top of page

Ankara’nın Anıtları-Ankara Life Söyleşisi


Bulvarları, caddeleri, park ve sokakları 80 yılda ancak belli başlı 80 tane heykel ve anıt ile süslenebilen bir başkent Ankara. İlk heykelin abideleştirilişinin 80’inci yılını kutluyor bu yıl, 2007’de Ankara.

Çalışmanızdan biraz bahseder misiniz, size neler kattı mesela? Bu bir samimi itirafdır ki; bu çalışma olmasaydı yıllarımı geçirdiğim Ankara’nın bir Namazgâh Tepesi olduğunu bilmeyecek, Kızılay Meydanı’nın ilk adının “Hürriyet Meydanı” olduğunu öğrenemeyecektim. Bazı heykellere uzanan çirkin ellerin ayıplarına bu kadar üzülmeyecek, bazı heykelleri de ağacın, çiçeğin sarıp sarmalayarak kirli ellerden uzak tutmanın sevincini yaşadıklarını görmeyecektim. Parkların bu kadar bakımsız bırakılmalarının nedenini, mevsimin soğuk ve yağışlı olmasına bağlamayacak, ” biz buraları yazları da gördük ” diye kendime kendime söylenmeyecektim.

Ankara’yı bu denli özgür, bu denli dertsiz, tasasız gezmeyecek, yorgunluğumu her defasında gördüğüm kötü durumlara bağlamayacaktım. Ankara’nın bilinen en güzel fotoğraflarında herhangi bir heykelin ya da anıtın bulunuyor olduğunu sezmeyecektim. Ankara Valiliği’nin düzenlediği yarışmalarda bile birinciliklerin Ankara anıt ve heykellerine verildiğine tanık olmayacaktım. Heykellerin de yaşlandığını, heykellerin de ağladığını bilmeyecektim. Uçucu kuşların, şehirlerde, kentlerde her defasında kendilerine neden heykel ve anıtlarımızı konak yerleri seçtiklerini sorgulamayacaktım. Zaman zaman yıkanması gereken şeyler olduğunu düşünmeyecek, dahası bunun elzem olduğunu öngörmeyecektim. Her heykelin, her anıtın bir adı olması gerektiğini şart koşmayacak, bu adın da kaidesine nakşedilmesi gerektiğinin bir kaideye bağlanması gerektiğini önermeyecektim. Kış aylarının verdiği hüzünlü heykel fotoğraflarının, bahar aylarında yerini bir mutluluğa, ama yaz aylarında yeniden bir karamsarlığa bıraktığını hissetmeyecektim. Çocukların, heykelleri büyüklerden daha çok sevdiklerini ve koruduklarını görmeyecektim. Taşın, mermerin nasıl zor işlenir şeyler olduğunu, günümüzde artık daha çok pleksiglas çalışmaların çoğaldığını, bunların renk olarak bir güzellik ama daha çok da bir sunilik kattıklarını yaşamayacaktım. Ankara’nın heykelleriyle güzel ve anlamlı olduğunu, heykeller olmaz ise bu toprakların çorak görüneceklerini, heykellerin, sanatçıların yeşeren bahçeleri olduğunu bilmeyecektim. Bu itirafın son cümlelerini, Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan Atatürk Heykelleri ve Anıtları yapımında Ankara’nın neden ilk şehir olmadığını, kendi kendime sorgulayıp, nedenini öğrendiğimde de nasıl mutlu olduğumu ifade etmek oluşturmayacaktı. Evet, doğruydu, Ankara, hemşerisi ve kurucusu büyük önder Atatürk’ün anıt ve heykellerinin yapımında, İstanbul ve Konya’nın ardında kalmış, atasıyla adeta bütünleşmiş bir kent olmanın, bu gururunu da taşıyamamıştı. Ancak, tarih sayfalarında yer bulan bilgiler ve anektodlar, biz Ankaralılar’ın yüreğine su serpecek niteliktedir.

