Mevsimlerden yaz olunca, günler nasıl geçiyor. Hem de hazmede hazmede! Boşuna değil günlerin bunca uzunluğu. Hiç boşuna değil. Gün öyle bir geçiyor ki yazın, kışın yalnız gecesi bile geçmezdi doğrusu. İşte yazdan geriye iki ay kaldı. Yalnızca iki ay.
Biliyor musunuz Haziran gitti bile. Çekti, gitti. Bastı, gitti. Yel gibi.
Şimdi Temmuz önümüzde. Haziran, yaz mevsiminin gücü ise, Temmuz asaletidir. Asalettir Temmuz. Vakurdur. Mağrurdur. Sanmayın tüm asaletlide bulunur bu vasıflar. Çoğu Temmuza aittir yalnızca. Yalnızca Temmuz bu kadar asil, bu kadar vakur ve bu kadar mağrurdur.
Gelinlik bir kız gibidir Temmuz. Bembeyazdır baştan sona. Taçlıdır. Yaldızlıdır. Parlaktır. Yalnızca o taşır elinde bir demet gelin çiçeğini. Evet, o!
Temmuz, bitmeyen bir kır düğünüdür. Odalar dolusu insan, bitmeyen bir ahenktir. Sazdır, sözdür, çalgıdır. Lakin herşey bir ritim peşinde, asaletli bir tavır içindedir.
Çoğu zaman bu beyazları süsleyen toz pembedir. Biraz uçarı bir hardal. Bazan saman rengi. Hep pasteldir renkler. Hep asil ve mağrur.
Geceleri ağlamaz Temmuz’un. Geceleri bir sükun içten içe, sazın, sözün, çalgının içinde.
Taçlı bir gelindir Temmuz; göğsünü gere gere yürüyüp giden. Ardına bile bakmadan giden. Temmuz; bir yaz masalıdır. Yazın yazılan bir masaldır.