Ah bu kartvizitler!
Onlarcası, yüzlercesi önümde duruyor. Onlara baktıkça insan, karşısında küçücük kartlar görmüyor ki yalnızca, meslekler, insanlar, şehirler, ülkeler görüyor. Yaşanmışlıklar görüyor. Tarih görüyor. İşin aslı medeniyet görüyor.
Aslında günümüzün en popüler koleksiyon konularından birisinin objesidir bu eski kartvizitler.
Mektuplaşmalar, bayramlaşmalar, yazışmalar kalkıp, yok oldukça, daha da bir önem kazanacak eskiden kalmışlıkları. O küçücük, dikdörtgen kartların, zarif, şirin, nadide örneklerinin varlıkları.
Düşününce neler canlanacaktır şimdi anılarınızda kim bilir! Bayramlarda, seyranlarda gurbette olan amcalarınızdan, dayılarınızdan gelen, birkaç cümle ile sağlığından, afiyetinden bahseden o kartvizitler. Ya da sizin onlara gönderdikleriniz; yılbaşlarında bir kutlama ya da bir düğün tebriki olarak!
Ah o kartlar!
Elimde çok sayıda kartvizitler var her yere ait, herkese ait, Demirci’ye ait, Demircililere ait. Ayrıca bir koca tomarın yerini şu anda bulamayış olmam da işin cabası. Hayret!
Toplamaya özen gösterdiğim ama her birinin nereden temin edildiklerine dair bilgilerimin, şimdilerde hatırlanmadığı kartvizitler. Bilseniz kimlerden! Hangi yıllardan!
Bu yazıda yalnızca Demirciye ait dört tanesinden bahsedebileceğiz; ad sıralamasına bakınca da, öncelik Ahmetler ile Mehmetlerin.
Ah o kayıp tomarı bulmuş olsaydım, aralarından bir iki tanıdık sima daha bulabilirdim ama olmadı. Başka bir zamana kaldı onlar.
İlk kartvizitimiz, boyutları itibariyle de içlerinde en büyük olanına ait; Sadakat Halı İmalathanesi İsmail Kesici ve Oğulları Mehmet ve İrfan Kesici kartviziti. Boyutu 6,1 x 9,9 cm’dir. Diğerlerine göre biraz daha büyük oluşunu, ticari tanıtım kartı olarak da kullanıldığına atfetmek gerekir herhalde.
Kuyumcular Sokak, No: 17 olarak adres belirtilmiş. Ahizeli telefon grafiği yanında, mağaza ve ev telefonları da ayrı ayrı yazılmış, tahmin ettiğiniz gibi 3 haneli telefonlar. Muhtemelen 70’li yılların Demircisine ait bu kartvizitlerin ilki gibi duruyor. Mutad olduğu üzere sağ alt köşede “ Demirci” adı yazılı. Bir de “İzmir Şube “ adına yazılmış telefon numarası var, beş haneli. İzmir’in kod numarasının yazılmamış olması ilgi çekici. Üstelik “ şube” olarak gösterilmiş İzmir. Hani “ bizden “ der gibi. Ne güzel!
Kartvizitin ilgi çekici diğer yanı da arkasında yazanlar: Sayın Hilmi Ağbi diye başlayan satırlar “ Bu kartı getiren arkadaş bizim yakınımızdır. Ankara’da okuyor. Ev tutmak istiyor, gereken kolaylığın gösterilmesini rica ederim. Hayırlı işler dilerim. İrfan Kesici ” ibaresi taşıyor. Üstelik imzasıyla birlikte. Şimdi düşünüyorum da, hamili kart sahibi ben miydim acaba?
İkinci kartvizit de yine bir halıcımıza ait. Fiziki boyutları da öncekinin boyutlarıyla hemen hemen aynı. Tüccar işi dediklerimizden. Birkaç milim farkı da hesaba katmıyoruz. Mehmet Ali Semerci’nin kartviziti. “ Halıcı” ibaresinin dışında yazanlar; yine üç haneli telefon numarası ve “ İzmir cad. No. 40” olarak belirtilen bir adres. Elbette sağ alt köşede de “Demirci” yazısı.
