top of page

Harf İnkılabı’nın 85’inci Yıl Dönümüne Doğru- 3

Harf İnkılabı ve Atatürk.

Birbirine en az,  ” Kurtuluş ve Atatürk “,  ” Cumhuriyet ve Atatürk ” ,  ” Medeniyet ve Atatürk”  kadar çok yakışan  bir söz dizini:  Harf İnkılabı ve Atatürk. Yeni kuşakların anlamakta zorluk çekebilecekleri bir kavram; Harf İnkılabı !

Eğer okullarında bir ders konusu olmasa “Ne ola ki” diye geri dönüp bakacakları ve inceleyecekleri bir husus; Harf İnkılabı. Bugün nereden baksak hepimize biraz öyle gelen bir İnkılab.

Hepimize bugün kolay gelen bir devrim.

Harf İnkılabı( Devrimi)’nin 85′inci Yıl Dönümüne doğru yaklaşırken, henüz bilgi edinemediğimiz kurumsal etkinliklere bir ışık tutması adına, bu konuda yazılmış üç önemli yazıyı ard-arda alıntılamak istiyoruz.

Üçüncü yazı Prof .Dr. Musa Duman’a ait:

Mustafa Kemal Atatürk ve Latin Harfleri


Mustafa Kemal Atatürk, daha gençlik yıllarında ülkesinin ve mensubu bulunduğu cemiyetin kültürel geleceği ile ilgili de planlar yapmaktaydı. Harp Okulu yıllarında öğrenciler arasında milleti ve ülkeyi çağdaş ülkeler seviyesine çıkarmak için programlar üzerinde tartışmalara katılıyordu.

Şu ifadeler bize onun bu konudaki tarzını gösterir:

“Eğer ben size bu meseleyi ancak son senelerde düşündüm dersem, sakın inanmayınız. Ben ta çocukluğumdan beri bu davayı düşünmüş bir adamım.”[1]

Doğu toplumları karşısında Batı toplumlarının göz kamaştırıcı gelişmişliği, Atatürk’ün, diğer alanlarda olduğu gibi Lâtin alfabesine ilgisinin artırmasında da belli ki önemli rol oynamıştı.

Daha 1907 yılında, İvan Manolof’a (Bulgar Türkoloğu) Türkiye’nin geleceği hakkındaki fikirlerini açıklarken şöyle söylemişti:

Bir gün gelecek, hayal zannettiğiniz bütün bu inkılâpları başaracağım. Mensup olduğum millet bana inanacaktır. (…) Bu millet gerçeği görünce arkasından tereddütsüz yürür. Dava uğrunda ölmesini bilir. Saltanat yıkılmalıdır. (…) Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, doğu medeniyetinden benliğimizi sıyırarak batı medeniyetine aktarmalıyız. Kadın ve erkek arasındaki farklar silinerek yeni bir sosyal nizam kurmalıyız. Batı medeniyetine girebilmemize engel olan yazıyı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizle Batılılara uymalıyız. Emin olunuz ki bunların hepsi bir gün olacaktır.”[2]

Sofya’da bulunduğu sırada (13 Mayıs 1914) İstanbul’daki bir tanıdığına[3] Fransızca[4] ve Latin harfli Türkçe[5] mektuplar yazmıştı.

1916 yılında kendisine gösterilen Gy. Nemet’in Turkische grammatik adlı kitabındaki[6] Arap harfleriyle alınan parçaların Latin harfleriyle ve fakat Yunan alfabesine dayanan karşılıklarını görünce, Türkçe için düşünülen alfabenin böyle harflerin üzerine konan işaret külfetinden ve yabancı izlerden uzak olacağını belirtmişti.[7]

Bu açıklama, Atatürk’ün gelecekteki Türk alfabesinin özelliklerini daha bu yıllarda düşünmeye başladığını gösteren önemli bir delildir.

Yine 7-8 Temmuz 1919 gecesi Mazhar Müfit Bey’e yapmayı planladığı işlerle ilgili tutturduğu ve gizli kalmasını istediği notta “Latin harfleri kabul edilecek.”[8] diye de yazılmıştı.

1922 yılının Haziran ayında Halide Edip ile Adnan Bey’e Türkiye’nin geleceğinden, Batılılaşmasından bahsederken Latin harflerinin kabul edilmesinin mümkün olduğundan da söz açmış, bunun için sıkı tedbirler almak gerektiğini söylemişti.

