top of page

ALINTI: TARİH BOYUNCA TÜRKLERDE TAKVİM

Prof. Dr. Cem ZORLU’nun 2001 Yılında Yayınlanmış Makalesini bilgilerimizin derlenip toparlanması gayretiyle alıntılıyoruz: Takvim kavramının temelini zaman oluşturmakta ve bütün takvimler, zamanın periyodik olarak bölümlenmesinden ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı önce zaman kavramı üzerinde kısaca durmak istiyoruz.

Zaman ve Ölçümleri

Gece ile gündüzün, haftaların, ayların, mevsimlerin ve yılların oluşumunu sağlayan soyut kavramı zaman olarak tanımlayabiliriz. Zamanın üç birimi tabiatta vardır ve nesneldir. Bunlar gün, ay ve yıldır.[1] Şimdi bunları sırasıyla açıklayalım:

Yeryuvarlağının, kendi ekseni etrafındaki bir dönüş süresine gün denir. Başka bir ifade ile Güneşin doğuşundan batışına ve tekrar doğuşuna kadar geçen süreye gün diyoruz. Yani, bir gündüz ile geceye gün adı verilir. Günün askatları ve üst katları vardır. Saat, dakika ve saniye günün as katları olup altmışar altmışar büyür ve küçülür. Günün üst katları ise, hafta, ay, mevsim, yıl ve yüzyıldır.

Ay, gökteki Ay’ın yeryuvarlağının çevresinde on beş gün küçücük biçimden her gün büyüyerek tam bir bütün (dolunay) olduktan sonra on beş gün de küçülerek en küçük duruma gelişine dek geçen süreye diyoruz.

Yıla gelince; insanlar, önce on iki gök Ay’ının geçmesiyle oluşan 354 günlük Ay yılının (kameri yıl) bilincine vardılar.[2] Bu yıl şöyle meydana gelmektedir:

Ay, Dünya’nın ekseni etrafında devrini 27 gün 7 saat 43 dakikada tamamlar. Fakat Ay’ın bu hareketi esnasında Dünya sabit olmayıp yörüngesi üzerinde batıdan doğuya doğru hareketlerine devam etmiş ve Ay’ı da birlikte götürmüş olacağından, Ay, Dünya etrafındaki hareketini bitirdiği zaman Güneş’e nazaran geri kalmış olur. Ay’ın eski durumuna gelerek tekrar Güneş’in önünde görünmesi için aradan daha 2 gün 5 saat 1 dakika 3 saniye zaman harcaması gerekmektedir. Böylece Ay’ın tekrar ictima/kavuşum haline gelebilmesi için aradan 29 gün 12 saat 44 dakika geçmiş olur. Kamerî yıl da, 12 kamerî aydan meydana geldiğinden bir kamerî yılın süresi, 354 gün 8 saat 48 dakika 36 saniyedir.[3]

Diğer bir çeşit yıl olan Güneş yılı (şemsî yıl) ise, Dünya’nın Güneş etrafında dönüşünden meydana gelmektedir. Bu dönüşün süresi, 365 gün 5 saat 47 dakika 48 saniyedir. Dolayısıyla Ay yılı ile Güneş yılı arasında 10 gün 20 saat 59 dakika 12 saniye bir fark vardır. Yani Ay yılı, bu kadar, Güneş yılından kısadır. Bu eksiklik her 33 yılda bir yıl eder; başka bir ifadeyle, 32 Güneş yılı yaklaşık olarak 33 Ay yılına eşittir.

Söz konusu ettiğimiz gün, ay ve yıl gibi zaman birimleri nesneldir. Yani bizim belirlediğimiz zaman ölçümleri değil, bizim dışımızda kainatta bulunan, biz olsak da olmasak da oluşan ve olup giden zaman birimleridir. Ayrıca, öznel, yani insanların belirledikleri itibarî zaman birimleri de vardır. Bunlar, saat, dakika, saniye, salise, hafta ve yüzyıldır. Günün 24’e bölünerek saat denilmesi, bir saatin 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye, bir saniyenin 60 saliseye bölünmesi özneldir. Aslında 24’e bölünen bir gün tam olarak 23 saat 56 dakika 4.09 saniyedir. Yılın 7 şer günlük 52 parçaya bölünerek hafta denilmesi de itibarîdir.[4]

Takvimin Sözlük ve Terim Anlamları

“Takvim”[5] kelimesi Arapça bir masdar olup “(ayağa, yukarı) kaldırmak, dikmek; düzenlemek, biçim vermek; (eğriliğini) düzeltmek; doğru ve  yerinde yapmak; düzene koymak, ayarlamak, doğrultmak, islah etmek.” manalarına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de de bu kelime, “Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvim) yarattık” [6]şeklinde geçmektedir. Kelimenin sözlük manasına göre, insanın, mahlukat içerisinde en doğru, uygun ve düzgün bir yapıda yaratıldığını söyleyebiliriz.

