Ya da biraz daha benzer söylemler. Hiç Mart Ayını seven dostunuz var mıdır sizin?
Her kürenin insanları, aylara öncelikli olarak mevcut ve yaşanacak hava durumlarına göre paye biçerler. Belleklerinde ” ay” denildiğinde canlanıveren algıları vardır.
Bizi bu algılara iten asıl sebep ise, havalarının ritimsizliği ve belirsizliğidir sanırım. Bir gün bahardan dem çalması, ardından kışı yaşatması. Hatta aynı gün içinde dört ayrı telden çalıyor olabilmesi. Ne olduğunu bilemediğimiz bir yapıda olması, bizi bu ön yargılara sürüklüyor ister istemez.
İnsanların en büyük korkusu da bu değil midir: Bilinmezlikler içinde kalmak!
Oysa ne kadar basit her şey. Mart’ı, Mart gibi görüp, kabul edebilmeliyiz. Baştan bilmeliyiz: Mart böyledir. Bilmeliyiz.
Yoksa sevsek de sevmesek de Mart, geldi bile.
Oysa, ön yargılı olduğumuz Mart’ın içinde nasıl güzel günler var.
Üçüncü Cemre, Mart’ın Dokuzu ve nihayet Nevruz. Semeni ayı, Mart.

Ama ne diyelim, bahtsız olmak böyle bir şey.
Sizi, bu bahtsız ayın nostaljisi ile başbaşa bırakmalıyım.