“Kurnaz bir maliyeci olduğu kadar, aynı zamanda çok vukuflu bir iktisatçı” olarak nitelenen Şakir Kesebir, İktisat Vekili Rahmi beyin istifası üzerine 29 Mayıs 1929 Yılında İktisat Vekilliğine atanır.Cumhuriyet Döneminin kısa dönem görev almış bakanlarımızdandır.
Bakanlık görevini üstlenmesiyle birlikte, Ülkenin durumunun ortaya konması adına ihdas edilen Ali İktisat Meclisinin Haziran 1929 Yılında yaptığı toplantıda, gelecek toplantıya kadar Türkiye İktisadi Programının hazırlanması kararı alınır. Bu işle görevli olarak da İktisat Vekili Şakir Kesebir başkanlığında oluşan bir komisyon oluşturulur.Komisyon üyeliklerine ise, Bekir Raif, Selahattin Muhtar, Mehmet Vehbi, Niyazi Asım ve Nurullah Esat beyler gibi zamanın bilinen iktisatçıları dahil edilir.
Bu heyet ilk iş olarak ülkenin üretim olanaklarını yerinde tesbit etmek için 3 gruba ayrılarak Türkiyenin çeşitli kesimlerinde inceleme yapmaya karar verir.
Birinci grup; demiryolu güzergahında,
İkinci grup; Karadeniz sahilleri, Trabzon ve Ezurum çevresinde
Üçüncü grup ise; Akdeniz sahilleriyle Trakyada inceleme yapmaya başlarlar.
Komisyonun çalışmaları sonucunda hazırlıyacakları rapor, Ali İktisad Meclisinin öngörülen Kasım 1929 Tarihli toplantısına yetişemeyince, devam eden bu çalışmalar, 1929 Aralık ayından itibaren İktisat Vekili Şakir Kesebir ile onun nezaret ettiği İktisat Vekaleti üzerinde kalır. Bu işle ilgili kurulmuş olan komisyonun görevine son verilir.
Dış ticaret dengesi açıklarının devam etmekte olduğu ve Türk Lirasının dış değerinin hızla kıymet kaybına uğramakta olduğu ve ülkenin her kesiminden radikal tedbirler ve iktisadi mali seferberlik taleplerinin istenmekte olduğu bir ortamda, program çalışması bütün ülkede büyük bir ilgi ve destek ile karşılanmaktadır.
Program çalışmasını, hilafetin ilgası ve Cumhuriyetin ilanı gibi büyük bir olay olarak görenler olduğu gibi, zaruri bir iktisadi reform olarak görenler ve bekleyenler de mevcut ve çoğunluktadır.
Ancak 4 Mart 1930 Tarihinde basımı sağlanarak mahdut şekilde dağıtımı yapılabilen ve basımı öncesi Başvekil İsmet İnönü tarafından da tashihe tabi tutularak ilaveleri yapılan bu çalışma, “İktisadi Vaziyetimize Dair Rapor” başlığı taşımaktadır.
Raporun son pragrafında “İktisadi işlerde semere sağlamak, senelerce ve musırrane çalışmağa mütevakkıf olduğundan memleketimiz için muayyen bir iktisadi siyaset tesisi ile bu siyasetin tatbikatını tayin edecek etraflı bir program ihzarı esas olmak lazım gelir” denilerek amacı açıkca belirtilmiştir. Rapor’un takdim ve bitiş cümlelerinden hazırlanmasındaki asıl muhatabın Başvekil İsmet İnönü olduğu aşağıdaki cümle ile anlaşılmaktadır.
Bitiş cümleleri: “ Tetkikatı acızanem bu makasıdın temininde zatı devletlerine az çok faydalı olabildiği takdirde kıymettar teveccüh ve itimatlarila devam eylemekte olduğum vekalet hizmetinin ifasında medarı kuvvet ve cesaret olacağını arz ve derin hürmetlerimi eylerim efendim.” demektedir. Şakir Kesebir’in imzası ile son bulan Raporun ilk cümlesi : “ Paramızın son aylardaki kıymet temevvüçleri dolayısıyla tarafı devletlerinden 12 Kanunuevvel 1929 tarihinde Büyük Millet Meclisinde irat buyrulan nutukta” söylemiyle, doğrudan doğruya İsmet İnönü’ye ithaf ve atıfta bulunmaktadır.
Bir çok iktisatçı ve tarihçi tarafından “şayanı istifade bir başlangıç” olarak nitelenen ve ülkemizin ilk planlı kalkınma programı olarak adlandırılan Rapor, daha sonraki yıllarda bürokratlarımızca ” Şakir Kesebir Raporu” olarak adlandırılabilecek kadar ekonomik hayatımızda kalıcı bir yer edinmiştir. Ne var ki toplam 454 sayfadan oluşan ve Cumhuriyet sonrası ülkemiz iktisadi hayatının inceliklerini ihtiva eden o rapor, Dünya İktisat Buhranı içindeki değişik politika arayışları yüzünden uygulamaya girmemiştir. Ama Türkiyedeki ilk iktisadi program çalışması olması bakımından her zaman büyük bir önem arzetmiştir.
