top of page

Asım İsmet Kültür ve ” Cemiyetimizde Köy Kadını”

“Asım İsmet Kültür ve kendisinin yayımladığı KÜLTÜR Dergisi hakkındaki yazımızdan hemen sonra, kendisine ait bir yazıyla karşınızda olmayı amaçladık.  Bu yazı, dönemin aydınlarının çabalarını ve çalışmalarını çok net bir şekilde ortaya koymakta, yüreklerini sergilemektedir. H.C ”

Cemiyetimizde Köy Kadını


Köy kadınını, köy hayatında oynadığı rol itibariyle, sosyal bakımdan aksettiren bir edebiyatımız yoktur. Köy kadını tabiat ortasında tabiatla savaş ederek yaşar. Edip ise, sırça köşkte gözleri kapalı olarak eserlerini yazar. Bu konu, bunun içindir ki, bizim edebiyatımızda hiçbir yer bulmamıştır.

Köy kadını, Türk yurdunda, milli binanın yalnız temeli değil, ayni zamanda, hem bekçisi, hem de kendine göre kıymetler yaratıcısıdır.

Onu savaşında ileri iten, çalışmasında başarılı yapan, ıztırabında metin kılan valörler orijinal şeylerdir.

Sosyal Bakımdan Köy Kadını

Sosyal bakımdan köy kadını, köy kültürünün kaynağıdır. Mazinin bütün ıstırap ve kahramanlığı, bir mermer sütun üzerine hak edilen röliyefler gibi onun varlığında yaşar. Uzun yüz yılların bu topraklar üzerinde belirerek yalnız söz ve hikâye edebiyatıyla soydan soya akan sajesini onun sözlerinde bulursunuz. Elbisesi ruhunun aynası değildir. Bazen perişan, basit basma entari altındaki varlığından, ufak bir tariz karşısında, altından çıkamayacağınız bir cevapla karşılarsınız.

Mazinin bütün büyüklüğü, onun varlığında taze ve süzülmüş bir haldedir. Şehir kadınının ne mariz vücudu, ne de bedbin ruhu onun varlığında yuva yapamaz. Hareketlerinde tabii, ruhen  – bulunduğu hayat şartları ne olursa olsun- daima nikbin, spiritüel ve neşeli, işte başarılı, hayat ve tabiat karşısında faal ve kahramandır. Ve bu kahramanın okulu hayat, bilgisi tecrübe, öğretmeni tabiattır. Onun yurt kaygısı ve hayatı anlayış kaygusu orijinal çizgiler taşır.

Bir gün General kazım Dirik ile Ödemiş’e gidiyorduk. Tireyi o kazaya bağlayan yol üzerinde bir aşiret kafilesine rastladık. Yüzlerce hayvan, yolu kapamış bulunuyorlardı. Bir toz bulutu ortasında otomobilimiz güçlükle ilerliyordu. Bunlar arasında bir deve katarı ağır, ölçülü adımlarla yürüyor, üzerlerinde de birer torba içinde küçük çocuklar asılı bulunuyorlardı. Bir aralık otomobil yanlarından geçerken, bu develerden bir kaçı birden ürktü. Tabii çocuklar da fena halde sarsılarak ağlamaya başladılar. Otomobil durmuştu. Ve bu zamanda çalılar arasında bir yürük kadını otomobilin karşısına dikildi ve:

  1. “Şoför, gözünü aç” dedi. “Bunlar yarın yurdu koruyacak askerlerdir.”

İstiklal savaşı zamanında “ Tekalif Harbiye Kanunu” çıkınca, bir çok köylüler, ordu iaşesi için keçi ve koyunlarını veriyorlardı. Bir köylü kadınının bütün idaresi üç keçisiyle, iki koyundan ibaret bulunuyormuş. Kocası da “ Büyük Harp”de ölmüştü. İki çocuğu kalmış. Bu durumu gören memur onun hayvanlarına dokunmamış, fakat milli davada o,  bunu haysiyet kırıcı bulmuştu. Ertesi gün, bir keçi ile bir koyununu önüne katarak şehir merkezine gelmişti. Hayvanları ben tesellüm ediyordum. Geldi ve bir söz söylemeden, keçi ile koyununu sürünün içine katarak uzaklaşmaya başladı. Kadının bu hareketi şiddetle nazarı dikkatimi celbetmişti.  Arkasından çağırdım, geldi. Bunun sebebini sordum. Bana hikâyesini anlattı ve teessürlü bir dille:

-Fakirlik başka, vermek gene başkadır. Fakir vermekle daha fakir düşmez. Büyük ve ağır bir çuvalı iki kişi daha çabuk kaldırır dedi.