Ve nihayet, alfabe tartışmalarının olgunlaştığını düşündüğü hissedilen 1927 yılında, bir vesileyle Türkiye’de bulunan ve kısa zamanda Türkçe öğreneceğini söyleyen Amerikalı avukat Mr. Winn’e şöyle demişti:

“Arap harfleriyle Türkçeyi öğrenmeniz çok zordur. Bir yıl daha bekleyiniz, gelecek yıl yazı devrimi yapacak ve Latin harflerini getireceğim. Onunla Türkçeyi daha çabuk ve kolayca öğrenirsiniz.”[9]

Atatürk’ün en çok üzerinde durduğu husus, halkın kabulünü sağlamaktı. Biliyordu ki, halk için yapılacak devrimler, yine halk tarafından benimsenmedikçe sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bu hususu şu şekilde ifade eder:

“Ben basit bir adamım, yani ben düşündüklerimi önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak tatbiki ile kendimi mükellef bilen bir adamım.”[10]

Yine bir başka konuşmasında söylediği şu cümleler, onun devrimleri gerçekleştirirken toplumun sosyolojik yapısına verdiği önemi ortaya koyan sözlerdir:

“Tatbikatı bir takım safhalara ayırmak ve vekayi ve hadisattan istifade ederek milletin hissiyat ve efkârını hazırlamak ve kademe kademe yürüyerek hedefe vasıl olmaya çalışmak lâzım geliyordu.”[11]

Devrimlerin gerçek anlamda başarıya ulaşmasında bu tarz uygulamaların büyük rolü olduğunu görürüz.

Atatürk, toplumun her kesimini ilgilendiren harf devrimi konusunda da aynı yolu takip etmiştir. Özellikle cumhuriyetin ilânından sonra, bulunduğu meclislerde harf meselesini gündeme getirmiş, çevresindekileri konuşturmuş, aydınlar arasında tartışılmasını sağlamıştır.

Ancak bu yıllarda Türk aydınının bütünüyle Latin alfabesine taraftar oldukları söylenemez.

Meselâ, 1926 yılında Akşam gazetesinin açtığı “Latin Harflerini Kabul Etmeli mi, Etmemeli mi?” başlıklı ankete katılan 16 kişiden sadece üç kişi olumlu cevap vermişti.[12]

Yine, I. İzmir İktisat Kongresinde bir işçi delege (İzmirli Nazmi) ile iki arkadaşı Latin harflerinin kabul edilmesini teklif eden bir önerge vermiş, ancak başkan Kâzım Karabekir Paşa “Latin harfleri İslâm birliğini bozacak” gerekçesiyle bu önergeye karşı çıkmıştı.[13] 1924 yılında Maarif Vekâleti’nin bütçesi görüşülürken Şükrü Saraçoğlu alfabe konusuna da değinmiş, cehaletin en önemli sebebinin Arap yazısı olduğunu söylemişti.[14] Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Kılıçzade Hakkı (Kılıçoğlu) Tanin’de bu düşünceyi destekleyen yazılar yayımlamışlardı.

Ali Seydi, Cenap Şehabeddin, Avram Galanti, Abdullah Battal Taymas, Halil Halid gibi önemli isimler değişik gazetelerde yayımladıkları makalelerde kullanılmakta olan harflerin kalmasını istemekteydiler.[15]

İçtihad dergisi sahibi Abdullah Cevdet, Cumhuriyet sahibi ve baş yazarı Yunus Nadi (Abalıoğlu), Milliyet ve Hakimiyet-i Milliyye gazetelerinin baş yazarı Falih Rıfkı (Atay), Tanin gazetesinin baş yazarı Hüseyin Cahit (Yalçın) Latin harflerini savunanların önde gelenlerindendi.[16]

Atatürk’ün 1927’den itibaren, özellikle harf konusuyla daha yakından ilgilendiğini görmekteyiz.[17]*

Aslında konuyla ilgili ilk resmî teşebbüs, 26 Mart 1926’da Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in Maarif Teşkilatına ait kanunun görüşülmesi sırasında bir dil heyetinin kurulmasını teklif etmesi ve meclisin uygun bulmasıyla gerçekleştirilmiştir. İki gün sonra kendisine sorulan, Latin harflerinin kabul edilip edilmeyeceği sorusuna Mustafa Necati Bey, bunun bir inceleme konusu ve hükümet meselesi olduğunu bildirerek, devletin genel siyasetine uygun düştüğü takdirde benimseneceğini söylemişti.

