“ Yine 1 Nisan Günü,
Yine bir Nisan !”
Aldık sevinçlerimizi ödünç, doldurduk yüreğimizi delicesine.
İşte Nisan!
*
Bir ay, bu kadar mı çok sevilir, bu kadar mı övülür her dem? İnsan, önce kendine, sonra Nisan’a mı vurulur ?
Şairleri bu kadar cüretli ve bu kadar edepsiz (!) yapan başka ne vardır hayatta? Ya insanlar! İnsanları bu kadar, coşturan ve bu kadar delileştiren? Tutkunlaştıran! Yapıştıran! Haykırlaştıran ! Ve de elbet aykırılaştıran ne vardır?
Nisan !
Yürek ilacımız. Bahtımız. Ala karamız.
Nisan !
Dert ortağımız, mide sancımız, alın yazımız.
Nisan !
Gözlerden ırak anamız, bacımız, kızımız, kızanımız. Çoşturmakla kalmayıp koşturanımız.
At başı seğirtmelerde sıcağımız. Demli bir bahçe çayınını son yudumunda esintimiz. Rüzgarımız. Kansızlığımız. Özlenen kazağımız, özlenen sarılmamız.
Bakılası gözlere doyumsuzluğumuz, yaşanası günlere vurgunluğumuz. Nisan!
Ayların en berbatı !
*
Bilir misiniz, yaylalardan ilk kez bu ayda gelir kavalın sesi, ılık bir rüzgarın peşine takılarak. Bazı notaları kaybolur, ağaçların hışırtısı arasında. Sonra, birden bir ses yükselir, alıç ağaçlarının ardından. Rüzgar patlar, ses delileşir. O yanık nağme, burun çektirir. İşte bu aydır, rüzgarın kavala eşlik ettiği ay. Suya Giden Nazlı Gelin’i bize dinleten. Defalarca defalarca Nazlı Gelin’e seslenen.
Kavalın sesi gür olsun.
Sizi 1961 yılı takvimiyle, Nisan’ı yaşamaya davet ediyorum.
Comentários