top of page

Türk Harf Devriminin Halka Tanıtımı

Atatürk devrimlerinin dayandığı temel ilke, Türkiye Cumhuriyeti’ni siyasî yapısı

bakımından olduğu gibi, sosyal yapısını şekillendiren kültür değerleri bakımından da

çağdaş bir devlet hâline getirmektir. Dolayısıyla Harf Devrimi de milli değerlere bağlı

bir çağdaşlaşmanın ifadesidir. Ayrıca, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de

temel oluşturan bir özellik taşımaktadır. Türk devrimleri içerisinde en dikkate değer

olanı, Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesinde temel yapı taşı görevi göreni dil

üzerine yapılan düzenlemeler ve Harf Devrimi’dir (Korkmaz, 1998).


Türk devrimlerini genel olarak siyasi, ekonomik ve kültürel çerçeve içerisinde ele

almamız halinde, siyasi devrimler tamamıyla radikal bir iradenin sonucuyken, kültürel

devrimlerin toplum içerisinde alt yapısı oluşturulduktan, kapsamlı bir hazırlık

aşamasından geçirildikten sonra gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu yönüyle kültürel

devrimlerin halka benimsetilmesi bugünkü yaklaşımla halkla ilişkiler ve tanıtım

alanının konusunu oluşturmaktadır. Yeni Türk alfabesine geçiş, yasal bir zorunluluk

olmakla birlikte halkın ilgisinin uyandırılması ve umulandan daha kısa sürede geçişin

sağlanması halkla ilişkilerin ve tanıtımın konusudur.

Kültürel devrimlerimiz içerisinde; medeni dünya ile olan bağların kopuk kalmasının

temel nedeni olarak gösterilen Arap alfabesi yerine “en önemli devrim” olarak

nitelenen Türk harflerinin kabulü, bu devrimin hazırlık aşaması, Türk halkına

tanıtılması ve benimsetilmesi çalışmaları, bu çalışmaların yurtdışındaki etkileri, Türk

devrimleri arasında çok önemli bir yer tutmaktadır.

Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Alfabe ve Dil Sistemi ve Konuyla İlgili Görüşlere

Genel Bakış

Alfabe, alfabeyi oluşturan işaretler veya harfler, dildeki seslerin yazıya yansımış

sembolleridir. Bu nedenle bir alfabenin mükemmelliği, o alfabedeki işaretlerin dildeki

sesleri ve dilin ses yapısını karışıklığa meydan vermeyecek biçimde karşılamasına

bağlıdır (Korkmaz, 1998).

Tarihsel süreç içerisinde Türkler de dildeki seslerini çeşitli sembollere yükleyerek

ifade etmişlerdir.

Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce, Orta Asya’da kurdukları uygarlıklarda

kendilerine özgü yazı sistemini kullanmışlardır. Kök (Gök) Türklerde (552-745) Kök

Türk yazısı denilen yazı sistemi, daha sonra Uygur Türklerine de (745-970) geçmiş;

ancak Uygur Türkleri bu yazıyı bırakıp kendi yazılarını (Uygur yazısı) geliştirmişlerdir.

Çin, Moğol, Tibet harflerini de kullanan Uygur Türkleri, İslamiyeti kabul etmeleriyle

birlikte Arap harflerini almışlardır. Karahanlılar da (932-1212), 960 yılında İslam’ı

kabul etmeleriyle birlikte, daha önce kullandıkları Uygur yazısını bırakarak Arap

alfabesini benimsemişlerdir (Tunca, 1999, s. 89).

Türklerin Arap alfabesini kullanması Doğu Türkçesinde 11. yüzyıla, Anadolu

Türkçesinde 13. yüzyıla kadar gider. Orta Asya devletleri, Selçuklu Devleti ve en son

olarak Osmanlı Devleti de Arap alfabesine geçmiştir. Özellikle Osmanlı Devleti,

kuruluş yılı olan 1299’dan yıkılış tarihi olan 1923’e kadar Arap harflerini büyük bir

tutuculukla kullanmıştır.

Ancak, Arap alfabesi beraberinde çeşitli güçlükleri de getirmiştir. Özellikle ses

yapısından dolayı Türkçeye ve Türkçe ses uyumuna uymayan bu harflerin kullanılması

ve dil bilgisi yapısının da gittikçe ağırlaşması, ülke içerisindeki okuryazar oranının

düşük kalmasına sebep olmuştur (Tunca, 1999, s. 89).

Bu etkenler beraberinde çeşitli düzenleme gereksinimlerini de getirmiştir.

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar, Arap alfabesine ve İslamiyet’in de tesiriyle

Arapça-Farsça kelimelerin Türk dilini istilâ etmesine tepki gösteren aydınlar, alfabe

sisteminin ıslah edilmesi gerektiği düşüncesini sürekli tartışmışlardır. Özellikle

Tanzimat döneminde Osmanlıcaya karşı doğan tepki, kullanılan alfabe sistemine de

tepkiyi beraberinde getirmiş, bu dönemde dilde sadeleşme hareketlerine girişilmiştir.

