top of page

Birinci Dünya Savaşı Sonrası Eğitimimize Bakış


 Katıldıkları savaşlarda yenilseler dahi, bundan dersler çıkararak, yenilerinin bir daha yaşanılmaması için önlemlerini almış devletlerin, günümüzde nasıl bir refaha ulaştıkları ve yurttaşlarını nasıl rahat yaşattıkları hepimizin malumudur. Doğrusunu söylemek gerekirse, zamanında aynı tespitlerde ve tavsiyelerde bulunmuş insanlarımız olmakla birlikte, ne yazık ki aynı önlemleri alamamış, aynı tedavileri uygulayamamışızdır.

Zamanın Darülfünun Muallimlerinden Necmettin Sadık’ın 25 Temmuz 1918 Tarihinde Yeni Mecmua’da yayımlanan yazısı, Birinci Dünya savaşından çıkmış ülkemizin çok yalın ve çok gerçekçi bir durum tahlili ve değerlendirmesidir. Aslında bu tür doğru tespit ve önerileri olan şahsiyetlerimizin olmasına rağmen, gerekli olanları hayata geçirememiş olmamız da bir başka eksikliğimizdir. En önemli eksikliğimizdir. Necmettin Sadık yazısında bu hususa da değinmektedir:

“İçinden henüz çıktığımız şu dünya harbi, bize neler öğretti, ne çok hakikatler gösterdi. Esasen bunları görüp öğrenmek için harbi bile beklemeğe o kadar ihtiyacımız yoktu. Birçok şey yapmamışız. Şimdi onları yeni doğan ihtiyaçlara karşı nasıl değiştireceğimizi, onlara da ne gibi yenilikler yapacağımızı düşünelim. Şimdiye kadar ruhlara öyle sağlam, devamlı kanaatler, hayat karşısında belli telakkiler uyandırmadık ki, bunları yeni hayatın cereyanlarına göre değiştirip, ıslah lüzumunu duyalım.

Fakat bilhassa bu harpte gördük ki, bizde maarif henüz pek sathi olup milletin kalabalık tabakalarına kadar yayılmamıştır. Köylümüze medeni, vatani bilgi vermek şöyle dursun, daha dininin, padişahının adını bile öğretememişiz. İlk tedrisat kanunu, ders programı diye hazırladığımız güzel cümleli ciltleri meğer daha yapanlar bile duymamış; şu pay-ı taht olan İstanbul’da bile tatbik edilmemiş.

Millete az zaman içinde, bütün insanlara elzem malumat verecek, köylüye doğru dürüst bir din hissi, bir millet, vatan mefkûresi verecek, çocuklarımıza hayatın acele eden ihtiyaçlarını tatmin edecek malumat vermekle beraber fikri, ruhi gelişmelerine yardım edecek ilk mektepleri nasıl açacağız?

Kısaca bizde maarifin gayesi ne olmalı ve bu gayeye erişmek için nasıl hareket etmeliyiz? Milleti idare edecek, milletin içinde dimağ vazifesini görecek seçme bir sınıf yetiştirmek lazım. Hâlbuki bugünkü tedrisatımız bu vazifeyi görüyor mu? Oradan çıkanların zihni karmakarışık, acele yutulmuş bilgi ile muvazenesini kaybetmiş, vicdanları bu sathi ilim yıldızının tesiri ile sarsıntıya uğramış değil midir?

Bir Darülfünun  (Üniversite) ve daha sonra bütün zorlukları, meçhulleri ile bir de kadın meselesi var. Kızlarımıza vereceğimiz terbiyeyi şimdiden tayin etmek lazım. Saray gibi kız mekteplerinin içinde, emin olalım ki, ihtiyar bir erkek müdür tayin etmekten başka bir program, rastgele öteberi okutmaktan başka bir gaye gözetilmemiştir. Maarif bir memleketin yalnız müesseseleri ile olmaz. Eserler de ister. Düşünelim, bir mektep kitabımız, gençlik için bir romanımız bile yok. Bu meselelerle bugün meşgul olmazsak, ihmalimizin cezasını, uzak olmayan bir gelecekte pek ağır çekeriz.

Yazık ki, idare adamlarımız bu gibi meselelerle meşgul olmamışlar, bunları düşünecek adamlardan da bir fikir sormamışlardır. Mütefekkirlerimiz de bu gibi münakaşaları şimdiye kadar ihmal etmiştir. Bu ıslahat içinde artık her iki taraf da vazifesini yapmağa başlamalıdır. Çünkü vakit gelmiştir. Hadiseler insanlardan fazla acele ediyor.”( Yeni Mecmua, 25 Temmuz 1918)

Gerçekten de hadiseler insanlardan fazla acele ediyor, çoğu zaman da hızlarına erişilemiyor. Bizler de yazıda da belirtilen ve hala devam eden eksikliklerimiz, ayıplarımız yüzünden ve hızla değişen bu hadiseler karşısında bir köşelere savruluyoruz. Sorunlarımızı çözecek kudreti ve vakti bir türlü bulamıyoruz.

Necmettin Sadık’ın,  bu yazısının üzerinden bir dünya savaşı daha geçmiş olmasına rağmen, hadiselerden ders almayarak eğitim sorunumuzu hala giderememiş olmamız, “ hayatın acele eden ihtiyaçlarını tatmin edecek malumat vermekle beraber fikri, ruhi gelişmelerine yardım edecek ilk mektepleri” açmamış olmamız neye işarettir?

Necmettin Sadık kimdir diyenlere de kısa bir hatırlatma:

Necmettin Sadık SADAK, 1890 de Isparta’da doğdu. İlköğrenimini Edirne’de orta öğrenimini İzmir ve Konya İdadilerinde yaptı ve babasının mahkeme başkanı olarak İstanbul’a tayini üzerine Mektebi Sultani (Galatasaray) ye girdi. 1910’da bu okulu bitirerek yüksek eğitimini Lyon Üniversitesinde yaparak 1914 de yurda döndü ve Maarif Nezareti tercümanlığında, sonra Telif ve Tercüme Dairesi Mümeyyizliğine atandı. 1916 da İstanbul Darülfünunu İçtimaiyat Müderris Muavinliğine sonra Ziya Gökalp’den boşalan İçtimaiyat Profesörlüğüne getirildi ve 1928 de Sivas Milletvekili seçildi. Yine 1928-29 yıllarında Galatasaray Kulübü başkanlığı yaptı.

1932 de Cenevre’de Silahların bırakılması konferansında, 1936 da Montreux Boğazlar Konferansında ve Milletler Cemiyetinde Türkiye Delegesi oldu.

1949’da Dışişleri Bakanı olan Sadak, Demokrat Partinin iktidara geçmesi üzerine de bu görevden ayrıldı. Sadak 21 Eylül 1953 tarihinde vefat etti. 

bottom of page