Maarif Vekâleti bünyesinde kurulan bu özel heyet[18], bazı çalışmalarda bulunmuşsa da kabul edilebilecek özelliklerde bir alfabe hazırlayamamıştı.

Yazar ve öğretmenlerle birlikte diplomat ve siyasetçilerin de yer aldığı bir başka komisyon Mayıs 1928’de kuruldu. Tatil için İstanbul’a gelen M. Kemal Paşa, Maarif Vekili Mustafa Necati’yi İstanbul’a çağırarak yeni harfleri seçecek bir komisyonun kurulmasını emretmiş ve üyelerini de bizzat kendisi belirlemişti. M. Kemal Paşa’nın emriyle hazırlanan “Latin harflerinin incelenmesi için bir komisyonun kurulmasına izin verilmesi” hakkındaki kanun metni 20 Mayıs 1928’de Başbakanlığa sunuldu ve üç gün sonra da onaylandı. Böylece yeni bir Dil Heyeti resmen kurulmuş oldu.[19]

Heyet şu üç hususta çalışmalar yapacaktı:

1. Bir alfabe projesi yapmak

2. Bir gramer projesi yapmak

3. Uygulama sistemini tartışmak.

Yaklaşık bir aylık tartışmalı toplantılardan sonra şu ön prensiplerde fikir birliğine varıldı:

1. Çift harf bulundurulmayacak

2. Millî bir Türk alfabesi olacak

3. Harflerin uluslararası değerleri değiştirilmeyecek

4. İşaretli harflere mümkün olduğu kadar az yer verilecek.

Esas alınacak Latin harflerinin hangi alfabe olması hususunda da çeşitli görüşler ortaya çıkmıştı:

1. Fransız alfabesini esas almak

2. Bugün çeşitli dillerde yazılışları dikkate alınmadan ilk Latin alfabesini esas almak

3. Bütün alfabeleri bir araya getirerek Türkçe’nin ihtiyaçlarına cevap verecek harfleri hepsinden seçmek

4. Azerbaycan alfabesini dikkate almak.[20]

Bunların içinden 3. madde benimsendi ve buna göre Avrupa’da kullanılan bütün alfabeler incelendi, yeni Türk alfabesi oluşturuldu.

12 Temmuz 1928’de Yeni Türk Alfabesi projesinin tamamlandığı basın aracılığıyla duyuruldu.[21]

Ardından, Mustafa Kemal Paşa, çalışmaları daha yakından takip etmek ve hızlandırmak için komisyonu İstanbul’a çağırdı. Otuz altı günlük çalışmanın ardından hazırlanan kırk bir sayfalık rapor Paşa’ya takdim edildi. Raporda bugünkü harflerden başka : q, w, x harfleri de bulunuyor, buna karşılık ğ, ö, ü harflerine yer verilmemişti.

6 Ağustos 1928’de Galatasaray Lisesi’nde Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in başkanlığında yapılan toplantıda, Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle alfabe yeniden ele alındı ve bazı değişiklikler yapılarak Türkçe’nin seslerini karşılayabilecek duruma getirilmeye çalışıldı.

Bu çalışmalar esnasında, Arapça ve Farsça kelimelerdeki sesleri karşılamak üzere konulan harflerin çıkarılmasına karar verildi.

Çalışmalara Atatürk bizzat nezaret etti, tekliflerde bulundu.

Nihayet 4-5 Ağustos 1928 gecesi Dolmabahçe’den İsmet Paşa’ya yazdığı mektupta “Harflere son şekli vermek için komisyon üyeleriyle anlaştığını, teklif ettiği ve değiştirdiği noktaların komisyonca da uygun karşılandığını” bildirmişti.[22]

Böylece hazırlıklar tamamlanmış, sıra durumu kamuoyuna açıklamaya gelmişti.

Bunun için de CHP’nin 8-9 Ağustos gecesi Sarayburnu’nda düzenlediği eğlence güzel bir fırsattı.

Sarayburnu Açıklaması

Atatürk, eğlence ve gösterileri seyrederken eline aldığı kâğıtlara Latin harfleriyle bir şeyler yazmıştı. Ardından da memnuniyetini ortaya koyan bir konuşma yaptı. Sonra elindeki kâğıtları Falih Rıfkı’ya vererek yüksek sesle okumasını emretti[23]:

İstanbul halkının bu geceki ictimaına beni iştirak ettirdiğiniz için çok teşekkür ederim.Her zaman, her yerde olduğu gibi, bu gece burada da halk ile karşı karşıya geldiğim anda, büyük, azametli bir kuvvetin tesiri altında kaldığımı duydum.

