top of page

Haber Akis’deki Yeni Yazım: Ankara’da çalınan heykeller


Son günlerde Ankarada heykel çalma hadiseleriyle karşılaşmakta, gazetelerin Ankara Haberleri içinde kaybolan ve yok alan heykel adlarını görüp, okumaktayız. İş öyle bir boyuta varmış bir haldedir ki, Atatürk Bulvarı üstünde, herkesin gözü önünde, Ankara’nın gözbebeği iki Kurumun bitişik sınırları içindeki alanda bulunan Zübeyde Hanım Büstü, yerinden yok olmuştur.

Elbette çalınan büstün Zübeyde Hanım’a ait olması sebebiyle ayrıca büyük bir önem ve haber değeri taşımaktadır, ancak ne var ki o bile kamuoyumuzda yeterince bir kaygı ve endişe yaratmamış gözükmektedir.

Galiba adi bir suç kapsamında değerlendirilip, fazlaca bir ilgiye mazhar olmadan olay biz Kentseverler dışında unutulup gidecektir. Muhtemeldir ki bir kaç gün sonra, kent sever, kültür sever, Ankara sever, bazı Dernek ve Konfederasyon yöneticileri çıkacak “daha iyisinin”, “ daha anlamlısının” yeniden yaptırılarak yerine konacağından bahsedeceklerdir.


Sorun çözülmüş müdür, çözülmüş olacak mıdır? Bilinmemektedir.

Belki de tüm bu kaygılardan habersiz, bizim bu yazılarımızdan bihaber,bir kaç gün sonra yapılabilecek açıklamalar sonrası yerine konacak “büst’ün” yapımı ve şeklinden ilgisi olmayan biri veya birileri, yerine konan “yenisini” alıp- gitmeye hevesli olacaktır.

Ankara’da çalınan heykelere en son örnek olarak , Ankara Turan Güneş Bulvarı’ndaki bir Sanat Galerisi’nin bahçesinde duran, elinde altın varaklı güneş bulunan 140 kilo ağırlığındaki Hemera adlı  bronz heykelin de eklendiğini gazetelerde okumaktayız.

Bu olaylar üst üste gelince hatta kısa aralıklarla gerçekleştiği göz önüne getirilince artık kasıt ve ard niyed aramak esas olmuştur.

Ankarada yeni bir anıt ve heykelin açılıp kültürel değerimize katkı sağlamasının önemi kadar, bir  okadar da önemli olan bu anıt ve heykellerimizin gelecek kuşaklara aktarılması için korunması, bakımı ve saklanmasıdır. Ne yazık ki bu konuda gerekli hassasiyeti gösterdiğimizi söyleyebilmek mümkün değildir.

Ankaramızda da bazı heykel ve anıtların ( henüz anıt düzeyde bir hırsızlık olayı olmasa da) zaman içinde kaybolduklarını ve çalındıklarını görmekteyiz, duymaktayız. Bu durum en çok eser sahiplerini üzer gibi görünse de aslında tüm toplumu üzmeli ve düşündürmelidir.

Ankara biraz da kaybolan, yok olan, kaldırılan, saklanan heykellerin kentidir.Kısaca göz atmak gerekir se;Ankarada kaybolan heykellerin en namlısı ve en bilindiği en son dikili olduğu yer adıyla bilinen Tandoğan Havuzlu Fıskiyedir. Adeta uzun yıllar Ankara simgesi olarak bilinen bu fıskiye Tandoğan Metro çalışmaları esnasında kaldırılmış bir daha da yerine konmadığı gibi, kayıp eserler arasında yerini almıştr.

Keza Gençlik Parkındaki Genç Kız ve Genç Erkek heykelleri de son düzenleme kapsamında orjinal mekanlarından alınarak şimdi hiç bir anlam taşımayan yerlerde sergilenmektedirler.

Kızılay Yüksel Caddesindeki Ayakkabı Boyacısı Heykeli artık yerinde değildir.Ankara Garı önünde Bavullu Adam Heykeli çoktandır yoktur. Hatta önce bavulu gitmiştir, sonradan da kendisi bir gecede yok olmuştur.

