Elimizde eski bir doktor reçete kağıdı var. Adı üstünde, gerektiğinde üzerine reçete edilen ilaç isimlerinin yazıldığı ve bu belge eşliğinde de herhangi bir eczaneye gidildiğinde de ilaçların alınabildiği, ayrıca bünyesinde antet bilgileri yer alan, bir doktor reçetesi.
Bu reçetenin boyutları, bilinenden daha küçük; 16,4 x 11,3 cm boyutlarındadır. Bilindik şekilde sol köşede, doktor bilgileri, sağ köşede ise tarih ve hasta bilgilerini yazmaya müsait bir satır daha.
Reçete; Dr. M. Lütfü Altan’a ait.
Diploma No: 3439- 6907.
Muayahane: Nasrullah camisi bitişiği
Telefon:113
Ev: Alacamescit Keten Sokak. No:1
Telefon: 112
Önce bu bilgiler üzerine dikkati çekmek gerekiyor. Ne yazık ki doktorun ön adını öğrenmek mümkün olmadı. ( M.) nin, Mehmet ve Mustafa dışında çokca başka isimleride ifade etmesi pek mümkün, lakin kişisel öngürümüz bu iki isimden biri olacağı doğrultusundadır.
Doktor M. Lütfü Altan Bey, döneminin Kastamonudaki en seçkin adamlarından biridir. Muayanehanesinin Kastamonunun en önemli simgelerinden biri olan Nasrullah Camiinin hemen bitişiğinde olması, bu savımızın ilk dayanağıdır.
Üstelik evi de Alacamescit Keten Sokakdaki ilk hanedir. Doğrusu Kastamonuyu gezmişliğimiz, dolaşmışlığımız çoktur ama detaylı olarak da bildiğimiz söylenemez. Söylenemez ama, Alacamescit Mahallesini duymuşluğum elbette var. Dahası, bugün artık önemli bir ipucu olmasa bile, “ keten” nin Kastamonu için önemini ve değerini hatırlayanlardanım. Bu yönüyle Keten Sokak’ın, Kastamonu için ayrıcalıklı bir yer olduğunu düşünmekteyim.
Bitmedi; telefon numaraları da farklı şeyler söylemektedir bize. Ev telefon numarası 112 olan Doktor M. Lütfü Altan Bey’in muayanehane telefon numarası da 113’tür.
Telefon numaralarının ardışık sırada olamasının yanı sıra, güzelliğinin de farkısınız değil mi? Hafıza da kolay yer edinişinin! O yıllarda bunları sağlayabilmenin, “ seçkin adamlardan” olma gerekliliğine bağlamaktayım.
Buna işaret eden diğer husus ise, Doktor M. Lütfü Altan’ın, diploma numarasında yatmaktadır sanki! Niçin iki numara peşpeşe bulunmaktadır? Acaba iki dalda uzmanlığı mı bulunmaktadır? Eğer öyle ise bu durum Kastamonudaki diğer doktorlar arsında da kendisine bir sıralama öncesi gerçekleştirmiş olmalıdır. Hele ki biri, “ Dahiliye Mütehassıslığı” ise! Öyle ya, o kentlerin en önemli rahatsızlıklarıdır, dahiliye, hele o yıllarda.
Bunu bilmiyoruz; uzmanlık konusu üzerinde bilgimiz yok. Hatta uzman olup olmadığını bile!
Bu bilgiler ışığında ilave bir şey söyleme şansımız bulunmamaktadır. Reçete üzerindeki başka yazılardan iz sürmek zorundayız çünkü.
Reçetenin sağ köşesindeki tarih sütunuda yer alan ifade, bizi biraz daha yüreklendirmektedir. Tarih; 6/12/949. Daha açık bir ifade ile 1949 Yılının Aralık Ayının 6. Günü. Haydi burada takvimciğimiz devreye girsin de size günü net olarak da söylesin: Günlerden Salı ve Dolunay’ın ilk günü. Kurban Bayramının üzerinden tamı tamına 2 ay geçmiş.
Henüz Demokrat Parti Kastamonuda hüküm sürmemiş yani, hala İsmet Paşa dolaşıyor o topraklarda. Velhasıl, 65 yıl öncesi.
