top of page

Takvim Koleksiyonu

TAKVİM  KOLEKSİYONU’NDAN BİR KESİT:

CEP TAKVİMİ

Genel olarak Osmanlı Bilim adamlarında ve özellikle de sanatçılarında görülen tarihi derinlik, yaşanılan hayata olan bağlılık, konu seçimlerindeki yakın çevrenin irdelenmesi, bilinmeyene olan geniş merak ve araştırma tutkusu ve coşkusu, Osmanlı Astronomlarında da görülmektedir. Onları birbirlerinden ayıran özellikler ise bireysel becerileri ile ilgi sahaları ile sınırlı kalmıştır.Gerek içinde bulundukları kültür ortamı, gerekse de özel yaşantılarının gerektirdiği şartlar sebebiyle farklı farklı konularda eserler vermişlerdir. Kimi; gölgelerden yararlanarak vaktin tayini hususuna yıllarını harcamış, kimileri de;  devirlerinde kendilerinden önce yaşamış üstatlarının yıllarca emek vererek hazırladıkları ziclerden yararlanarak, öncelikle Sultan’a sunmak, sonra da halka bildirmek üzere takvimler hazırlamışlardır.u koleksiyonumuzun konusunu ise,  Osmanlı İmparatorluğunda 15. Yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanan ve ilk örnekleri itibariyle ” cep takvimi” diye adlandırılan takvimler oluşturmaktadır. İlk örneği el yazma,  taş basma, bilahare gerektiğinde tensih edilerek çoğaltılıp dağıtılan,  cep sınırları içinde “küçük boyutlu”, çoğunlukla 10 ila 20 yaprak arasında, mürekkep ile yazılmış,  tek renkli örneklerine rastlanıldığı gibi, çok renkli örnekleri de bulunan, nadiren resimli, devrin müneccimlerinin de asli işlerinden sayılan bu takvimler ve nitelikleri üzerine bir değerlendirmedir.

Takvimler

Geniş anlamda” zamana bir milat koymanın hesabı” olarak değerlendirilir, ancak basit kullanım anlamıyla Takvim; zamanı değerlendirmek için düzenlenmiş, yılları, mevsimleri, ayları, günleri, vakitleri göstermek üzere hazırlanan cetveller ve bu cetvellerle birlikte çeşitli muhtelif bilgilerin de yer aldığı kataloglardır.

Miladi 1595 yılında vefat ettiği bilinen müneccim ve tabip unvanlarını birlikte şahsında birleştirmiş ve Sultan III. Murad’ın isteğiyle de Uluğ Bey Ziclerini esas alarak kendisine takvim hazırlayan tabip Muhammed ibn- al- Bakkal’ın aşağıdaki takvim tanımı, bugün dahi takvim tanımının, en özlü ifadesidir.

” dini levazımdan olan kıble semtini, namaz, oruç, bayramlar, hac ve zekat vakitlerini, ziraat zamanlarını, gündüz ve gecenin uzayıp kısalmalarını, icari sözleşmeleri, mahsulat levazımını, zamanları tercih etmek ve benzeri şeylerin, eflakın hareketleri ve gezegenlerin doğup batmalarını tesbit etmek  zaruridir.Ancak bu maksadlara ulaşmak  ve bu manaları elde etmek, doğru takvim ve sağlam hesab ile olur.”

Osmanlılarda Takvim Süreci

Osmanlı Devleti başta olmak üzere, Ortadoğu İslam devletleri, Mezopotamya uygarlığından İran yoluyla gelen bir geleneği sürdürerek saraylarında bir müneccim bulundurma ihtiyacında olmuşlardır. Müneccimbaşılık kurumu ise, 15.yy sonları ile 16. yy başlarında ortaya çıkmıştır. Medrese mezunu olan, ilmiye sınıfı mensupları arasından seçilen müneccimbaşılar, ileri gelen devlet adamlarının kullanımı için takvim, imsakiye ve zayiçe hazırlamaya başlamışlardır. İslam dini, başta namaz vakitleri olmak üzere, dini gün ve aylarını belirlemede, hac mevsiminin tayininde, orucun başlama ve bitişini belirlemede Güneş ve Ay’ın konumlarını temel almıştı. Ayrıca, kıble yönünün belirlenmesi ve belirlenmiş bu kıble yönüne göre ibadetin yerine getirilmesi gerekmekteydi ki, bu husus da en az ibadetin kendisi kadar önem ve değer arz etmekteydi.