Tanzimat dönemi sonrasında, Meşrûtiyet dönemlerinde ve Servet-i Fûnun akımında

edebiyatçıların çoğu yazı dilinin sadeleşmesi gerektiğini ifade etmiş; ağırlaşan

Osmanlıcaya karşı yeni dil ve üslup arayışlarına girmişlerdir (Korkmaz, 1998).

Osmanlı imlâsı ve alfabesi konusunda meydana gelen tartışmalar zamanla iki farklı

görüşte toplanmıştır. Bunlardan biri Arap yazısı temelindeki Osmanlı imlâsının ıslahı

görüşüdür. Tanzimat Dönemi ve Meşrutiyet dönemlerinde, alfabede düzenlemeler

yapılmasına çalışılmıştır. Bu dönemde, alfabe değişikliği gereksinimine inananlarla

inanmayanlar arasında, zamanın gazete ve dergilerinde yayımlanan yazılar kanalıyla

şiddetli tartışmalar olmuştur. Ancak, alfabenin ıslahı (düzeltilmesi) fikrini savunanlar

çerçevesinde yapılan denemeler olumlu sonuç vermemiş, yol alınamamış, bunun

üzerine, alfabe değişikliği görüşüne yönelinmiştir. Tanzimat döneminde “dilde

sadeleşme” olarak başlayan akım, 20. yüzyıl başında dünyada hakim olmaya başlayan

milliyetçilik duygularının da etkisiyle; dilde “Türkçeleşme” olarak kendini göstermiştir

(Korkmaz, 1998).

Alfabenin değiştirilmesi ve Latin esaslı alfabenin kabul edilmesi konusu

Cumhuriyet döneminde ilk defa İzmir İktisat Kongresi’nde (17 Şubat-4 Mart 1923)

gündeme gelmiş, ancak yapılan görüşmelerde reddedilmiştir (Sofuoğlu, 2006). Ali

Nazmi ile bir arkadaşının Lâtin harflerinin kabulü konusunda verdikleri öneri tepki ile

karşılanmış, hatta en büyük tepki Lâtin Harflerini Kabul Edemeyiz başlıklı yazısı ile

kongre başkanı Kâzım Paşa’dan (Karabekir) gelmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın da,

1923’te İzmir’de İstanbul gazetecileri ile yapılan bir toplantıda yine böyle bir öneri ileri

sürdüğünde bu öneriyi Atatürk de olumlu karşılamamıştır. Çünkü, memlekette o gün

esen hava böyle bir yenilik için daha zamanın gelmemiş olduğunu göstermektedir

(Korkmaz, 1998).

Yeni Türk Harflerine Geçiş Dönemi Çalışmaları

Atatürk, halkın yıllarca cahil kalmasına sebep olan alfabenin kolaylaştırılması, okur-

yazar oranının arttırılması, eğitim ve öğretim işlerinin yaygınlaştırılması için; alfabe

değişikliğinin gerçekleştirilmesi gerektiğine inanmış ve bu inancını şu sözlerle ifade

etmiştir:

Lisanın suubeti (dilin güçlüğü), edebiyatın natamam bulunması, ehl-i vatanı cahil

bırakıyor, tekamül (gelişme) hevesini müntefi ediyor (söndürüyor). Beraks olarak

kolay okunur, kolay yazılır bir dil olur ve onun ilerlemiş, ceyadet kesbetmiş bir

edebiyatı bulunursa bittabi (tabiatıyla) halk ona rağbet eder. Okur-yazarların sayısı

ziyadeleşir ve okumak-yazmak için, bugünkü gibi yıllar sarfedilmez. (Ülkütaşır, 1998,

s. 30).

Atatürk’e göre, milli kültürün, bağımsızlığın, milli bütünlük ve toplumsal barışın

korunması, sürdürülmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin,

birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır ve zengin olması gereklidir (Savaş, 2003, s.

5).

Bu çerçevede; Harf Devrimi, niteliği bakımından basit bir yazı değişiminden ibaret

değildir. Bu inkılâbın sosyal yaşamımızda, dil ve kültür tarihimizde önemli bir yeri

vardır. Türk toplumunun kendi diline, kendi tarihine sahip çıkabilmesi, eğitim birliğine

ve millî bir eğitim sistemine kavuşabilmesi, okuyup yazma öğrenmenin

kolaylaştırılması ve kültür alanındaki gelişmelerde gerekli hamlelerin yapılabilmesi,

her şeyden önce Türk ulusunun kendi dilinin özelliklerine uygun, kolay öğrenilir bir

alfabe sistemine sahip olması ile mümkün olmuştur (Korkmaz, 1998).

Milli bir dilin kullanılmasının gerekliliğine inanan Mustafa Kemal, 1923 yılında,

İktisat Kongresi sırasında, toplumun henüz alfabe değişimi konusuna hazır olmadığını

görerek bu konudaki teklife sıcak bakmamıştır. Atatürk, yeni bir alfabeye geçiş

konusunun temellerini, 22.11.1924 tarihinde Samsun’da öğretmenlere yönelik yaptığı

konuşmada atmıştır:

Efendiler, millî terbiyenin (eğitimin) ne demek olduğunu bilmekte artık bir gûnâ

teşevvüş (kargaşa tarzı) kalmamalıdır. Bir de millî terbiye esas olduktan sonra onun

lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti gayri kabili münakaşadır

(tartışması dahi olanaksızdır).

diyerek konunun önemini belirtmiş, uygulanan kültür programı doğrultusunda yavaş

yavaş Latin harflerine doğru gidişi başlatmış, toplumu değişime hazır konuma

getirmiştir.