Sonra biraz düşündü ve:

-Ben kimseden geri kalır mıyım? Bir şey acı da olsa her kesin başına geldi mi düğüne çevrilir.

Ben ona, anlayacağı bir dille onun keçisiyle koyununa şimdilik milletin ihtiyacı olmadığını söyledim. Yüzüme dikkatle baktı ve beni süzdükten sonra:

-Zabit ( efendi) sen daha gençsin. Biz hükümete verirsek o kuvvetli olur. Hem bu günde vermekten başka bir şey yapılabilir mi? Hem şimdi bir keçi ve koyunu vermemiş olursak, yarın düşman gelse hepsini aldıktan başka bir de rezil edecektir. Devlet almakla, biz de vermekle yaşılabiliriz.” Dedi ve bıraktı, gitti.

 Köy Kadınının Velüdiyeti


Veludiyeti bakımından köylü kadını örnek ve rekabet kabul etmez bir durumdadır. Hem de her türlü sıhhi yardımlardan uzak şartlar içinde. Çok köylerde yerli ebeler en iptidai sıhhi kaideleri bile bilmezler. Birçok doğum vakalarında ise bu gibi ebeler bulunmaz. Köylü kadınının vitalitesi, kendisini mikroba karşı muaf kılmaktadır. Geçen yıl Kuşadası’nda şöyle bir doğum vakasına şahit olunmuştu:

Odun satmağa gelen bir köylü kadını hamile imiş. Çarşıda dolaşırken ağrısı tutmuş, fena halde sıkışmış. Kazada ( Kuşadası) doktor var, fakat onun kültürü, parasızlığı ve gönlü bundan istifadeye manidir. Derhal eşeğini önüne katarak kaza kenarındaki köprü altına giriyor, orada doğruyor. Çocuğunu yıkayarak bir iki paçavraya sarıyor ve eşek torbasında ( heybe) arkasına asarak, odununu satmak için tekrar çarşıda dolaşmaya başlıyor. Önceden çocuksuz geçtiğini ve bu defa torbada ağlayan bir çocukla döndüğünü görenler hayret içinde kalıyorlar. Fakat o bunlara hiç ehemmiyet vermiyor ve soranlara gülerek:

-Bunda ne var? Ananız sizi doğurmamış mı? Soracak başka bir şeyiniz yok mu?

Kendisini doktora göstermesini teklif eden bir öğretmene de:

-Doktorun yapacağı iş yok, diyerek geçip gidiyor.

Bunun örneğini başka cemiyette bulmak güçtür. Köylü kadınının bu harikulade intibak kudreti ve doğurma kabiliyetidir ki yurdu nüfusla doldurmaktadır.


Köylü Kadını ve Sanat

Pitagor iki bin altı yüz yıl önce, Mısır’a seyahatinde, Mısırda İyoniyenlerinki gibi sanatın ilerilememiş olmasının sebebini, Mısırda kadınların çirkin olmasında buluyor. Şüphe yok ki, her devirde, her cemiyette kadın, oluşun belli başlı kaynağı ve hatta motifi olmuştur. Biz de ise dini hayat, yalnız kendisinin müsaade ettiği sanatın doğarak ilerilemesine yardım etmiştir. Fakat köylü kadını, boş zamanlarında ve tarihimizin derinliğinde şarka has bir eser olan halıcılığı en yüksek bir sanat eseri haline koyduğu gibi, renkli ruhunu bütün inceliğiyle ona işlemiştir.Edebiyat bakımından ise folklorun en canlı ve temiz bir hazinesi olmuştur.