XVI. yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zâyiçe gibi işler yapmaya başlayan Müneccimbaşıların, görünürde en önemli vazifesi; gerçekten de dini gün ve saatleri bildiren, namaz vakitlerini gösteren, hac mevsimini açıklayan, Nevruz vaktini belirten, “husuf ve küsuf” vakitlerini tayin eden takvimler hazırlamaktı. Ayrıca her Ramazan ayından önce imsakiye ve zâyiçe hazırlanması da müneccimbaşıların vazifeleri arasında bulunmaktaydı. Başta cülus olmak üzere savaş, doğum, düğün, denize gemi indirilmesi, has atların çayıra salınması, padişahın yazlık ve kışlığına gitmesi gibi birçok önemli, önemsiz konuda müneccimbaşılar ve bazen müneccim-i sânîler uğurlu saat tespit ederlerdi.

Osmanlı Dönemi takvimciliğinde gelişmeyi dört ana merhale etrafında görmek mümkündür: İlk merhale; Cetvel:   irtifa cedvelleri olarak  da adlandırılan ve bilinen bu cetveller, rub-i daire aletiyle güneşin yükseldiği miktarı ölçülerek, bulunulan yerlerde vakitlerin tayin edilmesi işinde yarar. Yakın veya aynı enlem üzerindeki yerlerin irtifa değerlerini veren cetvellerdir. Kapsamı içinde bulunduğu yer sayısının çokluğuna bağlı olarak,  hazırlanan cetvellerin sayfa adeti de farklılıklar göstermekle beraber, genellikle 7 ila 12 yaprak olarak yapılmışlardır. Ancak 145 yaprak bulan örnekler de bulunmaktadır.

İkinci merhale; imsakiye: Özellikle Ramazan ay içindeki güneş doğuş, batış, namaz, sahur , iftar  ve elbette imsak vakitlerini belirtir şekilde hazırlanan cetvellerdir. Günümüzdeki gibi tek sayfalı örnekleriyle pek sık hazırlanıp o şekilde kullanılmakla birlikte, çok sayfalı örnekleri de mevcut bulunmaktadır.

Üçüncü merhale; Zaiçe( zayiçe) ya da çok bilinen adıyla ziç’tir. Ziç’ler yıldızların belli zamanlardaki yerlerini ve durumlarını gösteren cetvellerdir. Bu cetvellerden çıkartılan neticeye de günümüzde kullanılan haliyle zayiçe denilmektedir. Ancak bu tanımın, yıldızların yer ve konum bilgilerini yorumlayarak astrolojik tahminlerde bulunma, kişi ve ülkeler hakkında ileride olacakları tahmin etme şeklinde kullanıldığı da bilinmektedir. Bir dönem bu konuda hazırlanan zaiçe cetvellerine Osmanlı Saraylarında fazlasıyla itibar edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Son merhale de Takvimin kendisini görmek mümkündür, zaman zaman diğer merhaleleri içinde barındırmış, çoğu kez de ayrı bir hüviyet taşımıştır. Osmanlı Cep takvimleri; elyazması, 25- 28 sayfalık, iki bölümlü kitapçıklar şeklindeydiler. Bunlar çok düzgün ve okunaklı bir yazıyla, kara, kırmızı, mavi, yeşil, altın sarısı ve benzeri mürekkeplerin kullanılmasıyla, özene bezene hazırlanmışlardır. Bu takvimlerin Ahkam-ı Sal ya da Tal-i Sal adı verilen ilk bölümü, o yılın zayiçe’sini verirdi. Burada, dönemin Padişahıyla müneccimbaşısının adının geçtiği giriş sözlerinden sonra, sırasıyla önce padişahın, ardından vezir- i azam ile öbür vezirlerin, şeyh-ul İslam ile ulemanın zayiçelerine yer verilirdi. Sonra sırasıyla, umera ile askerin, defterdarlar ile divan üyeleri, kalem ve vergi memurlarıyla, eğitimcilerin, haremdekilerle padişaha yakın olanların, halk ile mal taşıyıcıların, tüccarlık edenler ile sanatıyla geçinenlerin her biri için, ara başlıklar altında ve dört mevsim süreleri içinde, o yılki zayiçeleri yer alırdı.