Umarız ve dileriz ki, Doktor M. Lütfü Altan Bey hala sağdır. Hala doktorluğunu yapmaktadır. Hala seçkin kimliğini muhafaza etmektedir. Hala insanlar o sokaktan geçerken bir saygı ifadesiyle eğilirler. Hala onun iyileşetirdiği hastalar dimdik ve ayaktadırlar. Bunlar mümkün mü?
Reçetenin sağ köşesinde, tarih sütunun altında bulunması gereken “ hasta” adı bilgisi boş bırakılmış. Niçin bu kağıdı ikide bir reçete kağıdı diye belirtiyoruz, çünkü kağıdın ön yüzü üzerindeki en alttaki son matbu yazılar “ Tekrar gelişte reçetenin beraber getirilmesi rica olunur” ifadelerini taşımaktadır. Yani , bu reçeteyi!
Ancak görüyoruz ki reçetenin can alıcı diğer bilgileri, reçetenin ortasında topu topu 6 satırlık yazıyla, kocaman yer tutmaktadır.
Evet, tırnak içine alınmış bir kelimeyle başlıyor bu yazılar: “Rapor”.
Tümü el yazısıyla yazılmış bu ve tüm yazılar okunur düzgün bir nitelik taşımaktadır.Mavi dolmakalem ile yazıldığı sabit olmakla birlikte, mavi yazının, yılların birikimi içinde siyahi bir renge dönüştüğü çok açıktır.
Devamı da aynen şöyle:
“Medrese Atalay Mahallesi Kuruçay Sok. No :12 de oturan 1340 doğumlu İbrahim oğlu Hulusi Çaylakoğlu 4/ Kasım/1949- 6 /Aralık/1949 arası evinde sağ riede pnömoni ve nekahati takviyesinden istirahatli olarak tarafımdan tedavi edildiğini bildirir rapordur.
Kastamonu Belediyesi Tabibi.”
Devamında da 25 kuruşluk ve 5 kuruşluk damga pulları üzerine atılmış bir tarih ve imza mevcuttur. Pullar üzerine atılan bu tarih ise, 6/12/1949 tarihini taşımaktadır ki, raporun da son gününü işaret etmektedir.
İlginç değil mi? Doktor M. Lütfü Altan’ın şahsi reçete kağıdı, hem bir “ Rapor” hüviyeti taşyabilmekte, hem de böylece, Kastamonu Belediyesi Tabibliğini de yaptığını öğrendiğimiz şahsın, gerektiğinde resmi işlemlerini yapmasına da imkan tanımaktadır.
Evet, M. Lütfü Altan Bey, Kastamonu Belediyesi Tabibidir de. Bu bilgiler, bizim yazımızın başında beri savunduğumuz , Doktor M. Lütfü Altan’ın, Kastamonunun en seçkin insanlarından biri olduğu, çok sevilen bir doktor olduğu, refah düzeyinin yüksek olduğu ve de iki dalda uzmanlığı olan bir tıp doktoru olduğu düşüncelerimizi destekler niteliktedir. Üstelik bu bilgilere başka bir bilgi daha kendiliğinden eklenmektedir: Doktor M. Lütfü Altan Bey, bu yörenin çocuğudur. Doğma büyüme Kastamonuludur.
Belki Belediye Tabipliğinin başka hüviyetteki insanlara da verildiği mümkündür, ancak sanki mahallin insanlarına verilmesi daha münasip gibi gözükmektedir.
Gelelim Raporun içindeki bilgilere. Anladığımız şudur ki, İbrahim oğlu Hulusi Çaylakoğluna zatürre teşhisi konularak bir ay istirahatli olması tavsiye edilmiştir. Hulusi Bey 1924/25 doğumlu olup, söz konusu hastalığa yakalandığı yıl da tahminen 25-26 yaşlarında olmalıdır. İşi – gücü hakkında bir bilgimizin mevcut olmamasına rağmen, hem çalışma yaşı içinde oluşu itibariyle hem de bir rapor almaya ihtiyaç duyuşu sebepleriyle bir kamu veya özel kuruluşta çalışıyor olabileceğini öngörmekteyiz. İşsiz değildir, ancak kendi işini yapan, esnaf, tüccar ve çiftçi gibi bir hüviyeti de bulunmamaktadır.