Cumhuriyetimizin ilk anıtından bahseder misiniz bize? Öyle ki, zamanın büyük gazetelerinden Yeni Gün’ün başlattığı bir kampanya sonucunda halkın katılımıyla Ata’nın bir anıt ve heykelinin yapılmasına karar verilir. Bu kampanyayı, heyecan verici bulan zamanın hükümetince de uluslararası yarışma açılır. Bu uzun süreç ve yarışma birincisinin seçilmesinin ardından, Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel’e 1925 yılında sipariş verilebilmiştir. Maddi yetersizlikler sonucunda yapımı uzayan anıtın açılış tarihi de, yaklaşık 3 yıl sonra 24 Kasım 1927 tarihinde gerçekleşebilmiştir. Bu anıt, bugün Ulus Zafer Anıtı diye bildiğimiz ve kendisinin sipariş verildiği dönemden sonra başlatılıp bitirilen İstanbul Sarayburnu, Konya, Ankara Etnografya Müzesi önündeki Atlı Atatürk Anıtı ve Ankara Zafer Meydanı önündeki Mareşal Atatürk Heykellerinden sonra açılabilen anıttır. Yeni Cumhuriyetin ilk anıtı olmak için başlatılan serüven bu hususta belki yeterince başarılı olamamıştır, ancak o anıt, bugün yalnızca Ankara’nın değil, tüm Cumhuriyetin sembolü ve nişanesi olmuştur. Ankara ve Ankaralı başarmıştır.

Anıt heykeller ve kent heykellerinin o şehre etkisinden bahseder misiniz bize? Genel bir tanımlama ile Rönesans’tan başlayarak oluşturulmuş olan anıt heykeller ve kent heykelleri, o şehrin meydanında baskın etkiye sahiptirler. Modern sanatla birlikte heykel, bu özelliğini nispeten kaybetmiş ve kentten adeta dışlanmaya başlanmıştır. Çünkü modern sanat birdenbire sanatın kendi iç sorunlarına yönelmiş, XX. yüzyılın başında ise kent sorunu ile uğraşma olanağı kalmamıştır.

Biraz Türklerin tarihine bakarsak? Türklerin tarihine bakıldığında ise zafer kuleleri, kule türbeler, dikilitaşlar ve gözetleme kuleleri anıtsal yapılar olarak ortaya çıkmaktadır. Camiler ve kümbetlerin de aynı anıtsal etkiyi oluşturdukları söylenebilir. Selçuklu Dönemi’nden beri mimaride görülen taş yontu süsleme ve kabartmalar, ya da Anadolu’da şamanizm etkisi ile oluşturulmuş hayvan biçimli mezar taşları da heykel kapsamında değerlendirilebilirler. Batı anlamında heykel sanatı ise Osmanlı’da Tanzimat Dönemi’nden sonra gelişmiş, Lale Devri’nde Barok ve Rokoko üsluplarından etkilenen mimaride geleneksel bezeme motifleri kabartma heykellere dönüşmüştür. Bu dönemde özellikle çeşmeler birer meydan heykeli görünümündedirler. Aynı dönemde padişahlar için heykel özelliğinde nişan taşları dikilmiş; yapıların dış duvarlarında, bahçe ve bulvarlarda hayvan figürleri yer almıştır. Daha sonraki dönemlerde ise kentlerde bir dizi saat kulesi ile figürsüz mimari anıtlar ortaya çıkmıştır. Modernleşme ile birlikte Türkiye’de anıt heykeller ortaya çıkmış, Yunan ve Roma uygarlıklarında olduğu gibi odak noktası özelliği kazanmıştır. Osmanlı Dönemi’nde yapılmış olan atlı hükümdar heykelleri kentsel mekânda, daha çok dinsel nedenler sebebiyle yer almamış, Türkiye’ de siyasi bir liderin kentsel mekanda temsili, Atatürk ile gerçekleşmiştir.

Cumhuriyet Dönemi için durum nedir? Cumhuriyet Dönemi’nin yeni kent anlayışı içinde parklar ve meydanlar kamusal yaşamın önemli merkezleri olarak ortaya çıkmış; bu alanlara ek olarak bulvarlarda ve dönemin kamusal yapılarının bahçelerinde Atatürk heykelleri yer almıştır. Söz konusu bu alanlar Kurtuluş Savaşı’nın, Cumhuriyet’in, çağdaşlığın ve laikliğin birer göstergesi olmuşlardır.

Batıyla kıyaslandığımızda durum nedir? Batıda anıtlarla simgeleşen meydan anlayışı ülkemize ancak XX. yüzyılda gelebildiğinden ülkemiz hem anıt hem de diğer açık alan heykelleri konusunda olması gereken yerde değildir. Ne yazık ki bu paydadan Ankara da haksız yere payını almış, kamusal binalarının çokluğu oranında, Kurtuluş Savaşı’nın, Cumhuriyet’in, çağdaşlığın ve laikliğin temsiliyle yetinmek zorunda bırakılmıştır.