Yine bu bölümde, son iki başlık altında da, bolluk- yokluk, kıtlık, tarım ve ürün durumu, yağmurlar, rüzgarlar ve soğuk, yer ve gökyüzü olayları ile kargaşalar ve ayaklanmalar, savaş ve ölümler, barış, esenlik ve güvenlik durumlarından bahsolunurdu. Yıldızların ve gezegenlerin günlere göre durumu ve mevsimlere göre hava hareketleri “mevasim” veya “mevasim ve ahval-i kevakib” başlığıyla kaydedilirdi.

Bundan sonraki bir sayfada, yeni yılın başladığı ilkbahar ılınımı gününün ( Nevruz), Eski Fars ( Yezdicürd), Kıpti, Rumi ( İskender), Celali ve Hicri takviminin hangi yıl ay ve gününe denk düştüğü belirtilirdi.  Hukema-i Çin ve Münecciman-ı Deşt-i Kıpçak’a ( Çin bilgeleri ile Kıpçak bozkırı gökbilimcilerine) göre, o yılın, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi içerisinde hangi hayvan yılı olduğu ve o yılda doğacakların kısa tali’lerine yer verilirdi. Bu bölümün “Tarih-i Türki” veya “Sal-i Türkan” olarak adlandırıldığı da mümkündür. İkinci Bölüm, 13 sayfalık asıl takvim bölümüdür. İlk 12 sayfasında Celali Takvimine göre düzenlenmiş 12 ayın 30’ar günlük bilgileri yer alırken, 13’üncü sayfa ise  5 yada 6 günlük artık yıla ekleme gün bilgileri için ayrılmıştır.

Yılın, Nevruz-i Sultani’ye göre başlatıldığı ve yıl sayısının çok uzun bir süre Celali Yıl sayısına göre adlandırıldığı bu takvimlerin bu sayfaları da üç sütuna bölünmüştür. İlk sütun yine o ayın genelleştirilmiş olarak, ahkam-ı nücum’unu verir. Bu sütunun başında, o ay gerçekleşecek Hicri Ay başının ilk akşamının olası görünüş biçimi, örneğin” Receb-i şerif Çeharşenbe gicesi cenubi ve alçak ve mutedil görüne” yolunda verilmiştir. Orta sütun, takvim bilgileri içerir. Burada gün adları, Arabi, Rumi( İskender) aylarının gün sayıları ve de o gecelerde Ay’ın içinde bulunacağı burçlar verilir. Bu sütunlarda, 15 ve 16.Yüzyıl takvimlerinde Celali, Eski Fars ve Oniki Hayvanlı Türk Takviminin günleri de yer alırdı. Ancak 17. Yüzyıl takvimleriyle birlikte bu uygulamaya son verilmiştir.

Yine bu sütunda; o günün takvimdeki yeri gösterilir: ” Eyyam-ı Bahur”, ” hareket-i haşerat” gibi Halk Takvimi verileri; “Ramazan ül- mübarek”, “ıyd-i tecelli-i Nesara” gibi Müslüman ve Hristiyan dini günleri; ” Tahvil-i Şems bi Cevza”gibi burçların aktarımı bilgileri; “Bermude-i Kıpt”, “Başens-i Kıpt” gibi Kıpti aybaşları; ” Teslis-i Zühre bi -Zühal” gibi gezegenlerin arası açıklığın derece miktarları;  “Mukabele-i Nahseyn” gibi gezegen karşıtlığı ve yıldız falcılığı bilgileri; ” Tulu-u Nesre”, “Tulu-u Cebhe” gibi yıldızların doğuş vakitleri, ” Nehar 14 saat”, “leyl 10 saat “gibi  gündüz-gece süreleri, namaz vakitleri gösterilir.

Üçüncü ve son sütun da ise; “sa’d”, “mahzur” ve “mümteziç” gibi uğurlu ve uğursuz sayılan günler ile; “Akd-i şirket”, ” amel-i esliha” ve “tedbir-i asker” gibi güne özgü  ticari, askeri, mali bilgiler yer alırdı.