Konu, daha sonra 1924 yılında, Şükrü Saracoğlu tarafından TBMM’de gündeme

getirilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde de, öğretimde birliği sağlayan Tevhid-i Tedrisat

Kanunu kabul edilmiştir. 20 Mayıs 1928’te uluslararası rakamlar kabul edilmiş, bu

devrim de, Latin alfabesine geçiş aşamasında rol oynamış, geçişin önemli bir göstergesi

sayılmıştır.

Atatürk’ün talimatıyla; 23 Mayıs 1928 tarihinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı

Dil Encümeni kurulmuştur. Encümenin amacı, yeni Türk harflerine geçişi sağlama

konusunda Latin harfleri üzerine çalışmalar yapmak olarak belirlenmiştir.

Yeni harflere geçiş konusunun net olarak belirmesini takiben, gerek ülke içerisinde

gerekse ülke dışında, konuyla ilgili farklı görüşler ortaya konmuştur. Görüşlerin ortak

noktasını ise; toplumu yeni harflere alıştırmanın hiç kolay olmadığı ve çalışmaların

yıllarca süreceği fikri oluşturmuştur. Yunus Nadi, Cumhuriyet Gazetesi’nin 10 Ağustos

1928 tarihli sayısında, bu sürenin on yıldan önce olamayacağını, zamanın Meclis

Başkanı Kazım Paşa ise bunun üç yıllık bir sürede gerçekleşebileceğini ifade etmiştir.

Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Yunus Nadi’nin 10 Ağustos 1928’te gazetesinde yer

verdiği ve yeni harflere geçişin en az 10 yıllık bir süreyi kapsayacağını içeren yazısının

yayımlanmasından sonra; 19 Ağustos 1928’de Atatürk, Yunus Nadi’ye yeni Türk

harfleriyle yazdığı bir mektup yollamıştır. Bu mektubunda Atatürk, yeni Türk

harflerine geçiş için çok uzun bir zaman olmadığını ve yeni harflerin uygulanmasına

1 Kasım 1928’den sonra kesinlikle geçileceğini belirtmiştir.

Yabancı basının da yakından takip ettiği ve Arap harflerinden Latin alfabesine

geçişin çok uzun bir süreyi bulacağını öne sürdükleri geçiş süreci ile ilgili olarak,

örneğin Amerikan basını, onbeş yıllık bir süre öngörmüştür (The New York Times,

1928).

Beliren bu ana bakış doğrultusunda, kurulan Dil Encümenince, yeni harflere geçişin

yavaş olması, yeni harfler öğretilirken eski harflerin kullanımının da hemen

bırakılmayıp sürdürülmesi teklif edilmiştir. Ancak, Büyük Önder, bu fikirden, halkı

tembelliğe iteceği görüşünden dolayı vazgeçmiştir.

Dil encümenliğinin çalışmalarını yakından takip eden ve geçişin kısa süre içerisinde

gerçekleşmesini arzu eden Mustafa Kemal, Türkçe’de duyulan gereksinimlerin tespit

edilmesi için heyete talimat vermiş ve çalışmaları hızlandırmıştır. Atatürk’ün

Encümenlikten aldığı rapor doğrultusunda geçiş vaktinin geldiğine olan kanaatinin

kuvvetlenmesiyle de; 8 Ağustos 1928 akşamı, Sarayburnu Parkı’nda harf devrimiyle

ilgili konuşmasında devrimin hazırlık döneminden uygulama dönemine geçişini şu

sözlerle ifade etmiştir:

Bir milletin, bir heyet-i içtimaiyenin yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni

bilmez, bundan insan olanlar utanmak lâzımdır. Bu millet utanmak için yaratılmış bir

millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir.

Fakat milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hatâ bizde değildir. Türkün

seviyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin

(geçmişin) hatâlarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hatâları tashih edeceğiz

(düzelteceğiz)” (Korkmaz, 1998).

Ardından; 9 Ağustos-1 Kasım tarihleri arasında yeni harflerle dönemin basınında

denemeler yapılmıştır. 1 Kasım 1928 tarihinde, TBMM’nin üçüncü dönem ikinci

toplanma yılı açılırken, M. Kemal, yaptığı konuşmasında şöyle demiştir:

Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik kazanması ve

kanunlaşması, ülkemizin yükselme çabalarında başlı başına bir geçit olacaktır.

Milletler topluluğuna aydın ve yetişmiş büyük bir ulusun dili olarak girecek olan

Türkçe’ye bu yeni canlılığı kazandıracak olan üçüncü Büyük Millet Meclisi’nin yalnız

ölmez Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde seçkin bir yeri olacaktır. Türk

harflerinin onaylanması ile hepimize, bu ülkenin vatanını seven bütün yetişkin

evlatlarına önemli bir görev düşüyor, bu görev milletimizin hep birden okuyup

yazmasını sağlamak için gösterdiği güçlü istek ve aşka katkılarınızla yardımcı

olmaktır. Hepimiz, özel ve resmi hayatımızda karşılaştığımız okuyup yazma bilmeyen

erkek kadın her vatandaşımıza öğretmek için istek göstermeliyiz” (TBMM, 1928).

