top of page

Bazı Kitaplar, Kitap Değildir!

Ne yazık ki öyle! Bazı kitaplar, kitap değildir!

Evet, çok şükür ki, bazı kitaplar da kitap değildir!

Anlatmak istediğim şey, kitaplar hakkında kesin bir hüküm vermek değildir. Hani iyi kitap- kötü kitap kavgası var ya , hiç orda da değilim.

Hani derler ya, bunu okuyacağına hiç okuma! Onu diyen de değilim.

Ben diyorum ki; çok şükür ki, bazı kitaplar, kitap değildir. Hayattır. Yaşamdır. Tarihtir. Kültürdür. Varlığındır.

Dopdoludur; taşar yüreklere, akar gider derinlere.

Çok şükür, yaşar yeniden gözünde. Akar gider.

***

Bazı kitaplar, yaşatır sizi, senlenir ta uzaklardan. Tarihten, bilinmezden, unutulmuşdan.

İşte o kitaplardan biridir ” Rumeliyi Neden Kaybettik”

Mahmut Muhtar Paşanın  ” Ruzname-i Harp” başlıklı yazıları ile  Fazlı Necip’in  ” Rumeliyi Neden Kaybettik” başlıklı yazılarının buluştuğu, dev kitabın adı  da ” Rumeliyi neden Kaybettik”

Birinci Baskısı 2007 yılında yapılan, Örgün Yayınevi tarafından yayınlanan kitap, 13,7 x 19,3 cm boyutlarında ve 608 sayfa.

Editörlüğünü  Ö. Andaç Uğurlu’nun yaptığı kitapda,  kitabın hazırlığını da yapan Nurer Uğurlu, ayrıca bir önsöz niteliğinde Balkan Savaşlarını özetlemiş bize. Yaklaşık beş sayfayı bulan bu özet, kitabın ” bazılığını” yeterince de ortaya koymamış bile.

Sanırım okurlara bırakılmış bu  “bazılık”.

Mahmut Muhtar Paşayı ve Fazlı Necip’i anlatan biyogrifiler ise daha sade.

Ama satırlar, bambaşka şeyler söylemektedir bize:

” Ertesi gün acele olarak Sadrazam Kamil Paşa tarafından Bab-ı Aliye çağrıldım. Meğer Nazım Paşa bir gün evvel, bu ordu ile savaş yapmak imkanı olmadığını bildirerek her ne koşullarda olursa olsun barış yapılmasını tavsiye etmiş imiş. Vekiller Meclisince bu husutaki düşüncem soruldu. Duygularım tamamıyle Nazım Paşanın aksi idi. Evvela Bulgarların hemen saldırıya geçebileceklerini ümit etmiyordum. Bir kaç güne kadar ordumuzun durumuna bir düzen verileceğinden ve gayet sağlam olan Çatalca Hattı gerisinde dayanmanın mümkün olacağına inanıyordum.Esasen Bulgarlar gelişi güzel saldıracak olurlarsa muzaffer olmamızı da muhakkak sayıyordum.”

Bu kitabı henüz yeni keşfetmiş olmamın hazzını sizlere alatma istedim. Her sayfasında, yepyeni bir ders almak mümkün.

İşte onun içindir ki bazı kitapların , yalnızca bir kitap olmadığına çok seviniyorum.

Rumeliyi, Balkanları daha iyi anlıyorum.

Kitabın arka kapağı üzerinde yer alan tanıtım yazısı ise, neden kaybettiğimizi özetliyordu bize:

“Çok geç kalmış olmakla beraber Makedonya’da ülkeyi elden kaçırmamak endişesiyle nihayet ve birazda nefis müdafaası sayılacak şekilde Türk komiteleri de kurulmaya başlamış, gizli cemiyetler doğmuştu. Bütün bunlar Hüseyin Hilmi Paşa’nın zamanında görülmüş ve gittikçe gelişmişti. En son, Meşrutiyet’in ilânından kısa bir zaman önce, saraydan umumî müfettiş Hüseyin Hilmi Paşa’ya: “Gizli cemiyet mensuplarının kimler olduğunun meydana çıkarılıp, bunların adlarının bir liste hâlinde İstanbul’a gönderilmesi” emri gelmişti.

Abdülmecid, Abdülaziz ve daha sonra II. Abdülhamid zamanında, artık enikonu haraplığı yüz tutmuş hükümet çarkını yaşlı ve itidal sahibi tecrübeli vezirler ağır ağır, yavaş yavaş, bir taraftan zedelememeye çalışarak iyi kötü çeviriyorlardı. Meşrutiyet ilân edilince, hırslı ve ateşli gençler bu çarkın başına geçtiler. Onu -hevesli kadanalar gibi- öyle hızlı hızlı ve şiddetle çevirmeye kalkıştılar ki, az zaman içinde paramparça olup gitti… Neticede olan olmuş, Meşrutiyet ilân edilmiş, genç siyasetçiler işbaşına geçmişlerdi. Parti çekişmeleri ve yanlış Balkan siyaseti ve onun tabiî bir sonucu olan Balkan Savaşı bir çığ gibi gelip herşeyi ezmiş geçmiş, Makedonya ve onun merkezi güzelim Selanik bir anda elimizden uçup gitmişti. Rumeli’yi kaybetmiştik!…”

bottom of page