gerektiğidir. Vakit, gölgelerin iki insan boyuna yaklaştığı bir vakittir, yani saat 15.00 ya da 16.00 arası gibi. Bunun en güzel kanıtlarından biri de bozuk olmadığına yürekten inandığımız, İş Bankası Kumbaralı Saati’nin konumudur. Saat: 15.20.

Sokakların sessizliği acep yaz ayının çok sıcaklığımıdır? Meydan üstünde ayan beyan seçilen 5 kişiden ikisinin pozisyonlarının koşar adım oluşu bir şey anlatır mı? Gölgelerin tercih edildiği bir gün olduğu da çok aşikâr sanki.  Peki resimde bulunan üç otobüsün hemen hemen tam ortasında bulunan zabit ne yapmalıdır? Muhtemelen trafik kontrolünden sorumlu bulunan bu görevlinin, kendisine gölgelik görevi de yapan bir lambanın altında beklediğini, zamanın Ankara’sında belki de ilk ve tek 5 yol ağzında görev yaptığının bilincinde olduğunu da tahmin etmeliyiz. Belini kuşatan kalın beyaz kemerin, gözlerimizin önüne kıyafetini de çiziverdiğini hatırlamalıyız.

Resimde benim için muğlâk kalan tek konu, Anıtın arka tarafı ile yanındaki ( aslında arkasında kalan Zincirli Camii) binanın iç içe geçmiş olan görüntüsüdür. Orayı istenmeyen bir beyazlık kaplamış gibidir. Fotoğrafın aslını iyice tetkik etmeden bir şey söylenemez elbet. Hele ki, efemera okumaya kalkanlar hiçbir şey söylememeli.

Evet, yine bir efemera okumaya çalıştık. Belki bilinmeyenlere bir ışık tuttuk, belki de kafaları iyice karıştırdık.Ama hiçbir şey, ne Ankara’nın güzelliğine, ne de Anıt’ın muhteşemliğine gölge düşüremeyecek.

bottom of page