Meclisin konuyu görüşmesiyle, Dil heyetinin hazırladığı yeni Türk harfleri kabul

edilmiştir. Harf Devrimi’nin ilanından itibaren de; ülke genelinde, 1 Ocak 1929

tarihinde Millet Mektepleri açılmış; Haziran 1929’dan sonra da ülkede Arap harflerinin

kullanılması tamamen yasaklanmıştır.

Görüldüğü üzere, yeni Türk harflerine geçiş sürecinin uzun zaman alacağı

konusunda gerek ülke içerisinde gerekse ülke dışında çeşitli fikirlerin belirmesine

karşın Atatürk geçişin kısa süre içerisinde gerçekleşmesini istemiş, Mayıs 1928’de

kurulan Dil Encümenliği’nin çalışmaları çerçevesinde TBMM, 1 Kasım 1928’de yeni

Türk harflerini kabul etmiş, 7 ay sonra da yani Haziran 1929 tarihinden itibaren de

Arap harflerinin kullanımı tamamen kaldırılmıştır.

Yeni Türk Harflerinin Halka Tanıtımı Çalışmaları

Atatürk’ün Sarayburnu’ndaki nutkundan üç gün sonra, 11 Ağustos 1928 tarihinde

Dolmabahçe Sarayı’nda, yeni Türk harflerinin uygulama derslerine geçilmiş, başta

Atatürk olmak üzere, bazı mebuslar ve Cumhurbaşkanlığı çalışanlarının katılımıyla

alfabe seferberliği başlatılmıştır. Bunu, ülkenin öğretmen, yazar, asker, şair gibi

aydınlarının çoğunun katılımıyla gerçekleştirilen diğer dersler izlemiştir.

Dolmabahçe Sarayı’nda verilen derslerin ardından milletvekilleri kendi seçim

bölgelerine giderek yeni Türk harflerinin buralarda tanıtılması ve öğretilmesi

çalışmalarına başlamışlardır.

Dil Encümenliği tarafından yeni Türk harflerini ve uygulamalarını içeren

kitapçıklar bastırılmış, Dil Encümeninin onayı alınmak suretiyle özel basımevlerinin de

bu kitapları basıp dağıtmaları sağlanmış, bu konuyla ilgili yayınlanan bildiri Anadolu

Ajansı aracılığıyla basına dağıtılıp yayınlanmıştır. Askeri matbaada da, halka yeni Türk

alfabesini tanıtan broşürler bastırılmış ve ülkenin her tarafına gönderilmiştir. Ülkenin

her il, ilçe ve köyünde yeni harfleri öğreten kurslar açılmış, memurlara, işçi, çiftçi, okul

yaşı dışındakilere öğretmek için yazı kampanyaları başlatılmıştır. Gündüz kurslara

katılamayacaklar için gece kursları düzenlenmiştir. Aydınların da konuya ilgisi

sağlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, yeni harflerle hazırlanan ders kitaplarını

dağıtmanın dışında, ülkedeki Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay, ordu gibi diğer kamu

kuruluşları ile el ele vererek bu yayınların yayılması çalışmaları başlatmıştır. Bu

çalışmaları gözlemleyip denetlemek için bir merkezi komite kurulmuştur. 1 Ocak

1929’da da Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı Millet Mektepleri açılarak yeni harflerin

halka öğretilmesi çalışmaları bir düzene oturtturulmuştur.

Bu arada, yeni alfabenin ordu mensuplarına, öğrencilere ve halka daha kolay

öğretilmesi için Eylül 1928’de Harfler Marşı güftelenmiş, bu güfte Atatürk’ün isteği

ile, zamanın Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ce bestelenmiştir.

Dolmabahçe’de gerçekleştirilen ders ve konferansların ardından ve yeni Türk

harflerinin 1 Kasım 1928’de Meclis’çe kabul edilmesinden önce, Atatürk, 23 Ağustos

1928’den 21 Eylül 1928’e kadar yurt gezileri yapmıştır. Halka yeni Türk alfabesini

öğretmek amacıyla yapılan bu yurt gezilerinde, gittiği yerlerdeki başta askeri ve mülki

erkan olmak üzere halkı kara tahta başında sınava tabi tutmuş, bu yurt gezileri

sırasında; Haziran 1928’de Dil Encümeni’nce yayımlanan eserlerden Yeni Türk Yazısı

ile Kıraat adlı kitapları halka dağıtmıştır.

Atatürk’ün yurt gezileri basın tarafından da ilgiyle izlenmiştir. Atatürk, gittiği her

yerden sonra basına demeç verip izlenimlerini, halka olan güveni sık sık ifade etmiştir.

Bu izlenimler ayrıca kendi yanındakilerce kaleme alınarak Anadolu Ajansı’nca da

yayımlanmıştır.