Şimdi yazının diğer bölümü için bir şeyler söylemek gerekmektedir.
Raporun bir çok sayfasında ülkenin iktisadi durumu son derece hassas bilgi ve tesbitlerle ele alınmış bulunmaktadır.
“Halılarımız” başlığını taşıyan 265’inci sayfada yer alan metni sizinle olduğu gibi paylaşmak isterim.
“ İhracat kalemleri meyanında görülen halılarımıza gelince: halıcılık ecdat sanatlarımızdandır. Anadoluda halıcılığın yedi asırlık bir tarihe malik olduğu tahmin edilmektedir.
Halıcılık iktisadi bünyemizde diğer ev sanayiinden daha ziyade inkişafa müsaittir. Esasen halıcılığın atelyelerden ziyade evlerde olması içtimai ve sıhhi şerait itibarile şayanı tercihtir.Memleketimizde elyevm 17 538 halı tezgahı mevcuttur. Yirmibinden fazla nüfus halı dokuyuculuğu ile iştigal etmektedir.
En fazla halıcılıkla iştigal eden sekiz vilayet ve üç kazanın 1929 senesi halı imalatının tahmini kıymeti: 6 276 000 Lira olarak kabul olunabilir. Şöyle ki:
Kırşehir Vilayeti 220.000
Kayseri Vilayeti 300.000
Sivas “ 52.000
Niğde “ 437.000
Konya “ 36.000
Isparta “ 1. 100.000
Burdur “ 208.000
Kütahya “ 2.232.000
Kula Kazası 290.000
Gördes Kazası 900.000
Demirci Kazası 500.000
6. 270.900
Yahut 6.276.000 Lira.
Şimdi burada öncelikle belirtilmesi gereken toplam meblağın 6.276.000 Lira olarak değerlendirilmiş olmasıdır. Bunu bir bütçe hesabı tahmini değeri olarak yorumlamak mümkün ise de sehven 6.000 Liranın yanlış yazılmış olması da mümkündür. Her halükarda bu tesbit bizim asıl ortaya koymaya çalıştığımız tabloyu değiştirmemektedir.
Vilayetinde ve merkez kazalarınının hiçbirinde halıcılık faaliyeti olmayan bir İl’in üç kazası o yıllarda, tek başlarına güçlü halıcılık vilayetleriyle yarışır halde idiler. Daha ilginci, Manisa İli Gördes kazası o yıllarda ülkenin üçüncü büyük elhalıcılığı ekonomisi yaratabilirken, Demirci Kazası el halıcılığı da Türkiyenin dördüncü büyük elhalıcılığı ekonomisini yaratabilmiştir.
Manisa İlinin bu üç kazasının toplam el halıcılığı kıymeti ise 1.690.000 Lira civarında bir hacimle, Ülkenin en büyük ikinci elhalıcılığı ekonomisini yaratmıştır.
Demirci Kazasına ait bilgileri geliştirmek istediğimizde ise daha farklı bir coğrafya ile karşılaşmaktayız: 1929 Yılının Demirci Kazası nüfusunun ( köyler dahil) yaklaşık olarak 3500 olarak ele almak gerekmektedir. Çünkü 1950 yılı sonuna kadar nüfusun 5000 üzerine çıkmadığı kaydı bulunmaktadır. Bu şartlarda ise, üretilen elhalıcılığı ekonomisi içinde bulunan tezgah sayısını hesaplamak güç değildir.
Eğer, toplam 6.276.000 Liralık “tahmini kıymeti” yaratan, “elyevm 17 538 halı tezgahı” ise; Demirci Kazası’nın ortaya koyduğu 500.000 Liralık kıymetteki varlığı yaratan da yaklaşık 1397 ya da 1400 adet halı tezgahı olmalıdır. Toplam 3500 nüfus ve 1400 halı tezgahı. Bunlar ilginç ve inkar edilemez verilerdir.
Bugün gelinen nokta ise; Vilayet merkezinde ve merkez kazalarının hiç birinde elhalıcılığı yapılmadığı için yıllardır, İl yöneticilerinin ve İl ekonomisini planlayanların gözünden hep uzak ve ırak kalmış olmanın da bir sebebiyle yitirilmiş, kaybedilmiş, yedi asırdır tarihe malolduğu ifade olunan ecdat sanatı!
Bu tablo, bugün müsebbiblerinin çoğu yaşamayan bir tarihi süreçe ilmik ilmik işlenmelidir.