top of page

Ankara’nın İlk Müzesi


Her Ankaralı ve Ankara’ya giden herkes bugün Türkiye Büyük Millet Meclis Müzesi olan bu binayı ulusal bir tapınak gibi ziyaret etmelidir ve kimi zaman çok büyük tarihsel işlerin böyle küçük ve gösterişsiz yerlerde başarıldığını görüp bunun üzerinde düşünülmelidir.”

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “Milli Mücadele Anılarım” adlı kitabındaki bir yazısını bu satırlar ile bitirmek de, sayfa altı not yazısında ise şu konuya ilgiyi çekmektedir. “ Şunu önemle not etmeliyim ki, Türk Devrim Tarihi bakımından büyük önem taşıyan bu taş binanın tavanı, ne yazık ki ahşaptır. Bir gün bir elektrik kontağı veya başka bir kaza bu binayı içindeki paha biçilmez tarihsel eşya, resim ve belgeleriyle birlikte yok edebilir. Tavanın bir an önce betonlaştırılması gerekir.”

 Yazar için tarihsel önemi ve değeri açık açık belirtilen bu müzenin izlerini birlikte sürmeyi devam ettirelim. Ankara’da Ulus Meydanındaki bugün “ Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” olan bu bina, aynı zamanda Milli Mücadele Döneminin İlk Meclis Binasıdır. Bina zamanın Karaoğlan Meydanında 1915 yılında taşlık ve çoraklık arazi üzerine İttihatçılar döneminde “İttihat ve Terakki Kulübü” olmak üzere yapılmış, içi tam olarak bitirilememiş; biten kısımları ise Birinci Dünya Savaşındaki yenilgimiz üzerine Ankara’ya gelen yabancı bir kaç subay ve asker tarafından kullanılmış; Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinden az sonra yani 1919 yılının son günlerinde, bu yabancı askerler Ankara’dan kaçınca da boş kalmıştır.

O zamana değin Ankara’nın en dikkat çekici binası olan, Angora Hotel – Taşhan’ın hemen karşısına yapılmış olması ve ondan da daha güzel olan mimari yapısı nedeniyle bütün Ankaralıların gözbebeği olan bu yapı; Ankarada bir Milli Meclis’in toplanmasına karar verilince Ankaralıların amansız çabalarıyla eksikleri hemen tamamlanır ve eşyası da kimi resmi daire ve okullardan toplanarak kullanıma hazır hale getirilir.

Meclis 23 Nisan 1336 ( 1920 ) Cuma günü öğleden sonra saat 14.00 sularında açılır. O tarihte Karaoğlan Meydanı şimdiki gibi geniş olmayıp, bir yanda Taşhan’ın öte yanda kahvehanelerin, dükkânların ve Öğretmen Okulunun çevrelediği küçük bir alan durumundadır. Buradan yukarıya, meydana adını veren Karaoğlan Çarşısına doğru bir yol çıkmaktadır. Ki, açılış günü bütün bu alan ile birlikte, o dar yolun iki yanı, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar doludur.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, yazılarında ilk meclis binası olarak kullanılan bu binayı “ Milli mücadelenin nefes boşluğu, göğüs kafesi” olarak nitelemektedir. “ Bu mücadelenin yüreği onun içinde çarpıyor, cepheye ve yurdun her yanına, her gün inanç, yüreklilik, savaş azmi, umut ışığı oradan dağılıyordu. Milli Mücadele ve Kuvayi Milliye ruhu Türkiyenin her yanına oradan yayılıyordu. Bu bina, bu ruhun füze rampasıydı.”

Milli Mücadelenin kazanılmasından ardından gelişen süreç içinde yeni idari ve sosyal yapılanmalar hız kazanır. Bu kapsamda şahit olunan ilk manzara; Meclis çalışmalarının başka bir binada, aynı bahçe içinde yapımı tamamlanan II. Meclis Binası’nda sürdürülmesi gerekliliği ve bu ilk Meclis Binasının ise çalışmaları kolaylaştırmak adına CHF’ye tahsisidir.