Atatürk bu yurt gezileri sırasında halkın kafasını karıştırdığını gördüğü birkaç nokta

ile ilgili düşüncelerini zamanın başbakanı İsmet Paşa’ya bildirmiş, İsmet Paşa da bu

tezkereyi bir genelge ile tüm devlet dairelerine ve basına duyurmuştur. Böylece o tarihe

kadar basılan kitapların bu esaslarla tashihi yoluna gidilmiş ve tek bir imlanın

oluşturulması sağlanmıştır

.

Akşam gazetesi, yazı devriminin Türk dili ve edebiyatı üzerinde ne gibi etkileri

olacağı konusunda bir anket düzenlemiş, aldığı yanıtların özetini 28 Ağustos 1928

tarihli sayısında yayınlamıştır. Anket sonucunda gazete, alfabe devriminin, “yabancı

edebi kapitülasyonların kaldırılması” anlamı taşıdığı sonucuna varmıştır.

Basın da, Arap alfabesiyle basımın zor olması sebebiyle, Latin Alfabesi’ne geçişi

desteklemiş ve yeni harflere geçiş seferberliğini uygulamaya başlamıştır. 2 Eylül

1928’de, daha sonra Ulus adını alan Hakimiyet-i Milliye gazetesi başlığını, 20 Eylül’de

de ilk sayfasını, 15 Eylül 1928’de Vakit gazetesi logosunu ve bazı haberlerin

başlıklarını, 29 Eylül 1928’de de Cumhuriyet gazetesi son sayfasını yeni harflerle

basmıştır. Basın, yeni harflerle günlük dersler de yayınlamıştır.

1 Aralık 1928’den itibaren de, ülkedeki tüm resmi-özel Türkçe gazete ve dergiler

yeni Türk harfleriyle ve tek bir yazım kuralıyla çıkmaya başlamıştır. Aslında, yeni

harflerin ilk belirmesinden itibaren, kimi gazete, yeni harflerle ilgili yayınlar

bastırmıştır. Örneğin Dil Encümeni’nin çalışmaları sırasında Siirt Mebusu Mahmut

Soydan’ın Şubat 1926’da çıkartmaya başladığı Milliyet Gazetesi, Mayıs-Ağustos 1928

tarihli sayılarında Latin alfabesinin tanıtımı yönünde yazılar yayınlamış ve Türk Harf

Devrimi’ne destek olmuştur.

1 Ocak 1929’da açılan Millet Mektepleri’ne sadece bir ay içerisinde; yani Şubat

1929 itibariyle devam edenlerin sayısının 900.000’e yaklaştığı göz önünde tutulursa,

Atatürk’ün önderliğinde ve toplumsal çabalarla birkaç ay içerisinde gerçekleştirilen

harf devrimi çalışmalarının başarıya ulaşmasında; yeni harflerin kısa sürede

benimsenmesinde ve bu kadar iyi netice vermesinde, ülkede o yıllarda mevcut olan

okur-yazar oranının düşüklüğünün yanı sıra, halkın yeni yazıyı öğrenmedeki hevesi,

büyük öndere olan güveni, yapılan tanıtım çalışmalarının etkinliği de önemli yer

tutmuştur. Bunun yanı sıra, devrimin dil ve düşünce yapısına uygun oluşunun da etkisi

büyüktür (Özkan, 2003).

Görüldüğü üzere, yeni Türk harflerinin halka tanıtımı çalışmaları, tüm bu

faktörlerin etkisinin yanı sıra, başta Atatürk’ün gerçekleştirdiği yurt gezileri olmak

üzere, tüm milletvekillerinin kendi seçim bölgelerinde gerçekleştirdikleri tanıtım

çalışmaları, tanıtıcı kitapların halka dağıtılması gibi çok çeşitli faaliyetler

doğrultusunda; ülke genelinde tam bir seferberlik şeklinde yürütülmüştür.

Batının Türk Harf Devrimine Bakışı

Türkiye’de Latin harflerine geçiş Batı basınında da ilgi görmüş, özellikle halka tanıtımı

çalışmaları ve halkın beklenilenden daha kısa sürede yeni harfleri benimsemesi takdirle

karşılanmıştır. Bu takdir, genç Türkiye’de yayınlanan gazetelerde de işlenmiştir.

Milliyet gazetesi 1 Eylül 1928 tarihli sayısında Türk Harf Devrimi’nin ülke dışında

yarattığı olumlu etkilerden bahsetmiştir.

Paris’te yayımlanan Excelsior gazetesi Türkiye’nin günden güne yenileştiğini, Latin

esaslı yeni Türk harflerinin kabulüyle yeni Türkiye’nin Avrupa’ya yaklaşma yolunda

bir adım daha attığını, Bükreş’te yayımlanan Independance Romaine gazetesinin

İstanbul muhabiri, “Gazi ne vakit halk ile temas etmişlerse halkı şayan-ı hayret derece

de teshirkar (büyüleyici) bir kudretle daima terakkiye (ileriye), medeniyete ve Avrupa

irfanına teşvik etmek fırsatını kaçırmadığını, irticalen (doğaçlama) irad eyledikleri

hararetli nutukları, ani hareketleri ve tarz-ı faaliyetleri hep Gazi’nin yeni Türkiye’yi

asrileştirmek ve diğer medeni milletlerin üst mertebesine çıkarmak için ne samimi ve

ateşli bir arzu beslediklerini gösterir” diyerek harf devrimine ve Atatürk’ü öven

yazılara yer vermişlerdir.