Muhtemeldir ki, özel sektör çalışanından çok, bir kamu kuruluşunda çalışan insan profiline sahip bulunmaktadır. Neden mi? Çünkü, biliyoruz ki raporunun düzenlenme tarihi, teyidli olarak 6/12/1949 tarihini taşımaktadır. Hem kağıdın sağ üst köşesindeki tarih sütunu içinde, hem de raporun pulları üzerinde.
İyi ama, raporun başlangıcı 4 Kasım 1949 iken ve yaklaşık 31 günlük bir süreyi içerirken, niçin başlangıç gününde değil de, raporun bitimi gününde düzenlensin? Niçin geç düzenlensin?
Raporun ihtiyaç olduğu önceden düşünülememiş olmalıdır ki, sonradan bir zaruret karşılığında apar topar rapor alınmıştır/ yazılmıştır.
Bu gecikme mahallli şartlar içinde bir kamu çalışanına uyar nitelikte ögeler taşımaktadır.
Eğer sigortaya tabi bir çalışan hüviyeti olsaydı, daha ilk günden işverene bu raporun verilmesi gerektiği bilinirdi. Yok sigortasız çalışan biri idiyse, zaten rapora da gerek yoktur. Öyle ya, maaş da yoktur!
Kendi işini yapan biri olsa , zaten rapor gerekmezdi. Ya da en azından raporun bitimi tarihinde, bir ay önceki başlangıç itibariyle alınan bir rapora ihtiyaç olmazdı.
Acep, yeni atanılan bir göreve gitmeyi geciktirmek için alınan düzmece bir rapor olabilir mi? Ya da onun gibi bir şey! Ya da öngörmediğimiz bambaşka bir şey!
Bu noktada kuşkularımızı artıran ise, reçetenin arkasındaki yazı ve mühürdür.
Reçetenin arkasının neredeyse sayfanın yarısına kadar olan bir bölümde şu el yazısı bulunmaktadır:
“ Dr. Lütfü Altan’ın imzası olduğu tasdik olunur. 7/12/1949 ”
Yazının hemen altında da “ Kastamonu İli T.C Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüğü” ibareleri taşıyan bir resmi mühür ve üzerinde de paraf ile imza yer almaktadır.
İşte şimdi olmadı. Koskoca Doktor M. Lütfü Altan Bey’in imzaladığı bir rapor, İl Müdürlüğünün tasdikine mi ihtiyaç duyacaktı?
Hani, ne oldu iki dalda uzmanlık yapmış bir doktora?
Ne oldu Kastamonunun en itibarlı semtinde oturan ve yine en itibarlı mevkiinde muayanehanesi olan bir doktora?
Ne oldu Kastamonunun en güzel ev ve iş telefon numaralarına sahip olan doktora?
Memleketin evladına ne oldu?
Hükümet Tabibine oldu?
Niçin ihtiyaç duydunuz raporun tasdikine? Ne sandınız? Niye yaptınız?
Hiçbir şey anlayamadım!
Raporun, bitiş tarihinde düzenlenmiş olmasından ve bir gün sonra da tasdik görmesinden kuşkulanmamış değil idik, ancak tasdik edilmesindeki mahiyeti de anlamadık.
Doğrusu tüm bu anlatılanların sebebi hakkında, üzerinden 65 yıl geçtikten sonra başkaca bir şey öngörmek mümkün olmuyor. Yazdıklarımız yanlış mı? Ne kadarı doğru? İşin aslını bilemiyoruz. Bilemeyeceğiz.
Dileğimiz ve arzumuz şudur ki, hem Doktor M.Lütfü Altan Bey ( ki onun hakkında en küçük bir yaş bilgisi bulunmamaktadır), hem de raporun sahibi 1340 doğumlu İbrahim oğlu Hulusi Çaylakoğlu sağ salim olabilseler de, kendilerine detayları sorabilsek.Öğrenebilsek. Eksik kareleri tamamlasak!
Mümkün mü?
Comments