Bu kuvvet nedir?

Türk harflerinin, Türk ictimaî heyetini teşkil eden yüksek insanların, kalp menbalarından yükselen hislerin, arzuların, heyecanların, kasdlerin bir noktada, bir hedefte, bir gayede birleşmesidir.

…….

Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz. Hataların tashih olunmasında bütün vatandaşların faaliyetini isterim. En nihayet bir sene, iki sene içinde bütün Türk heyet-i ictimaiyyesi yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla, bütün alem-i medeniyyetin yanında olduğunu gösterecektir.”[24]

Böylece aylar süren çalışmalardan sonra, tasarlanan Türk alfabesi halka açıklanmış oldu.

Bundan sonra çıktığı gezilerde yeni Türk harflerini tanıtmak için büyük çaba gösterdi, bizzat öğreticilik ve önderlik etti.

23 Ağustos 1928 günü Ertuğrul yatıyla Tekirdağ’a, 1 Eylül 1928’de Çanakkale-Arıburun’a, 2 Eylül Gelibolu’ya, 14 Eylül’den sonra da Karadeniz ve İç Anadolu seyahatlerine çıkmış ve uğradığı her yerde beldenin resmî görevlilerini, ileri gelenlerini, halkını yeni harfleri öğrenmeye teşvik etmişti.

Buralarda halka yeni harfleri öğretirken onların şikayetlerini de dinlemiş, kh, gh olarak çift harfle gösterilen ön damak ünsüzlerinin karışıklığa sebep olduğunu ihtiva eden bir yazıyı Başvekâlete göndermişti. Bu türlü karışıklıkların hazırlanmakta olan imlâ lügatiyle çözümleneceği ifade edilmişti.

Dil Encümeni tarafından tespit edilmiş olan ve Dolmabahçe toplantılarında uygulamaları yapılan, 29 harfli “Yeni Türk Alfabesi” bir kanun tasarısı hâlinde üç milletvekilinin imzasıyla 31 Ekim 1928’de meclis başkanlığına verildi ve ertesi gün, yani 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edildi, 3 Kasım 1928 günü de Resmî Gazete’de yayımlanarak resmen yürürlüğe girdi.

“Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” adını taşıyan 11 maddelik bu kanunun ilk maddesi şöyleydi:

Madde 1- Şimdiye kadar yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk Harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir.

1 Kasım 1928, Türkiye Türkleri için basit bir alfabe değişikliğinin tarihi değil, aynı zamanda, yaklaşık dokuz asırlık bir tarihî devrenin kapanarak yeni bir devrin başladığının da tarihiydi.

——————-

[1]Ahmet Cevad Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul 1960, s. 316.

[2] Arif Necip Kaskatı (Manolof’tan nakleden), Cumhuriyet, 19 Ağustos 1948

[3Silah arkadaşı yzb. Ömer Lütfi Bey’in İtalyan asıllı dul eşi Madam Corinne

[4Bu mektup Fıransız imlâsıyla yazılmış. Milliyet, 21 kasım 1954 – 6 Aralık 1854.

[5]Lord Kinross, Atatürk, İstanbul 1978, s. 106.

[6]Bu kitap, Osmanlı ordusundaki Almanlar için yazılmış ve Agop Dilaçar vasıtasıyla Atatürk’e gösterilmişti.

[7]Agop Dilaçar, “Alfabemizin 30. yıldönümü”, Türk Dili, c. 8, s. 83, 1958.

[8] Mazhar Müfit Koçer, Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürkle beraber, I., Ankara 1966, s. 131.

[9] Rekin Ertem, Elifbe’den Alfabe’ye Türkiye’de Harf ve Yazı Meselesi, Dergah Yayınları, İstanbul 1991, s. 178.

[10]Ahmet Cevad Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul 1960, s. 316.

[11]Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara 1969, s. 42.

[12]Türk Tarih Kurumunca Düzenlenen Yazı Devriminin 50. Yılı sergisi, TTK, Ankara 1979.

Lehinde : Dr. Abdullah Cevdet : “Arap harfleri Türkçenin gelişmesine engel olmuştur… Onbeş sene evvel : Bu harfleri atmadıkça Türk için gerçek kurtuluş yolu açılmayacaktır demiştim.”

Aleyhinde : Hüseyin Suat (Yalçın) Latin harfleriyle okumakta müşkilât çekeceğiz, şimdiki harflerimizle yazılmış bir mektubu Latin harfleriyle yazmak ve okumak istersek hemen hemen üç misli vakit kaybedeceğiz.”