İngilizlerin ünlü Times ve Daily Mail gazetelerinde de Harf Devrimi’ni ve

Atatürk’ün millet sevgisini ve Türk Milleti’ndeki Atatürk sevgisini övücü yazılar

yayımlanmıştır (Ülkütaşır, 1998, ss. 116-119).

Türkiye’de Harf Devrimi yapıldığı günlerde, yabancı basın, Türkiye’nin öteki Asya

ve Afrika ülkelerine örnek olacağını, o ülkelerde de zamanla Latin harflerinin

benimseneceğini yazmış, özellikle Batılı yazarlar Latin harflerinin Türkiye’den

Japonya’ya kadar yayılacağını ummuşlardır (Toynbee, 1929, ss. 216-220).

Gerçi Latin alfabesi Japonya’ya kadar sıçramamıştır, ancak İtalyan Türkoloğu

Etture Rossi’nin daha gerçekçi yaklaşımıyla eski Osmanlı topraklarında, Hatay, Kıbrıs,

Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya gibi ülkelerde Türkiye’yi ve

Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden Türklerce de benimsenmiş ve uygulama

alanı bulmuştur. TBMM’nin kabul ettiği Türk harfleri yasası Türkiye dışında

yürürlükte olmadığına göre, oralarda Türk harflerini benimsemek için yasal zorunluluk

yoktur. Böyle olduğu halde kısa zamanda oralarda da Türk harflerinin yayılabilmiş

olması ilginçtir (Şimşir, 1981, s. 187).

Bu noktada, dilin sadece toplumları birleştiren özelliğinden değil, aynı soydan gelen

ülkeleri birbirine bağlama özelliğinden bahsederek, SSCB’nin dağılmadan önceki

dönemde, bünyesinde barındırdığı Türk topluluklarını farklı yazı ve konuşma dillerine

yönelterek birbirlerinden ayırma yoluna gittiğini de vurgulamak gerekir. Daha doğrusu,

bu toplulukların kendi aralarında ortak bir dil yoluyla kültür alışverişini sağlamamaları

amacıyla farklı dilleri kullanmalarına özen gösterilmiştir (Özkan, 2003).

Görüldüğü üzere, Türk Harf Devrimi ve yeni harflere geçiş çalışmaları, batı

basınında da büyük ilgi görmüş ve takdirle karşılanmıştır.

ABD’nin Türk Harf Devrimi’ne Bakışı

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Amerika’daki Rum ve Ermeni lobilerinin etkisiyle,

Amerikan kamuoyunca kötü tanınan Türkler, özellikle Türk yazı devrimi ile

Amerika’daki saygınlığını arttırmış, Türk Harf Devrimi, Türk ve Türkiye’nin

tanıtımında etkin rol oynamıştır.

ABD de başta harf devrimi olmak üzere ülkemizdeki tüm gelişmeleri, başta

ülkemizde bulunan Büyükelçilerinin gönderdiği raporlar olmak üzere; gazetelerin

Türkiye muhabirleri kanalıyla ve ülkemizde yayımlanan gazetelerin konuyla ilgili

demeçleri ile yakından takip ve takdir etmiştir.

Amerikan basınının yazı devrimine yönelik yazıları gazetelerinde yazmaları ve

Amerikan kamuoyunu bilgilendirmeleri sırasında ülkemizde henüz yazı devrimine

kesin karar verilmemiş, yalnızca Türk basınında alfabe değişikliğini savunan yazılar

yayımlanmıştır. Bu konuda Amerikan basınında çıkan ilk yazı, The New York Times’da

30 Nisan 1928’de yayımlanan Ankara çıkışlı uzun bir yazıdır (Şimşir, 1979, s. 108).

Ülkemizde halkın konuya gösterdiği ilgi ve henüz kanun çıkarmadan yeni harflerin

uygulamasına yönelik çalışmalar, Amerikan basınında Atatürk’ün etkisine ve Türk

halkı üzerindeki prestijine bağlanmıştır.

Ancak, Amerikan basını ülkemizde yazı devrimine yönelik gelişmelerin

başlamasıyla bu geçişin kolay olmadığını ve 15 yıldan önce olamayacağını ileri

sürmüştür. “Bir ulusun düşüncelerini, duygularını belirtmek için yüzyıllardır kullandığı

bir aracı değiştirmek, yeni yazıyı öğretmek için tüm ulusu ertesi gün okula göndermek,

yeni bir edebiyat yaratmak, basmak, okumak, yirminci yüzyılda öyle kolay kolay

başarılabilecek bir iş değildir. Bu sanki İngilizceyi fonetik biçimde yazmak için

Birleşik Amerika’nın birdenbire Yunan alfabesini alması gibi bir iştir” (Şimşir, 1979, s.

121) yolunda yorumlar yapmıştır.

Atatürk’ün 8 Ağustos 1928 tarihli Sarayburnu söylevinin yankıları Amerikan

basınına da yansımış, başta The New York Times’da olmak üzere söylevle ilgili

kapsamlı yazılara yer verilmiştir.