Osmanlı cep takvimi niteliğinde ilk örnek; Fatih Sultan Mehmed için hazırlanmış takvimdir. Henüz İstanbul’un fethedilmediği  1452 yılına ait bu takvim, ” Takvim ve Ahkam-ı Sal” adını taşımaktadır. Takvimde, Osmanlı Padişahlarının, Fatih Sultan Mehmed’e kadar olanlarının isimleri, yıldızların ahkamı ( hükümleri), dört mevsimin ahkamı, ihtiyaratı bildiren cetveller yer almaktadır. İki nüshası günümüze kadar ulaşmış bu takvimin ilk nüshası, 12.5 x 31 cm boyutlarında, 27 yaprak ve nesih ile tarik yazı birlikte yazılarak ve muhtelif satır adetlerinde hazırlanmıştır. İkinci nüsha ise, 27 x 37.5 cm boyutlarında 37 yaprak, sülüs ile talik yazı ile birlikte, 26 satırlık sayfalar halinde hazırlanmıştır.

Müelliflerinin adlandırmaları üzerine Osmanlı XV. Yüzyıl sonrası Cep takvimlerini başlıca 5 ayrı kümede incelemek mümkün olabilecektir.

1.Takvim-i Sal:Osmanlı müneccim, müneccimbaşı, muvakkit ve diğer astronom , bilim adamı ve sonraki yıllarda da konuyla ilgili matbaalarca hazırlanıp, kullanılan ve içinde daha önce belirttiğimiz takvim özelliklerini tümüyle ya da kısman barındırmış takvimlerin bir çoğunun ” Takvim-i Sal” adıyla yayımlanmış olması elbette anlamsız değildir.

İstanbul da yetişen XVIII Yüzyıl astronomlarından Halife- Zade’nin, Hicri 1175 yılı için hazırladığı takvim, ” Takvim ve Ahkamı Sal” adını taşımaktadır. Bu takvim 93 yaprak, 22×14 cm boyutlarında ve her sayfası 21 satır talik yazıyla hazırlanmış olup, müellifinin el yazısıyla da, devrin hükümdarı III. Selim’e takdim edilmiştir. “Takvim-i sal” ve ” Takvim ve Ahkam-ı Sal” türünde Hicri 860’lı yıllardan itibaren benzer örneklerini çok sayıda görmek mümkündür. Takvim-i Sal olarak neşredilmiş son takvim ise Hicri 1353- 1354 senelerine ait takvimdir.

2. Ruzname:Farsça gün anlamına gelen “Ruz” ile, yazı, belge anlamına gelen ” name” den oluşan Ruzname, günlük anlamıyla birlikte, Osmanlılarda takvimin de kullanılan bir adı olmuştur. Sarayda, “günlük” gelişmeleri, saray hayatını ve sultanın günlük hayatını kaleme alan ruznamecilerden ayrı olarak, Ruzname deyimi; gün bilgisi, günlük, ya da tam ifadesiyle Takvim olarak değerlendirilmiş ve kullanılmıştır.

Keza, Süleyman Hikmeti’nin Hicri 1199 ve Hicri 1218 yıllarına ait hazırladığı takvimlerin adı ” Ruzname-i sene 1199″ ve ” Ruzname-i Sene 1218″ adlarını taşımaktadır. Rulo halinde hazırlanan bu takvimlerden ilki, 145×10.5 boyutunda iken, diğeri ancak, 13.5×9.8 boyutundadır.Ruznamelerin, adlarında yeni sıfatlı kelimeler ile hazırlanıp telif edildiği de görülmektedir. “Ruzname- Cedid”, “Ruzname-i Cedide-i Muhammediye”, “Ruzname-i Cedid Sini…”,” Ruzname-i Daimi” gibi. Ayrıca, ” Miftah-ı Ruzname” adıyla farklı yıllara ait telif edilmiş ruzname örneklerine de rastlamak mümkündür.

3.Sal-i Türkan: Farsça ” Türkler” anlamında kullanılan Türkan kelimesinin, ” Sal-i Türkan” olarak kullanılmasını ” Türklerin Yılı” olarak değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, kastedilen, Türk Takvimi, Türklerin Takvimi niteliğindedir.Başlı başına, Sal-i Türkan adıyla hazırlanmış ilk takvim olan ” Sal-i Türkan ( fi’t takvim)”, Sultan II. Mahmud zamanında müeelifi bilinmeyen 16 sayfalık Hicri 1241 yılına ait takvimdir.