AOÇ’deki Atatürk Evi’nin yanındaki muhteşem bir anıt olan Tarımcı Atatürk Anıtının mekanı içindeki döküm rölyefler artık yoktur. Her yıl biraz daha azaldığını görmek üzüntü vericidir.

Dahası, Ankara’nın göbeğindeki Seğmenler Parkı içindeki Atatürk Anıtının da rölyefleri artık yoktur. Ayrıca vandallar tarafından tahrip edilmekte ve sprey boyalarla  üzeri çizilmektedir.

Bir diğer kayıp heykelimiz, Sakarya Caddesiyle Selanik Caddesini birleştiren üst geçidin altında yer alıp uzanarak- gelip geçene gülümsemesiyle hatırladığımız, çok muhteşem bir çalışma olan Dilenci Heykelidir.

Keza, Ankaramızın ilk anıtı olan Atatürk Anıtının mahalli olan Etnografya Müzesi önündeki bahçede bulunan  iki çocuk heykeli, Resim Heykel Müzesinin tamiratı esnasında bundan 3 yıl önce yok olmuş, çalınmıştır.

Ayrıca uzun yıllar yerlerinde olmadıkları için artık kayıp ilanı verilmesi gereken heykellerimiz de bulunmaktadır. Azade Köker’in Altınpark Fuar Salonu’ndaki “Tutku” ve Belediye evindeki “Mayolu Kadın” heykelleri, Mehmet Aksoy’un Altınpark’taki “Baba ve Oğul” ile “Periler Ülkesinde” heykelleri, Adnan Ötüken Parkı’ndaki Erdağ Aksel’in imzasını taşıyan “İrene İrene” isimli heykel, Metin Yurdanur’un Batıkent Çocuk Parkı’ndaki “Çocukların Kardeşliği” isimli heykeli  gibi heykeller kayıp mıdır, bakımda mıdır, saklanmış mıdır, yasaklı mıdır bilinememektedir. Bildiğimiz yerinde değillerdir.

Kızılayda Gökdelen diye bildiğimiz ( Gima Binası) binanın Kızılay Meydana bakan cephesi üzerinde yer alan relyöf de henüz yerinde değildir. Bunun herşeyden çok tarihi bir önemi ve imajı da bulunduğudan yerine konması icap etmektedir. Ancak inşaat çalışmaları henüz tamamlanmadığından yerine konmamış olduğunu tahayyül ediyoruz. Aksi bir durumun Ankara kentseverlerini çok üzeceğini biliyoruz.

.

Sanırım kaydını tutamadığımız başkalarının da olması muhtemel gözükmektedir.

Kentte yaşamayı bir kültür olgusu olarak adlandıran insanları bu çalınan heykeller kadar  üzen diğer bir olay ise, heykellerimizin anıtlarımızın kirletilmesi, çizilmesi, boyanması, yıkılması, sökülmesi, karalanması ve yakılmasıdır.

Malumunuz tarihi eser,anıt ve değerlere verilen tahribat ve saldırlar vandallık olarak nitelenmekte ve hem hukiki hem de sıhhi takibata tabi tutulmaları gerekmektedir. Ankarada yaşanan bu olaylar üstüne söylenmesi gereken biraz farklıdır. Bazı şüphelerimiz vardır ki,  heykel çalma olaylarında ticari kaygılarda ön plana çıkabilmektedir.Örneğin çalınan döküm heykellerin maddi bir karşılığa satılmış olabilmeleri mümkündür. Bunları polisiye tedbirlerle önlemek mümkün değildir zaten.Bu konuda alınabilecek tedbirler farklıdır. Ancak asıl üzerinde durulması gereken olay vandallık gösterisi olan, bozma, kırma, yok etme, boyama, pisletme örnekleridir ki, bu da toplumumuzun ve gençliğimizin eğitim derecesiyle doğrudan irtibatlıdır.

Meslek olarak Fakültelerinde okutulan “heykel ve heykelcilik” dersi dışında toplam 13 yıllık öğrenim hayatı boyunca 1 saat bile “heykel ve heykel sevgisi” dersi almayan bir nesilden, bu tür vandalların, tahripkarların çıkması normal değil midir?

bottom of page