Bu sürecin uzunluğunun yarattığı sıkıntı ve o binanın tarih içindeki yerinin önemini hisseden aydınların düşünceleri ve çabaları başka bir oluşuma hız kazandırır. İlk girişimlerine 1937 yılında tanık olunan ve öncülüğünü de Hıfzı Veldet’in yaptığı bu aydınlar gurubu, “ İlk Meclis Binasının iç bölümleri ve ilk eşyası ile birlikte restore edilip – İnkılap Müzesi-ne dönüştürülmesi ve Türk İnkılap Tarihi Enstitüsüne devredilmesini” savunurlar.

Ne var ki, bu girişimlere ve seslere pek aldıran olmaz.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 23 Nisan 1949 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında şöyle yazar:

“ O tarihi günü, birçoklarımız, hatta içinde çalışıp yükselenlerimiz bile unuttu. Onu bahar çiçekleri gibi canlı, sevimli ilkokul çocuklarımız – 23 Nisan Çocuk Bayramı adı altında – kutluyorlar. Fakat bu çocuklar, resmi nutuklarda bol bol övdüğümüz ve kendisiyle övündüğümüz Türk devriminin tarihi beşiği olan ilk Büyük Millet Meclisi binasını, ilk biçimiyle görmekten mahrumdurlar. Cumhuriyet Bayramında yurdun her yanından Ankara’ya koşan, asker, sivil, izci, mektepli gençlere: “ İstiklalimizi ve bugünkü milli varlığımızı sağlayan Türk İnkılâbı işte şu küçük salonda şu mütevazı sıralarda oturan senin baban, amcan, deden, hocan tarafından başarıldı. Günü gelirse, sen bundan daha fakir, daha az elverişli şartlar altında daha büyük işler başarabilirsin diyemiyoruz ve onları yurdun dört bir yanına inkılâp ateşi ile ve nefse itimat imanı ile geri yollayamıyoruz.

Avrupa’da milli tarihe ait her şey ilk şekli ile titizce saklanır. Biz, inkılâp beşiğini, yokluk içinde iradenin harikalar yarattığı ilk demokratik Meclisin binasını ilk şekliyle yirmi dokuz yıldır neden saklayamadık?”

Yine hiç bir sesin duyulmadığı ortamda, siyasi iktidarların değişmesi beklenmiş, 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebinin ilk açılış günlerine mekan ve zemin olan, o yılların öğrencilerinin ve hocalarının ayak seslerine şahit olan bu tarihi bina, ancak 1952 yılında Maarif Bakanlığına devrolunarak boşaltılmış, 1957 yılında da müze yapılmak üzere çalışmalara başlanabilmiştir. Nihayet 23 Nisan 1961 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi olarak ve aynı zamanda Ankara’nın ilk müzesi olarak açılmıştır.

Bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak bilinen tarihi yapı içinde, o dönemin bir çok belge ve eşyasına ev sahipliği yapılırken, asıl olarak hala diri tutulmaya çalışılan Milli Mücadele ruhunun yansıtılmasına zemin yaratılmasıdır. Bazı insanlar, hala bugün, “benim dedem, benim büyük dedem bu salonlarda şu mütevazı sıralarda oturarak, şu kürsülerde kalkıp konuşarak ülkenin kaderini değiştirdi” diyebilmektedir.

Sanırım yazımızdan sonra, Ankara’nın bu ilk müzesini ziyaret edenlerin kulaklarında, aramızdan ayrılalı 20 yıl olmuş olan hocamız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun şu sözleri yankılanacaktır:

“ Her Ankaralı ve Ankara’ya giden herkes bugün Türkiye Büyük Millet Meclis Müzesi olan bu binayı ulusal bir tapınak gibi ziyaret etmelidir ve kimi zaman çok büyük tarihsel işlerin böyle küçük ve gösterişsiz yerlerde başarıldığını görüp bunun üzerinde düşünülmelidir.”

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page