top of page

Tahsisat-ı Mestureyi  ( Örtülü Ödenek) tetkik etmek, kontrol etmek hakkımızdır!


Cumhuriyetin “ilk” bütçe görüşmelerine, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesinden kısa bir süre sonra 1924 yılı Şubat Ayı başlarına doğru başlanmıştır. Henüz Cumhuriyet ilan edileli 4 ay bile olmamıştır. Cumhuriyet ilanının coşkusu sürmektedir ama Hilâfet de kaldırılmamıştır. Siyasal rejim sorunu bakımından çok önemli bazı konular,bu bütçe görüşmeleri esnasında uzun uzadıya tartışılmıştır. Cumhuriyeti ilan etmenin gururunu herkes taşımaktadır, coşku sürmektedir ancak, yeni devletin siyasal, ekonomik, kültürel ve diplomatik alanlarda başarılı olup olmayacağı konusu, kimi milletvekillerini az da olsa kaygılandırmaktadır.

Bütçe müzakerelerinde üzerinde önemle durulan konulardan biri Hilâfetin varlığı ve bu kurum için bütçeden gider yapılmasının doğru olup olmadığıydı. Bütçe görüşmelerinin sonuna doğru, bütçe henüz yasalaşmadan önce, 3 Mart 1924 tarihinde Hilâfet kaldırıldı. Görüldüğü üzere, 1924 yılı bütçesi, Cumhuriyetin ilan edilmesi ve Hilâfetin kaldırılması gibi siyasal rejim bakımından çok önemli iki gelişmenin bütün sıcaklığı ile yaşandığı bir dönemde/ortamda gerçekleştirilmiştir.

1924 yılı bütçe görüşmeleri esnasında, tartışılan diğer  konuların başında, hangi kamu idaresine ( vergi, tapu, posta ve telgraf, güvenlik,  jandarma hizmetleri, dışişleri, matbuat ve istihbarat, toplum sağlığı, darüleytam, adliye, eğitim, bayındırlık, demiryolları, iktisat, mili savunma, mübadele, imar ve iskân gibi) ne miktarda ödenek ayrıldığı ve bu ödeneklerin yeterli olup olmadığı hususları gelmekteydi.


Ama bulunduğu her mecliste ve ortamda arkadaşları tarafından, cesur, atak, pervasız ve bu yapısı nedeniyle de “ deli” olarak nitelenen Edirne Mebusu M. Şeref Bey( M. Şeref Aykut), kendisi dışında kimsenin söz etmediği bir başka konuda konuşmak ister:

“Tahsisat-ı Mesture ( örtülü Ödenek) meselesi gerek İstanbul Mebusan Meclisinde ve gerek burada aramızda pek çok kılükal’i  ( dedikodu) mucip olmuştur. Fakat yalnız bizim memleketimizde böyle değildir, bu her yerde böyledir. Ve bütçenin bir zaruretidir. Maliye Vekili hesab-ı kat’iyi ( kesin hesap)   Meclise arz etmek üzere gelir, “Evet bana verdiğiniz bütçeyi şu surette sarf ettim”der. İşte Tahsisat-ı Mesture de bu meyanda dâhildir. Milletin bütçesine ithal edilmiş(dâhil edilmiş, katılmış) ve sarfı (harcanması), kanun mucibince vekillere havale olunmuş meteliğin de nereye sarf edildiğini bilmeliyiz. Bunu bilmek milletvekillerinin esas vazifesidir.

Tahsisat-ı Mesture kontrol edilmez sözü, katiyen kabili kabul değildir. Kabri pür olsun, Recep Paşa merhumun dediği gibi, “Memleketimizin bütün idari şubeleri için, bir yere on para verdiğinizde, yirmi para daha verip bir müfettiş tayin etmelisiniz. Verdiğiniz müfettiş parası boşa gitmez” yine siz kazanırsınız.

Binaenaleyh Tahsisat-ı Mesture kontrol edilmelidir. Ve bu muhakkaktır.  Maliye Vekilinin buyurduğu gibi 60, 70 milyonluk bir bütçe yapan ve bugün hain ve namussuz bir düşmanı sinesinden koğmak için kıyam etmiş olan bu millet, iki yüz liradan ibaret olan Tahsisat-ı Mestureyi çok görmemelidir. Yeter ki bu para tam yerinde sarf edilsin. Çünkü bu paranın sarf edileceği noktaların en birincisi memleketin inkılâp hayatına taalluk eden( ait olan) kaynaklardan alınacak istihbarata aittir.

Bazı yerler vardır ki, oradan evrak-ı müsbite  (konunun doğruluğunu ispat edici belgeler) diye bir şey istenemez, alınamaz. Bu malumdur. Bunu( örtülü ödeneği)  idare eden adamın iffet ve hamiyetine ve namusuna bırakmak lazımdır. Onun için Tahsisat-ı Mestureyi de tetkik etmek, kontrol etmek hakkımızdır.”

Doğrusu hitabet gücü yüksek ve diğer mebuslarca da pek beklenmedik bu çıkış ve eleştiriler, Edirne Mebusu Şeref Beyin mizacının eseriydi.

