top of page

Ankara’nın Payitaht Seçilemeyişi!


Mondros Mütarekesinin henüz imzalandığı günlerden biridir. Her zamanki gibi İtilaf Devletleri, anlaşma hükümlerine sadık değillerdir. İstanbul’da her işe müdahale eder bir vaziyet aldıkları günler devam etmektedir.  Bu baskı ve ceremeden kurtulmak adına, Son Osmanlı Mebussan Meclisinin, İstanbul yerine, emniyetli bir yerde toplanmasının münasip olacağı düşünülür. Akla gelen birkaç şehir adı vardır; Sivas, Konya, Eskişehir, Bursa. Başka bir yer düşünülmez bile; hele Ankara adı hiç telaffuz edilmemiştir. O günlerin Ankara’sı, toz toprak içinde, kuş uçmaz, kervan geçmez bir haldedir. Nere de bir otel, Mebussan Meclisi üyelerini ağırlayacak basit bir konak bile yoktur!

Son Osmanlı Mebussan Meclisine toplantı mekânı olamayan ( akla bile gelmeyen)  Ankara, İlk Türkiye Büyük Millet Meclisine ev sahipliği yapar. Ama düşününce hatırlayacaksınızdır ki, bu ev sahipliği de “ şimdilik” kaydıyla olabilmiş, o günlerin ilk şartları içinde Kurucu Meclis de, Ankara’yı Devlet Merkezi olarak görmemiştir.

Esasen hiç kimse İstanbul’dan başka bir devlet merkezi düşünmüyor, aramak lüzumunu da duymuyor ve bütün memleketle beraber oranın da kurtulup eski durumunu almasını bekliyordu.

Fethedildiği günden beri yüzyıllardır Payitaht olarak devlet merkezliğine alışılmış ve hele emsalsiz güzellikleri, çeşitli özellikleriyle pek sevilmiş olan İstanbul yerine, zaman ve hadiselerin zorlayışıyla ister istemez de olsa, Anadolu’da bir merkez seçmek kolay değildi.

Fakat köklü devrimler, köklü kararlara ve bu kararları alacak liderlere ihtiyaç duyuyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan, dokuz ay sonra, 31 Ocak 1921 Günü, meclis başkanlığına sunulan, Milli Hükümetin teklifiyle : ( Allahın inayetiyle, İstanbul kurtarılabilse dahi) artık sadece bir merasim merkezi olarak muhafaza olunması gerektiğinden bahsedilerek;

  1. Milletin asıl istiklal merkezini,

  2. Hakiki faaliyet ve hükümet merkezini,

  3. Fabrika ve resmi müesseselerini,

  4. Anadolu’nun sevkülceyşi(strateji)  bakımından en emin ve en muhafazalı bir yerine nakil ve vazeylemek  gerektiğini, son savaşların zorunlu kıldığı belirtilmektedir.

Kısacası Anadolu’da bir devlet merkezi aranmakta; bu iş için de, Erkan-ı Harbiyey-i Umumiye Riyaseti (Genel Kurmay Başkanlığı) ile Milli Müdafaa, İktisat ve Sağlık Vekâletlerini bu konuda hazırlıklarda bulunmakla görevlendirildiği bildirilmektedir. Dahası, milli hudut ve milli müdafaa bakımından harita üzerinde incelemeler yaparak, hükümet merkezi olabilecek bölgeleri bir daire ile tehdit etmek vazifesi, Erkan-ı harbiye-i Umumiye Riyasatine verilmiştir.

İkinci iş olarak fikir ve ihtisas sahibi kimselerden mürekkep bir komisyon teşkili ile bu daire dâhilinde inceleme gezileri yaptırılarak, merkez olmak üzere kabul edilecek şehir yerinin tespiti ve ondan sonra bu Payitaht ( Başkent) Komisyonunun;

  1. Tasavvur edilen merkezin, mümkünse deniz kıyısına, seyrüsefer kabil bir şehir ile bağlı olmasına,

  2. Üzerinde durulan merkezin, memleketin dört tarafına demiryolu bağlılığı imkânı bulunmasına,

  3. Elektrik istihsal edilebilecek tabii veya suni şelalelere yakın olmasına,

  4. Mümkün olduğu kadar kömür madeni çevresinde olmasına,

  5. Ormanlık bir sahaya yakın bulunmasına,

  6. Genel ihtiyaçları karşılayabilecek sulara malik bulunmasına,

  7. Yerin, hava ve suyunun her bakımından sıhhate elverişli ve güzel olmasına,

  8. Büyük şehir kurulmasına elverişli topraklara ve malzeme tedariki mümkün olmasına,

  9. Medeni bir şehir için bunlardan başka lüzumlu görülecek hususların vücuduna dikkat edilmesine.

Ve iş bu şartların hepsi var olamadığı takdirde de, çoğunluğu kendisinde toplayan yerin seçilmesine, nihayetin de; bütün bu hazırlıklar tamamlanması sonucunda, baharda lazım gelen teşebbüsler ve inşaata hemen başlanarak, 1921 yılı başında tasavvur edilen “Payitaht” hükümet dairelerinin, şimdiden esaslı  olarak tamamlanmasına teşebbüs edecekleri, resmi müesseselerin, bu merkezde tesisine, dikkat etmelerine karar verildiği, açık hükümlerle belirtilmektedir.