4. Takvim-i Daimi: Osmanlı Devletinde pek örneği görülmeyen bu takvimin ilk örneği, bir sene için değil, devamlı kullanılmak üzere iki metre uzunluğunda, gayet ince deri üzerine yapılan ince hesap ve zarif tezhiplerle meydana getirilmişti. Bu tür takvimlerde seneler, mevsimler, aylar, günler, güneş ve ay tutulmaları, sayılı günler, meteorolojik ve astrolojik hesaplar yer almıştır. Takvimlerin açılıp sarılması ve istenen yere bakılması için iki ucunda parmak kadar ve daha büyük fildişi masuralar bulunurdu.Süleyman Hikmeti’nin “Ruzname-i Sene 1199” adlı takvimi adı itibariyle Ruzname örneğinde yer almakla birlikte, aynı zamanda Takvim-i Daimi’lerin de en güzel örneği niteliğindedir.


12465374_0

5. Diğerleri: Takvim-i Ahkam, Takvim-i Sal-i adı formatı dışında yayınlanmış çeşitli takvimler ile karşılaşmak mümkündür.Müneccim-i sani  Durakpaşazade’ye ait Ruzname-i Cedide adlı takvim, Hicri 1221 yılından, Hicri 1300 yılına kadar, seksen yıllık devr-i daim takvimi ile birlikte 1221 yılına ait bir takvimden ibarettir

Bu isim kalıbı dışında telif edilmiş diğer takvim adlarına örnek vermek gerekirse; ” Takvim li- Sanatay 989 va 990″, “Takvim-i Kevakib Sene 1026”, “Takvim-i Sagir-i Daimi”, “1146 Hicret Yılı Takvimi”, “Kitab fi-el Takvim” , ” Takvim va el İhtiyarat” , “Takvim Mecmuası”, ” …. Senesine Mahsus Takvim ve Tali-i Sal”  sayılabilir.

Muvakkit Derviş Mehmed’in, muhtemelen Hicri 1120 yılında ( Miladi 1708) hazırladığı takvim, şekli ile Osmanlı döneminin en ilginç takvimidir. ” Takvim” adı verilen, 26x 39 cm boyutlarında 1 yapraklı, rika yazılı, karton üzerine çalışmadan ibaret olan bu takvimde, karton üzerine yedi yarım daire çizilmiştir. Bu yarım daireler üstüne gezegenler, sabit yıldızlar, burçlar konarak yerleri gösterilmiştir. Yıldızların adları, takvim günleri yazılarak, sürgü usulüyle çalışan bir takvim resmi meydana getirilmiştir.

Zamanın Osmanlı topraklarından olan Mısır, Ürdün, Irak, Şam, Lübnan, Suriye ve ayrıca Arabistan gibi ülkelerde de benzer takvim çalışmaları yapılmıştır. Bazı kişi ve zümrelerce de kullanıldığı bilinen bu takvimler değişik adlarda yayınlanmışlardır. Genellikle, ” Muriba li sana….”, “Muriba li Sana Şamsiyya….”, “Natica li Sana….”, “Takvim-i Havas”, “Takvim li Sini….” adlarını taşımışlardır.

Osmanlı Cep Takvimlerinin Yenileşme Süreci

Gerek Avrupa ve gerekse de tüm dünyadaki  1800’lü yıllara ait siyasi ve toplumsal gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğuna her gücüyle etki etmemesi beklenemezdi. Siyasi ve toplumsal gelişmelere yansıyan bu değişim hareketlerinin, Osmanlı Cep Takvimi, telif ve yayın özelliklerine de yansıdığını görmekteyiz.

1800’lü yıllardan sonra yeni bir kimliğe bürünmeye başlayan takvimlerde ilk yenilenme hareketi, Erkan-ı Harbiye-i Bahriye Dairesinde, Mülazım-ı Evvel olarak görev yapan Mehmet İhsan’ın Hicri 1306 yılında hazırladığı “Yeni Takvim” ile başlar. Gerçekten de kendisinin takvimine koyduğu “Yeni” sıfatı, ilk örneğine Hicri 856 yılında rastladığımız Osmanlı cep takvimleri tarihindeki yaklaşık 450 senelik bir geçmişin, yenileşme sürecinin adı gibidir. Adeta bilinmiş ve özellikle seçilmiş gibidir. Nitekim bu yıldan itibaren, içeriği bakımından değilse bile, zamanın teknik gelişmelerinden yararlanarak, şeklini ve özellikle de adını yenilemiş cep takvimleriyle karşılaşılacaktır.