The New York Times’ın 2 Eylül 1928 tarihli sayısında yayımlanan yazıda, alfabe

değişikliğinin Mustafa Kemal’in tutkusu olduğu, Onun bu konuda da halkını yalnız

bırakmadığı, bu devrimin Türkiye’nin batılılaşmasını tamamladığı, bunu başarmak için

iddialı biçimde iki yıllık bir zaman öngörüldüğü yazılmıştır (Şimşir, 1979, s. 121).

Ülkemizde harf devrimine yönelik çalışmaların halk tarafından benimsenmesinin

ardından, Ulus Okulları’nın açılması da Amerikan basınına olumlu yansımıştır.

National Geographic Magazine’nin Ocak 1929 tarihli sayısında “Türkiye okula

gidiyor” başlıklı bir yazı ile Türk Harf Devrimi ve Ulus Okulları’nın açılışı

vurgulanmıştır

.

3 Ocak 1929 tarihli The New York Times Gazetesi’nde, “Yeni yazı dilini

öğrenmeleri için 16 ile 40 yaşları arasındaki herkesi Ulus Okulları’na çağırdılar. Dört

ay içinde Türkiye’nin okur-yazar bir ülke olması planlandı. Eğitim alanında yiğitçe bir

atılımdır bu. Biz, kendi beyaz çocuklarımız arasındaki okuryazarlık oranını yüz elli

yılda yükseltebildik” denmiştir.

Görüldüğü üzere, Türk Harf Devrimi ABD’de ve ABD basınında da geniş yer

bulmuş, övgüyle karşılanmış ve kendi toplumlarını özeleştiri yapmaya yöneltmiştir.

Sonuç

Yeni Türk harflerine geçiş süreci konusunda, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında

farklı ama temelde kısa olmayan süreler öngörülmüştür. Dil Encümeni 5-6 yıl

öngörürken, Yunus Nadi, geçiş sürecinin 10 yıldan önce olamayacağını, Amerikan

basını ise 15 yılı bulacağını ifade etmiştir. Yabancıların da yakından takip ettiği ve çok

uzun olacağını öne sürdükleri bu geçiş süreci, Atatürk’ün önderliğinde ve toplumsal

çabalarla birkaç ay içerisinde gerçekleştirilmiş ve 1 Kasım 1928 tarihinde yeni Türk

harfleri kabul edilerek eski harflerin kullanımı tamamen kaldırılmıştır.

Bu noktada, dönemin toplumsal gerçekleri olan; o zamanki okur-yazar oranının

düşük olması ve halkın yeni yazıyı öğrenmedeki hevesi de önemli etkenlerdir.

Ancak, bu etkenler ve yeni Türk harflerine geçiş yasal bir zorunluluk olmakla

beraber, halkın ilgisinin uyandırılması, düzenlenen kurslara geniş katılımların

sağlanması ve uygulamaların ülke dışında da takdirle karşılanması, yeni harflerin halka

tanıtımı konusunu ve bu konudaki başarıyı oluşturur.

Türk harf devrimi, halkla ilişkiler ve tanıtımda olduğu gibi, bir hazırlık aşamasına

dayanmaktadır. Kurulan Dil Encümenliği, hazırlanan raporlar, incelenen mevcut alfabe

ve dil yapıları, Latin harflerinin Türkçe’ye uygunluğunun tespiti, halkta, basında

mevcut harflerin kullanımına yönelik görüşlerin tespiti, önceki çalışmaların gözden

geçirilmesi gibi detaylı, kapsamlı araştırmalar hazırlık aşamasının göstergeleridir.

Bu aşamayı, Atatürk’ün, 23 Ağustos 1928-21 Eylül 1928 tarihleri arasında çıktığı

yurt gezileri izlemiştir. Bu gezilerde, Atatürk halkla yüz yüze iletişim kurarak yeni

harfler konusunda eğitim başlatmış ve bu eğitimlerde halkın karşılaştığı dil

problemlerini gözlemleyerek, giderilmesi konusunda Dil Encümenliğine uyarılarda

bulunmuştur.

Bu çerçevede, Atatürk’ün gerçekleştirdiği yurt gezileri, halkla yüz yüze, birebir

kurduğu iletişim yolu, hem halkı tanımasını, halkın görüşlerini öğrenmesini sağlamış

hem de halkı, yeniliklere hazır, değişiklikleri bekler duruma getirmiştir. Halk o devrimi

benimser duruma gelince de devrimin tanıtım ve uygulama aşamasına geçmiştir. En

son aşama olarak da devrimin kanunlaştırılması gelmiştir.

Yeni Türk harflerinin halka tanıtımı ve uygulanması çerçevesinde, bir dizi faaliyet

gerçekleştirilmiştir. Harflerin kolay öğreniminin sağlanması amacıyla, Eylül 1928’de

Harfler Marşı güftelenip bestelenmiştir. Tanıtıcı broşürler yayımlanmış, Anadolu

Ajansı kanalıyla basına da dağıtılmıştır. Ülke genelinde yeni harfleri öğreten kurslar

açılmış, alfabe seferberliği düzenlenmiştir.