Kartvizitin arkasında yazanlar da bir o kadar içten: “ Kıymetli kardeşime mutluluklar dilerim. Kardeşin” ibarelerini taşıyor. İmzası da var. Kime ve ne için yazılmış olabileceği konusunda tahayyülde bulunmak elbette çok zor. Bir düğün, nikâh veya yaş günü kutlaması mı? Bilmek mümkün değil, ancak yazıdaki mutluluk dileği, bize bu gibi konularda yazılmış olabileceğini işaretliyor.
Üçüncü kartvizit, normal kartvizit boyutları içinde olanlardan ilkini oluşturuyor; 5,3 x 9 cm boyutlarında. “ Süsler Berberi Ahmet Doğramacı” yazıyor üzerinde.
Kasımfakı Mah. Akpınar Cad. No:2 olarak ev adresi, Hükümet Cad. Terziler Sok. No: 36 olarak da dükkân adresi belirtilmiş. Elbette sağ alt köşe yine Demirci’ye ayrılmış.
Ama telefon bilgileri yok,” Süsler Berberi Ahmet Doğramacı”nın. Acep yıl daha mı eski diğerlerinden, ya da telefona ihtiyaç mı duyulmadı bilmiyorum. Ya da zamanın PTT’sinin teknik alt yapı yetersizliği miydi asıl sebep, bilmek güç.
Bildiğim, orasının, boyumuzun kısalığından, yıllarca kırmızı koltuklarının kolluklarına konan tahtalar üzerinde oturtulup, alaburus traşlar olduğum, çocukluğumun berber dükkanı olduğu.
Ah, hatıralar!
Bu kartvizitin arkasında yazanlara ise yorumda bulunmak biraz daha güç gözükmektedir. Kurşun kalem ile “ 6 pasta tabağı” yazılmış, üzerine de mavi tükenmez kalem ile çarpı işaret çekilmiş. Ya da daha önceden çarpı çekilmiş olan kısma kurşun kalem ile sonradan diğerleri yazılmıştır. Öyle olması daha muhtemeldir. Ancak o ibarelerin anlaşılıp, yorumlanması yine de zor ve anlamsız görülmektedir. Pasta tabağının berber dükkânı kartvizitinde ne işi vardır? Acaba evden gelen bir sipariş mi yazılmıştır, unutmamak için, bilinmez.
Kime soracağız ki şimdi?
Son kartvizit, babam Ahmet Cezayirlioğlu’na ait olandır. Büyük harflerle “ Maliye Gelir S. Şefi” yazıyor adının altında.
Ahizeli telefon grafiği yanında iki tane telefon numarası var: Ev 310, daire 123 yazıyor. Sağ alt köşede de, Demirci.
Başkaca bir şey yok üzerinde. Arkası da bomboş. Boş olması da çok şey anlatmıyor mu size? Bilemiyorum, bilmiyorum.
Bu yazıyla anlatılan, 70’li yıllara ait dört adet kartvizitin öyküsüyle, sizin gözlerinizin önüne kimler geldi, neler geldi bilmiyorum. Bu insanlar, bir zamanlar aynı saatlerde aynı sokakları arşınladılar, aynı sohbetleri paylaştılar. İş-güç gailesiyle selamlaştılar. Sarılıp öpüştüler. Top sahasında Demirci Spor’un bir maçında bağırıp-çağrıştılar.
Ceplerinde kartvizitleri olan bu insanların, dolaştığı Demirci’yi düşlemek, hatırlamak şimdi çok güç. Bazıları için ise imkânsız.
Hayat durmuyor, her gün bir kartvizitini daha yitiriyor Demirci. Değerlerini yitiriyor.
Geriye çoğu zaman bir kartvizit bile kalmıyor.
Comments