Son Osmanlı Mebussan Meclisinde de Edirne Mebusu olarak bulunan Şeref Bey, Osmanlı Meclisi Mebusanının içinde Milli Mücadeleye taraftar milletvekillerinin toplandığı Felah-ı Vatan Grubu’nun içinde yer alıyordu.


Erzurum (23 Temmuz 1919) ve Sivas (4 Eylül 1919) Kongrelerinde görüşülen Mîsâk-i Millî metni, Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ındaki, Millî Mücadele’ye taraftar milletvekillerinin toplandığı “Felâh-i Vatan Grubu”nun 22 Ocak 1920 günkü gizli celsesinde oy birliğiyle kabul edilmişti.

Kabul edilen “Ahd-i Millî/Millî Misâk”in bütün parlamentolara ve basına bildirilmesi görevi de Edirne Mebusu Şeref Bey’e verilmişti.

Meclis’in 17 Şubat 1920 günkü toplantısında Şeref Bey yine hitabetini konuşturmuş, cesur, pervasız mizacını dile getirmiştir.

(sadeleştirilmiş şekliyle şu konuşmayı yapmıştır:


“-Muhterem arkadaşlarım, millet bizi buraya gönderirken omuzlarımıza mühim bir hizmet yükledi. Altı yüz yıldır adaletin keskin kılıcına dayanarak ayakta duran bu devletin tarihi, dini ve bütün haklarıyla müdafaasını bizden istedi. Hepimiz de kabullendik ve öylece buraya geldik. Buraya geldiğimiz günden beri de gönüllerimizde ve kafalarımızda bir düşünce belirdi. Bir arkadaşımız bütün yüreklerden kopup gelen barış sesini bir noktada topladı ve bütün vicdanlar bu noktada birleşti.

Ortaya, ölümümüze kadar sürecek olan bir “Ahd-i Millî” çıktı. Bu, öyle bir millî anddır ki, Meclisimiz bunu kat’i bir kararla bundan sonraki tarihimize kaydederken, geçmişin güçlü ve parlak günleri kadar gelecekte de, milletimiz için umduğumuz ve devletimiz için beklediğimiz en parlak günleri hazırlamış olacağız. Okuyacağım “Ahd-i Millî”nin, insanları çiğnemek ve esir yaşatmak istemediklerini ilân etmiş olan Avrupa’nın bütün medenî devletlerine duyurulmasını teklif ediyorum. (Bravo sesleri ve alkışlar.)

Milletin oyu ile buraya gelen, devletin ve milletin namusunu ve dinini müdafaa ve muhafazada birleşen arkadaşlarımın bu “Ahd-i Millî”yi kabul suretiyle gösterdikleri iman ve karardan Allah da razı olacak ve bizleri başarıya ulaştıracaktır. (Sürekli alkışlar)”

Anadolu toprağını kirleten düşmana karşı büyük bir darbe olan Misak-ı Milli’yi, bu heyecan ve şevkle anlatmak başka kimse nasip olmuştur ki?

O’nu yine bir hitabet anında görmekteyiz. Edirne’nin Kurtuluş Günü olan 24 Kasım 1922’de Selimiye Camii önünde halka bir konuşma yaptığı konuşmada, Edirne’nin kurtuluşunda Anadolu’da yürütülen Milli Mücadelenin katkısına ve önemine değinmişti. Bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasında Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Ordusunun ve TBMM’nin rolünü anlatmış, “ Ey Trakya’nın şerefli ve mazlum evlatları  “ Artık elemli günler bitti. Trakya’nın göğsünden aramızdan alınan kardeşlerim de yakın zamanda burada olacaklardır.” ( Edirne’den sürgüne gönderilen vatanseverlere vurgu yapılmıştır)  diyerek konuşmasını tamamlamıştır.

Ülkemiz milli mücadelesindeki büyük katkıları yanı sıra örtülü ödenek hakkında cesur, cüretkâr ve vatansever kimlikli ilk konuşmayı yapan, ilk eleştiriyi getiren, ilk önerileri sunan kişi olan Edirne Mebusu Şeref Bey, 1874 yılında Edirne’de doğmuştur.

İstanbul  (Mekteb-i Hukuk-i Şahane) Hukuk Fakültesinden mezun olmuş ve Edirne’de avukat olarak görev yapmıştır.

İkinci Abdülhamit döneminde, devrimci düşüncelerinden dolayı sürgüne gönderilmiştir. Edirne’de 1908- 1914 yılları arasında “ Yeni Edirne”, daha sonra da “ Trakya Gazetesi”ni çıkarmıştır.  Trakya Paşaeli Cemiyetinin kuruluşuna öncülük etmiş, bu cemiyetin tüzüğünü kendisi hazırlamıştır.


Son Osmanlı Meclisi Mebusan’ında Edirne mebusu seçilmiştir. İstanbul’un işgalinden sonra, Misak-ı Milli’yi kamuyona açıkladığı için, İngilizlerce Malta’ya sürgün edilmiştir. Serbest kalınca Anadolu’ya geçip, ilk TBMM’ye katılmıştır. Çocuk Esirgeme Kurumunun kurucuları arasındadır.

Heykeltıraş İlhan Koman’ın dedesidir.

İstanbul’da 1939 yılında vefat etmiştir.

Doğrusu insan, Anadolulunun “ deli” diye adlandırdıklarını özlemeden edemiyor!

bottom of page