1 Ocak 1929’da Milli Eğitim Müdürlükleri’ne bağlı açılan Millet Mektepleri’ne,

Şubat 1929 itibariyle devam edenlerin sayısı 900.000’e ulaşmıştır.

Türk harf devriminin tanıtımı çerçevesinde gerçekleştirilen çalışmalar yurtdışında

da olumlu yankı bulmuş, takdirle karşılanmıştır.

Tüm bu çalışmalar zorlu bir süreci kapsamakla beraber, bir ülkenin gerçek bir ulus

olabilmesi için kurması gereken dil birliği açısından önemli çabalardır. Bunları

gerçekleştirmek için istek ve gereksinim yetmez; Türk harf devriminde olduğu gibi

hayata geçirme konusunda kararlılık da gereklidir. Büyük Önder, bu önemli ve oldukça

zor devrimi, bugün için bile önemli detayları içeren görüntüsüyle, halkla ilişkileri,

tanıtım tekniklerini, o dönemin iletişim araçlarını kullanarak gerçekleştirmiştir. Dil

birliğine, ülke içerisinde millet arasında kullanılan dilin birliğine, kolay ve zengin

olmasına inancına rağmen Büyük Önder, konu ilk olarak İktisat Kongresi’nde gündeme

geldiğinde ülkenin, o dönemin şartları içerisinde bu değişikliğe henüz hazır olmadığını

düşünerek olumlu bakmamıştır. Ancak, sonraki süreçte gerekli alt yapının oluştuğuna

olan inancının pekişmesini takiben bu değişikliğin gerekli hazırlığını sağlayan, halka

benimsetilmesi yönünde tanıtım çalışmalarına girişen bizzat Atatürk’ün kendisi

olmuştur. İşte, bir halkla ilişkiler uzmanında olması gereken bu öngörü, Büyük Önderi,

başarılı bir asker, siyasetçi, devlet adamı kimliklerinin yanı sıra, başarılı bir halkla

ilişkiler uzmanı da yapan özelliğidir.

*

Elif Asude Tunca, Dr., Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü, Bişkek, Kırgızistan, <eatunca@yahoo.com>, <asudetunca@manas.kg>, <elif.tunca@manas.kg>. Türk harf devrimine ait analizleri içeren bu çalışma 1999 yılında sunulan, Atatürk dönemi’nde Türkiye’nin tanıtım politikası ve bu politika içerisinde Türk devrimlerinin yeri (1919-1938) konulu doktora tezinden alınmıştır. Mersin University Journal of the Faculty of Education, Vol. 2, Issue 2, December 2006, pp. 111-122.

Kaynakça

Cumhuriyet Gazetesi. (1928). 10 Ağustos 1928 tarihli sayı.

Korkmaz, Z. (1998). Harf inkılâbı. Harf inkılâbının 70. yıl dönümü (Harf devriminin 70.Yıl dönümü

nedeniyle, 26 Eylül 1998 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’ında yapılan konuşma metni), İstanbul.

İnternet’ten 05.09.2006 tarihinde elde edilmiştir. <http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20

DILI/8.php>.

Milliyet Gazetesi. (1928). Mayıs-Ağustos 1928 tarihli sayı.

National Geographic Magazine. (1929). Ocak 1929 tarihli sayı.

Özkan, R. (2003). Cumhuriyet ve dil/toplumsal birlik açısından dilin önemi, Milli Eğitim Dergisi,

160. Internet’ten 10.10.2006 tarihinde elde edilmiştir. <http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/160/

ozkan.htm>.

Savaş, G. (2003), Türk milli kültürünün önemli bir unsuru: Türk dili. Müdafai Hukuk Dergisi, 60,

Sofuoğlu, A. (2006). Kültür ve toplumsal alanda gerçekleştirilen inkılâp hareketleri. Ders notu.

Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü. İnternet’ten 10.10.2006

tarihinde elde edilmiştir. <http://www.ait.hacettepe.edu.tr/eğitim/ait203204/115.pdf>.

Şimşir, B.N. (1979). Amerikan belgelerinde Türk yazı devrimi. Ankara.

Şimşir, B.N. (1981). Türk harf devriminin Türkiye dışına yayılması: Bulgaristan Türkleri örneği.

Ankara.

TBMM. (1928). Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin III. dönem 2. yasama yılını açış

konuşmaları. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 3(5), 2. İnternet’ten 17.10.2006 tarihinde elde

edilmiştir. <www.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/3d2yy.htm>.

The New York Times. (1928). 30 Nisan 1928 tarihli sayı.

The New York Times. (1929). 3 Ocak 1929 tarihli sayı.

Toynbee, A.J. (1928). The adaptation of the Latin in place of the Arabic alphabet in Turkey and in the

Turkish state members of the USSR (1918-1928). Survey on International Londra.

Tunca, E.A. (1999). Atatürk Dönemi’nde (1919-1938) Türkiye’nin tanıtım politikası ve bu politika

içerisinde Türk devrimlerinin yeri. Yayınlanmamış doktora tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul.

TDK. (1998). Türkçe sözlük. Ankara: TDK.

Ülkütaşır, M.Ş. (1998), Atatürk ve harf devrimi. Ankara: TDK.

Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi

bottom of page