Takvimlerin artık bir ticari kimlik kazanmaya başlamasının ve hazırlayıcılarının da, en mükemmele sahip olduklarının kamuoyunca bilinmesini istemelerinin başlangıcı,  Cemil’in hazırlayıp, neşrettiği takvimlerdir. Cemil’in Hicri 1308 yılında hazırladığı takvim, üzerinde “İkinci sene Ma’lumat-ı Müfideyi Cami 1308 Hicri Senesine ait” ibaresi taşıyan, “Osmanlı Takvimi” adını taşımaktadır.

Hicri 1310 yılına ait hazırladığı takvim ise; ” Osmanlı Cep Takvimi yahud Takvim-i Cemil”  adını taşımaktadır. Dikkat edileceği gibi bu takvim, başka özellikleri de üstünde ihtiva etmektedir. Cemil, takvimine iki ad birden verirken,( Osmanlı Cep Takvimi yahud Takvim-i Cemil) aynı zamanda da ” Cep takvimi” hüviyetini ilk defa ortaya çıkarmaktadır.

Mehmet İhsan ile başlayan, Cemil ile kimliğine kavuşan takvimde yenileşme ve yeni ticari adlarla yayınlanma süreci, XX. Yüzyılın başlarında yaşamış eczacı ve yazar Avanzade Mehmed Süleyman ile  büyük bir hız alır. Nitekim Avanzade Mehmed Süleyman bu sürece 1310 tarihli ” Musavver ve Mükemmel Yeni Osmanlı Takvimi”, Hicri 1311 yılına ait ” Musavver ve Mükemmel yeni Takvim-i Maarif”, 1311 Mali Senesine ait hazırlanmış ” Musavver Takvim-i Cihan” ve 1314 Mali Senesine ait “Tertib-i Cedid Musavver Osmanlı Takvimi” ile iştirak eder.

Bu çalışmalar, Osmanlı cep takvimi sürecinde karşılaştığımız resim ve levhalar içeren ilk örneklerdir. Bu yönüyle, Avanzade’nin haklı olarak ” musavver” sıfatını öne çıkardığını ve bunu diğer takvim ile meşgul olan hasımlarına karşı kullanmış olabileceğini tahmin etmekteyiz.

Cumhuriyet ile birlikte Akbulut soyadını alacak olan ve daha sonraları İnkılâp Müzesi Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Akademisi Müdür Yardımcılığı görevlerinde de bulunacak olan Ahmet Ziya, Hicri 1317 yılında ” Takvim-i Ziya” adında başlattığı takvim yayımlama çalışmalarını, Hicri 1347 yılına kadar devam ettirmiştir. Son takvimini de ” Resmi 1938- Hicri 1356/1357 senesinde İstanbul’a mahsus şer’i vakitleri, ahval-i cevriye, eyyam-ı mübareke ve resmiyeyi havi takvim” ibareli olarak ” Takvim-i Ziya” adıyla neşretmiştir.

            Bu yenileşme hareketlerinde, dışarıda eğitim almış, Avrupa ve diğer İslam ülkelerine yaptığı seyahatlerle görgü ve bilgisini artırmış kişilerin katkılarını görmek mümkün olduğu gibi, Osmanlı hüviyetine sahip azınlıkların da etkisi görülmektedir. Benzer amaçlarla Batıda da örneği görülen bu takvimlerin benzerlerini yapmak için, Rum, Ermeni ve Musevi Cemaatine mensup kişilerin de takvimleri, özellikle XIX yüzyıldan sonra sıklıkla görülmüştür. Bu takvimler Osmanlıca/ Türkçe olabildiği gibi İbranice, Rumca  ve Ermenice olabilmektedir.

SONUÇ:

Osmanlı Cep Takvimi tarihi üzerine yaptığımız inceleme sonucunda; Takvim sistemi kabul ve uygulamasının da getirdiği sıkıntılar çerçevesinde, hesap ve vakit bildiren cep takvimciliğinin de bundan etkilendiğini gözlemiş bulunuyoruz. Hicri Yıl esaslı takvim sisteminin, zaman içinde kendi içinde yaşadığı değişiklik ve yapılanmalar, cep takvimlerine de farklı seneler ihtiva eder şeklinde yansımıştır.

Ulaşabildiğimiz şimdiki bilgilere göre, belirlenen ilk takvimin Fatih Sultan Mehmed’e takdim edilen 1452 tarihli ” Takvim-i ve Ahkam-ı Sal”a olan tarihi bağlılık sebebiyle, uzun yıllar bu isme sadık kalınmıştır.