Necip Asım (Yazıksız) : Taraftar değilim, çünkü otuz asırlık kütüphanemize veda etmek gerekecek.”

Avram Galanti (Bodrumlu) : Şimdiki harflerimizin kalmasında siyasî mecburiyet de vardır.”

Veled Çelebi (İzbudak) : Latince sesli ve sessiz harfler bizim dilimizi anlatmaya yeterli değildir.”

Halid Ziya Uşaklıgil : “Memleketin resmî ve ilmî hayatında Latin harflerinin yeri yoktur.”

[13]Kâzım Karabekir Paşa, gazetelere demeç vererek bu konudaki düşüncelerini kamuoyuna açıkladı ve daha sonra bu görüşlerini “Latin Harflerini Kabul Edemeyiz” başlığı altında Hakimiyet-i Milliyye (daha sonra da Ulus) gazetesinde (5 Mart 1923) yayımladı.

[14] Sami N. Özerdim, Yazı Devriminin Öyküsü, TDK yayınları, 2. baskı, Ankara 1978, s. 20.

[15]Bunlar “Latin Harflerini Kabul Edemeyiz” (Kâzım Karabekir Paşa, 5 Mart 1923), “Latin Hurufu Lisanımıza Kabil-i Tatbik midir?” (Ali Seydi, İstanbul 1924), Arap Harfleri Terakkimize Mani Değildir” (Avram Galanti, İstanbul 1927) gibi adlarda müstakil kitaplar da yazmışlardır.

[16]M. Şakir Ülkütaşır, age. s. 56.

[17]Hikmet Bayur, “Cumhuriyet Devrinde Atatürk’ün Önderliğinde Harf Devrimi”, Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu, TTK yayınları, 1. baskı, Ankara 1981, s. 75-78. : “1927 sonbaharında Belgrat elçiliğinden Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne geldiğimde, Atatürk’ü devlet işlerine ilâveten, harf devrimi ile ilgili buldum. Ve doğal olarak ben de resmî görevimin dışında bütün zamanımı bu işe hasrettim. Atatürk’ün çalışma tarzını bilenler, O’nun bir devrim konusunu ele alınca nasıl zaman kavramını bir yana iterek, durup dinlenmeden, gece ve gündüz o konu ile uğraştığını hatırlarlar.”

*Yazılı bir kayda rastlanmamakla beraber bunda, 1926’da Bakü’de toplanan kongrede, Türk topluluklarında Latin harflerinin kullanılması kararının çıkmış olmasının rolü olduğu düşünülebilir. Hasan Eren, “Yazıda Birlik”, Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu, TTK yayınları, 1. baskı 1981, s. 85-89.

[18]Dil Heyeti, Harf Heyeti, Alfabe Heyeti (Encümeni) gibi çeşitli adlarla anılan bu komisyon, sonradan kurulan (12 Temmuz 1932) Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin (sonradan Türk Dil Kurumu) çekirdeği sayılır.

[19]Bu heyette şu kimseler bulunuyordu: Bolu Mebusu Falih Rıfkı (Atay), Manisa Mebusu Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Afyon Mebusu Ruşen Eşref (Ünaydın), İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dil Kürsüsü Öğretmeni Ragıp Hulusi (Özdem), aynı fakültenin eski dil öğretmeni Ahmet Cevat (Emre), Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmeni Fazıl Ahmet (Aykaç), Hariciyeci İbrahim Grandi, Maarif Vekaleti Talim Terbiye Dairesi Reisi Mehmed Emin (Erişirgil), aynı dairenin üyesi Mehmed İhsan (Sungu).

[20] Falih Rıfkı, Milliyet, 22.9. 1928. (R. Ertem, s. 217)

[21]Anadolu Ajansı, Milliyet, 13.7.1928. Bu alfabeyi kesin alfabe zannedip Vakit gazetesi de yayımlanmıştı. Milliyet, 17.7.1928.

[22]Sadi Borak, Atatürk’ün Özel Mektupları, İstanbul 1970, s. 170-171.

[23]Afet İnan, Ellinci Yılında Türk Harf Devrimi, Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu, TTK Yayınları, 1. baskı, Ankara 1981, s. 79-83.

[24]Nimet Unan Arsan, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. II, Ankara 1952, s. 253-256; Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1969, s. 442 ; M. German, Harf İnkılâbı, İstanbul 1938

bottom of page