Başında Büyük Millet Meclisi Reisi ( yani o vaktin mevzuatına göre hükümet reisi de olan) Mustafa Kemal Paşa’nın imzası bulunan bu hükümet kararıyla, İstanbul yerine seçilecek yeni “ payitaht”ın nihayet yedi sekiz ay gibi kısa bir zaman içinde, derlenip toplanarak, yerleşilebilecek ve içinde yaşanabilecek hale konması isteniyordu. Ayrıca da bu işi hazırlayacak komisyona katılmak üzere de, meclisten üç milletvekili gönderilmesi rica olunuyordu.

İşin en zorlu yanı da burasıydı: Bütün bir millet gibi, büyük bir çoğunlukla İstanbul’u canı gibi seven ve bir an evvel kurtulacak bir İstanbul’a tekrar ne zaman kavuşabileceğinden başka bir şey düşünmeyen insanlardan mürekkep olan Meclis, hükümetin tamamıyla sürpriz teşkil eden bu teklifi karşısında şaşırıp kalmıştı.

Maliye Vekili Ferit(Tek) Beyin, hükümetin bu konuda ne düşündüğünü izah ile bir an evvel karar verilmesini istemiş olmasına rağmen, mebusların bu işe akılları yatmadığı ve kolay kolay da yatmayacağı görülüyordu.

Nitekim ilk itirazı yapan Kırşehir Mebusu Basri Bey:

-Başka iş kalmadı mı? Diye sesini yükseltirken, Maliye Vekilinin:

-Başka işleri de görüyoruz. Bunu da önemli saydık. Yüksek heyetiniz de bunu tasvip buyurduğu takdirde, azalarınızdan birkaç kişinin bunu yapacak olan heyete ilavesini istiyoruz.

Diye işin olup bittiğini ifade eder gibi oluşuna rağmen, itirazlar birbirini takip ediyordu:

-Hükümet bizden üç kişi istiyor. Fakat evvela, bu işe lüzum var mı, yok mu? Onu konuşalım!

-Bugün düşmanla çarpışıyoruz. Bu durumda İstanbul’u bütün bütün mü unutuyoruz? İnşallah, Fatih nasıl fethetti ise, biz de öyle fetheder, eskisi gibi yine İstanbul’da oturur, orada hüküm süreriz. Biraz bekleyelim, acele etmeyelim.. Böyle şeylere lüzum yok!

-Henüz ne olacağımız malum değilken, her işimiz bitmiş, paralarımız da artmış gibi, hem de önümüzdeki baharda yeni bir hükümet merkezi kurmağa kalkmak, akıl karı değildir. Bu hayalattır efendiler.. Hükümet merkezi ne ile kurulur? Hem şimdi buna ne lüzum var? Hulya peşinde koşmayalım. Yok, fabrikaları filan daha emin bir yere nakletmek meselesi ise, o başka, o olur, mümkündür. Onu kabul ederiz amma, işte o kadar!

-Böyle şey olmaz arkadaşlar..Nereye gidiyoruz? Hükümet merkezine yer seçilecekmiş. Olur mu böyle şey? Hükümet merkezimiz var bizim.. Yok mu? Olmasa da, yeni bir hükümet merkezi için yer aramağa gidecek bir heyet, Anadolu’yu dolaşmağa kalkarsa, hangi yerde daha fazla ikram, i’zaz görürse orayı seçer, esasen biz burada bulunurken, tutup da Anadolu’ya heyet göndermeğe ne lüzum vardır? Hepimiz Anadolu’yu karış karış biliriz. Hepiz oralardan gelmiş, oraların çocuklarıyız. Anadolu’yu bizden iyi kim bilir? Mesela bendeniz Kayserili olmaklığım dolayısıyla, her türlü hissiyattan, tecerrüt ederek, şimdi sırf ilmi, iktisadi, mali, ticari, coğrafi, siyasi bakımlardan ve Allah için söyleyeyim, bizim Kayseri’den daha mükemmel hükümet ve devlet merkezi bulunamaz. Bizim kayseri Anadolu’nun, en mükemmel yerindedir. Kayseri dururken, daha başka yer aramağa ne lüzum var arkadaşlar?