Köy kadınının Ekonomi Hayatındaki Rolü

Bir cemiyetin bütün temelini ekonomi hayatı teşkil eder. Cemiyeti bir ağaca benzetirsek, bunun kök ve gövdesi ekonomisi, yaprak ve meyvesine de kültürüdür denilebilir. Köy kadını, ekonomik hayatımızın nusgudur. Bu nusg köye, köy şehre hayat veriri. Bu nusg cemiyetin kanı rolünü oynar. Bütün ürünlerimiz, köy kadınının alın teri ve enerji meyvalarıdır. Onu kızgın güneş altında, bütün yaz tarlada birer kitap sahifesi gibi birbiri arkasında gelen örünlerin, ekilme, büyüme, toplama ve işlenmesi işinde görürüz. Dışa göndererek karşılığında milli hayatımıza giren para, gene köy kadınının ter ve enerjisinin öründen, diğer bir valöre tahavvül etmiş şeklidir.

Köy kadını, köy erkeğinden daha faal ve çalışkandır. En büyük ve hatta en ağır işler onun tarlaya eğilmiş varlığıyla yapılır. Ve en şayanı dikkat olan cihet de, cemiyet içinde en çok ihmale onun uğramasıdır.


Eski rejim köylü kadınının yapıcı yaratıcı rolünü anlayamazdı. Çünkü o, onun için ortaçağın medeniyetler yapan ve yaratan esirlerinden farklı değildi. Bütün hayatın haliki olan köylü, onun için çalıştıkça- ne kadar haksızlık ve hastalığa düçar olursa olsun- ses çıkarmadıkça misafirperver, saf, temiz ve hatta faziletli olarak anılırdı. Biraz şikâyet etti ve soyguncu tazyiki altında en asgari bir hakka kavuşmak için baş kaldırdı mı derhal, asi, cani ve şaki olur, o vakit ezilmeğe başlanırdı.

Meşrutiyette de köylünün hakiki rolünü görüp takdir edecek bir idrake kavuşamadı. Yalnız, bugünkü rejim bu büyük davaya büyüklüğü nispetinde el atmış bulunuyor. Ve en memnuniyete değer nokta, köy problemi, ilmi bir görüşle bütün olarak ele alınmış oluyor. Bir yandan köylüyü topraklandırma kanunun hazırlanıyor, bir yandan, köy varlığından alınan gençlerle eğitmenler kurslarında köylerin kültür hayatları için, yeni elemanlar yetiştiriliyor. Diğer yandan da köy kadınının kültürel seviyesinin yükselmesi hususuna el atılmış veya el atılmak üzere bulunulmuş oluyor.


Kızılçullu’da açılan “Köy Kadınlar Kursu”, her başlangıçta olduğu biraz hayretle birlikte  şüpheli bir sual doğurmuştur. Bundan ne bekleniliyor denilmişti!

Fakat bütün büyük hareketler başlangıçlarında böyle hayret ve tereddüt taşımazlar mı?  Kızılçullu’da 27 köy kadınının iştirakiyle başlayan hareket, feyizli meyveler vermeğe namzet değerli bir tohum denemesi gibi bir teşebbüstür.

Şüphe yok ki, müspet netice verecektir. Çünkü işte inanç hâkimdir. Budan sonra yapılacak iş her vilayette böyle bir inançla, Eğitmen Kursları yanında Kadın Kursları da açmak olacaktır. Köye tekniği erkekle birlikte, köy kadını ile de götüreceğiz. Köye bilgiyi, kadınla da vereceğiz. Köye, kadınla gidecek ve kadını da içine alacak bilgi yaşamağa hakkıyla liyakat kesbetmiş müspet bilgi olacaktır. Köy kadını, onu alacak, hem koruyacak, hem de tatbik edecektir. O vakit köyün yüzünün tamamen değişmiş olduğunu göreceğiz.

Köy kadınını yükseltmek ekonomi bakımımdan bir ihtiyaç ise, sosyal bakımdan da insani bir ödevdir. Ve yalnız insani olan şeyler en çok yaşamağa layıktır.

Asım ismet KÜLTÜR

Kültür Edebi Terbiyevi Sosyal Dergi

 Yıl 3, Sayı 72, Sayfa, 1,2

15 Haziran 1938

bottom of page