Genellikle 13-14 yaprak arasında, aharlı, filigranlı iyi kağıt, ender olarak da kaba ve II. hamur kağıt, çok nadir olarak da, pembe, sarımtırak ve esmer kağıt kullanılan takvimlerde, kağıdın bu cinsine göre de siyah, mavi, kırmızı, altın sarısı yaldız ve yeşil mürekkep kullanılmıştır.

Yalnızca Türkçe yazılmış nüshalar bulunmakla birlikte, Türkçe, Farsça, Arapça olarak birlikte yazılmış takvimlere de rastlamak mümkündür.

Cep takvimlerinde ticarileşme hareketlerinin öncüsü olarak, işi takvim yapmak olan ve “saray adamı” sayılma kimliğine sahip, müneccim veya müneccimbaşıların değil de, yine devlet memuru olan ancak asıl işleri bu olmayan, yetişmiş Osmanlı aydınlarının olması pek şaşırtıcı değildir.  Belki şaşırtıcı olan bu zatların hepsinin asker kökenli insanlar oluşudur. Bu gerçek de, Osmanlılarda ilk yenileşme hareketlerinin Askeriyede ve Askeriyeye ait kurum ve kuruluşlarda başlamış olmasının bir tarihi tanığı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlılarda matbaanın kullanılmaya başlandığı yıllara kadar, müneccimbaşının hazırladığı takvimlerin Hükümdara sunulma, daha sonraki nüshasından da tensih edilerek çoğaltılma yolunun kullanıldığını, devletin ileri gelenlerine verildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Elimizde bu takvimlerin kaçar adet basılıp, satıldığı, dağıtıldığı konusunda bilgiler bulunmamaktadır. Elimizdeki bilgi, özellikle devrin Başkenti İstanbul’da yoğunluk kazanan takvim yapımcılığı işinin, XVIII. Yüzyıldan sonra, “Matbaa” hüviyetinde örgütlenen yayınevlerinin öncelikli işlerinden biri haline geldiği, tercihlerinin, takvim yapmak ve satmak olduğudur.

Bu işin adresi, İstanbul’un yanı sıra XX. Yüzyılın başından itibaren başta Bursa, Afyon ve Konya olmak üzere diğer şehirlere de kaymış olduğu görülmektedir.

El yazma cep takvimlerinin yaklaşık 300 adedi Kandilli Rasathanesi Kitaplığında olmak üzere, diğer kitaplık ve müzelerde bulunanlarla birlikte en fazla 500 adede ulaşabildiği öngörülmektedir. Ayrıca şahıs ve diğer kurumların elinde de en az bu miktarda daha el yazma takvim bulunabileceği tahmin olunmaktadır.

Matbaa karakterli cep takvimi miktarının bu sayıların çok üzerinde olduğu bilinmekle beraber bu konuda yapılmış bir envanter olmayışı sebebiyle elimizde net bir sayı bulunamamaktadır. Son yıllarda sayıları artan “cep takvimi koleksiyoncularının” bu konuda yayınlayacakları kataloglarla bu konuda daha net veriler edinebilmek mümkün olacaktır.

Günümüzde de, Müneccimbaşıların yüzyıllar önce başlattığı zaman zaman da yine bu adla bilindiği cep takvimi yayıncılığı, çeşitli adlarla devam etmektedir. Ancak, günümüz sosyal hayatında yerine kolaylıkla ikame edilen başka benzer ve çeşitleriyle beraber, takvimlere eski ilgi ve itibarın gösterilmediği bir gerçektir.

Ne var ki, bunlar bizim tarih ve uygarlık belgelerimiz, zenginliklerimizdir. Büyük dedelerimizin mirasıdır. Elbette bu mirası eski günlerinin azametine kavuşturmanın imkânı yoktur ancak, bu miras uygarlığın yolunda kendisine sık sık başvurulan bir eserdir. Her tarihi eser gibi saygı gösterilmeye ve ders alınmaya muhtaçtır.

Bu yazı, Haldun CEZAYİRLİOĞLU’nun hazırladığı “OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ-1452 -1923 YILLARI ARASI-HAZIRLANMIŞ CEP TAKVİMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA” adlı eserinden kısaltılarak aktarılmıştır.

Yazının tümünü okumak isteyenler, mail adresine mesaj atabilirler

bottom of page