Bulvarları, caddeleri, park ve sokakları 80 yılda ancak belli başlı 80 tane heykel ve anıt ile süslenebilen bir başkent Ankara. İlk heykelin abideleştirilişinin 80’inci yılını kutluyor bu yıl, 2007’de Ankara. “Ulus Heykel” diye adlandırdığımız ve sevgilileri yıllar boyu çeşitli defalarca, eşleri, anne babaları ve çocukları her gün, şehre yeni gelmiş yabancıları da hemşerileriyle “heykelin önünde” sözleriyle ilk kez buluşturan bu mekânın, Ulus Atatürk Zafer Anıtı’nın abideleştirişinin 80’inci yılıdır bu yıl. Beraberinde de hemen hemen aynı günlerde açılış yapılan, Namazgâh Tepe’deki Atlı Atatürk ve Sıhhıye Zafer Meydanı’ndaki Mareşal Atatürk anıtının da birlikte… 1927 yılında büyük bir görkem ve heyecan ile açılışı yapılan bu anıtlar, Ankara’ya dikilen ilk anıtlardır da. Peşi sıra kendisini bir ara izleyen güzel çalışmalar görülmüş ise de, sonrasında yeterince ilgi gösterilmemiş ve ne yazık ki bu kültür şehrini, Atatürk’ün şehrini, başkent Ankara’yı bir anıtlar, heykeller kenti yapamamışızdır. Bu sokak, park, cadde ve bulvarlarda yer alan heykeller, soyut, tarihi, statik ve estetik nitelikleri gözetilmeksizin alt alta sıralandığında 200 adeti bulurken, sokaktaki insanımız için ise ne yazık ki her şeye rağmen ancak 5-6 isim ve yer ile adlandırılabilmektedir. Hafızalar zorlandığında bile bu sayı, birkaç büstün de ilavesiyle ancak 10’u aşabilmekte, ne yazık ki daha üstüne çıkılamamaktadır. İşin asıl üzücü yanı ise, yetkin ve etkin kurum ve kuruluşların hazırladıkları Ankara kitap ve dokümanlarında bile bu sayının üstünde Ankara heykel ve anıtlarına ait bir bilgi ve resim yer almamakta, yeterince doğru ve sağlıklı bir liste sıralamasının yapılamadığı görülmektedir.

Son olarak sizin çalışmanızdan bahsedelim biraz da.

. Konularında uzman bir grup araştırmacı ve yayıncının, titiz ve özgün bir gayretini yansıtacak bu çalışmamızda Ankara Şehir Anıt ve Heykelleri’nin tümünü, yalnızca bir liste sıralaması olarak değil, birçok heykel ve anıtı hem gündüz, hem gece görüntüleriyle renkli ve ayrıca da siyah -beyaz fotoğrafları ile görecek, haklarındaki bütün katalog bilgilerini okuyacak, hazırlanan grafik haritada şehirdeki konumunu izleyebilecek, dahası eserin müellifi hakkında detaylı bilgilere ulaşabileceksiniz. Tarafımızdan yapılan bir sınıflandırma kapsamında da diğer heykellerimizin en az birer fotoğraflarıyla birlikte katalog bilgileri bulunacak, harita konumlarına yer verilecektir. Kitap projesinin ilk ayağı olarak elimizde ki heykel indeksini bir internet sitesi altında listelemekteyiz. Kentheykelleri** adını verdiğimiz bu proje web sayfasında heykelin bir fotoğrafı ve bulunduğu yerin uydu haritası üzerinde gösterimi gerçekleştirilmektedir. Bu sayfaya ulaşmak için www.kentheykelleri.com sayfasına göz atabilirsiniz

. Kitaplaştırma yolunda ilerlediğimiz bu proje ile Ankaralı, bildiği Atatürk heykellerinin dışında, belki önünden geçip gittiği ancak bir türlü varlığından habersiz olduğu, Nasrettin Hoca ile Cengiz Han ile, Yunus Emre ile, Mehmet Akif ile yeniden tanışacak, Nazım’ın varlığından, Mimar Sinan’ın heybetinden, İsmet İnönü’nün kudretinden haberdar olacak. Dahası, Balerinler ile dans keyfi alacak, Bereket Anıtına hayran kalacak, Şehit Harbiyeli Heykelinde gözyaşı dökecek. Ve her daim gözü, 27 Aralık Karşılama anıtlarında olacak. Projemize destek vermek veya sponsor olmak isteyenler bize uerhan@gmail.com ve hcezayirlioglu@gmail.com adreslerinden ulaşabilirler.

* Haldun CEZAYİRLİOĞLU Araştırmacı, koleksiyoner ** Umut Erhan, Doktor, Kentheykelleri web projesi yöneticisi, Fotoğraf sanatçısı

17.10.2007-14:56:18 | İrem Nurgül DURMUŞ

Fotoğraf: HC Koleksiyonu


anit22212bbbb
bottom of page