-Şimdi ben de Kütahya’dan başlarım ha, sonra işin içinden çıkamayız.

Yok, yok ..İçinden çıkılmayacak bir iş yok.. Siz hele bir dinleyin canım.. Kayseri başkadır. Vallah başkadır. İnanmazsanız, işte burada Maliye Vekiline sorun, söylesin. Kayseri aynı zamanda memleketin gümrük varidatının üçte birini temin eder.

-Bir sual soracağım, bu merkez, bir şehirde mi kurulacak, yoksa açık boş bir yerde, yeniden mi inşa edilecek?

-Müsaade buyurunuz, bu teşebbüs siyaseten zararlıdır. İstikbalimiz için beslediğimiz ümitlere uygun değildir. İstanbul gibi bir hükümet ve devlet merkezimiz varken, nasıl olur da ondan feragat ederiz. İstanbul’un “Misak-ı Milli” hudutları içinde bulunduğunu unutuyor muyuz?

-Arkadaşlar pek doğru söylüyorlar. İslam siyaseti bakımından da pek müthiş bir facia işlemiş oluruz. Bu sebeple, ruhların asırlardan beri bağlı bulunduğu bir şehirden uzaklaşmak, büyük bir hata olur.

-Öyle ise, Meclisi de götürüp orada oturtsanıza!

-Görüyorsunuz Maliye Vekilinin karşılığını! Meclisle beraber, gidin İstanbul’da oturun bakalım diyor, bugün oturmazsak, yarın behemehâl oturacağımızı unutuyor. Yoksa İstanbul’dan ümidimizi kestik mi? Allah bana, Anadolu’da bir İslam merkezi ve Osmanlı payitahtı kurmak zorunda kalmağı nasip etmesin.

( Etsin.. Etsin.. sesleri)

-Ben de teklifi katiyen muvafık bulmuyorum. İstanbul “ Misak-ı Milli” hududu içindedir. Hükümet ise, şimdi: “ Bunu istirdat etsek bile” diyor. Yani geri alacağımızdan şüphesi mi var ki, başka yer arıyor? Başka yer arıyorsak ne duruyoruz, Merih’e gidelim. Büyük Petro, Rusya’yı tesisi ederken muharebe içinde idi. Öyle iken payitahtını İsveç’ten aldığı Neva Nehri kıyılarında kurdu.

-Bugünkü payitahtı nerede?

-Moskova’ya göçmesinin sebebi başkadır. Benim milletim geri gitmeyecek, daima ileri gidecektir. Ama fabrikaları filan İstanbul’dan başka bir yerde yapabiliriz. Almanya’da da Fransa’da da zaten böyledir. Fabrikalar, hükümet merkezinden uzaktadır. Bu olabilir, buna bir şey denemez.

-Arkadaşlar, hislere kapılmayalım, mesele memleketin idaresi, selameti meselesidir.

-Değildir…

-Değildir… Senin için hissiyat meselesi olabilir. Fakat ne olursa olsun hükümet, bugün bu meseleyi buraya getirmekle hata etmiştir. Bu ancak beş on yıl sonra düşünülebilecek bir meseledir. Şimdi bunu bırakalım, asıl görülmesi gereken, mühim işlerimize gelelim.

Nihayet Meclis Reisi Celalettin Arif Bey:

-Müzakereyi kâfi görenler ellerini kaldırsınlar! Eller kalkıyor ve çoğunluktadır. Müzakere yeter görülmüştür ve hükümetin teklifinin reddini isteyen takrirler yağmaktadır. Bu arada Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı beyin şu takriri de vardır:

“ Siz burada niçin toplandınız? Diye soranlara verdiğimiz ilk cevap, payitaht ve hilafet makamının istirdadı içindir” oluyor. Hal böyle iken şimdi istirdatı için uğraştığımız bir yeri ihmal ederek, yeni baştan bir hükümet merkezi aramağa kalkışırsak, kavlimizi, fiilimizle yalanlamış oluruz. Bu sebeple, hükümet, fabrikalarını istediği yerlerde kurmakta muhtar bulunmak üzere, payitaht hususundaki nokta-i nazarının reddini teklif ederim.”

Netice hükümet teklifi çoğunlukla reddedilmiştir. Ankara, payitaht olamamıştır, seçilememiştir.

Ankara, yıllarca beklemiştir. Yine bekleyecektir. Başkent olmak için 2 yıl da bekleyecek, “Türkiye Devletinin makarr-ı idaresi Ankara şehridir” şerefini taşımak için, geçecek o günleri tek tek sayacaktır.

  1. Bölüm: Gelecek yazıda

bottom of page