Terim olarak takvim, farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunlardan bir kaçını aktarmak istiyoruz:

“Takvim, ayları, mevsimleri vesaireyi göstermek üzere bir sene veyahut birçok seneler için tertip olunan risaledir.”[7]

“Zamanın belli bir olay başlangıcı alınarak sıralanmasına takvim denir.”[8]

“Takvim, günlerin durmaksızın akıp giden zaman boyutu içerisindeki sayısal yerlerini belirlemek, günleri bir zaman kalıbına oturtmaktır.”[9]

“Zaman dilimlerini belirli kurallar içerisinde sıralayarak günleri, haftaları, ayları, yılları ve yüzyılları ayırmaya yarayan ve olaylar arasında kronolojik bağlantı kurulmasını sağlayan sistemlere takvim adı verilir.”[10]

Takvimin doğru tarif edilebilmesi için şu üç unsurun açıkça belirtilmesi gerekir:

a- Takvimin başlangıç zamanı;

b- Takvim yılının başlangıç zamanı;

c- Zaman birimleri.

Eski çağlardan beri kullanılan takvimler incelendiği zaman görülecektir ki, takvim başlangıçları o toplumu yakından etkileyen tarihi olaylardan seçilmektedir.[11] Takvim başlangıcı olarak her millet kendi tarih, gelenek ve dinlerine göre bir olayı seçmiştir. İbrani takvimi, milattan 3760 yıl 3 ay önce olduğu varsayılan yaradılış gününü; Eski Yunanlılar ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı M.Ö. 776 yılını; Romalılar, Roma şehrinin kurulduğu M.Ö. 753 yılını; Müslümanlar Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretini (m. s. 622);[12] Uygurlar ise Mani’nin ölüm yılını[13] takvimlerine başlangıç olarak kabul etmişlerdir.

Takvim yılının başlangıcı ise, takvime esas alınan gök cisminin periyodik  hareket süresini yine o toplum için önemli olan tabi olaydan itibaren saymak şeklinde benimsenmiştir.[14]

Takvimlerin zaman birimleri olan yıl-ay-gün kavramlarından ise daha önce bahsetmiştik.

Takvim Çeşitleri

Dört çeşit takvim vardır:

1- Güneş Takvimi (Takvim-i Şemsî): Tarih başlangıcı, kebise (artık yıl) usulü ve ay taksimatının farklı milletlere göre başka başka oluşu bu takvimin çeşidini artırmıştır. Rumî, Milâdî, Kıptî, Celalî, Jülyen takvimleri, bu tür takvimlerdir.

Bu takvimde Ay söz konusu olmayıp, Güneş esastır. Yeryuvarlağının Güneş etrafında dönmesiyle yıl ve mevsimler oluşur. Bu takvimde ay kavramı yoktur; aylar, yılın 12’ye bölünmesiyle meydana gelir. Yani  Ay takviminde olduğu gibi ayların birleşmesinden sene meydana gelmemiş, senenin bölünmesiyle aylar ortaya çıkmıştır.[15]

Bu takvimlerin yerli yerine oturttuğu mevsimler, günlük hayatımız için önemli kavramlardır. Her dört mevsimin geliş ve gidişleri hayatımızı her açıdan etkilemektedir. Mevsimlerin günlerini doğru bir biçimde belirleyen bu takvimler, kullanım kolaylığı ve pratik hayatımıza uygunluğundan dolayı diğer takvim türlerinden daha yaygın biçimde kullanılmaktadır.

2- Ay Takvimi (Takvim-i Kamerî): Bu takvim İslamiyet’ten önce ve sonra Araplar arasında kullanılmış ve diğer bazı İslâm milletleri de aynen kabul etmişlerdir.[16]

Ay takvimi, Ay’ın hilal şeklinden dolunay haline, dolunay halinden küçülerek tekrar hilal haline gelme sürecine dayanmaktadır. Bu süreç 29 veya 30 günlük bir Ay ayını oluşturur. Dolayısıyla temel zaman birimi bu takvimlerde Ay ayıdır ve ilke olarak 12 Ay 354 ya da 355 günlük bir Ay yılını meydana getirir. Güneş takvimlerinde ay yapay bir kavram olarak ortaya çıkarken, Ay takvimlerinde yıl yapay bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır.[17]

Ay takvimi, mevsimlerle uyuşmaz. Bunun sebebi mevsimlerin oluşmasını sağlayan 365/366 günlük Güneş yılı ile 354/355 günlük Ay yılı arasındaki 11 günlük farktır. Dolayısıyla Ramazan ve Kurban Bayramı gibi kutsal günler senenin her mevsimine rastlayabilir.

3- Ay-Güneş Takvimi (Takvim-i Neyyireynî): Bu takvimi Eski Türkler, Çinliler, Hintliler, Yunanlılar ve İbraniler kullanmışlardır.[18] On iki Hayvanlı Türk takvimi bunun en tipik örneğidir.

Bu takvimde ay olarak Ay ayı, yıl olarak da Güneş yılı kullanılmaktadır. Fakat 12 Ay ayından oluşan 354/355 günlük Ay yılı ile 365/366 günlük Güneş yılı arasında her yıl 11 günlük bir fark ortaya çıkmaktadır. Bu fark iki üç yılda bir yılın 13 ay çektirilmesiyle telafi edilir. Bu açıdan bakılınca bu takvimlerde yıl, 365/366 günü değil, 354/355 veya-13 aylı yıl olan-383/384 günü ifade etmektedir.[19]

Ay-Güneş takvimlerinde ay olarak Ay ayı, yıl olarak da Güneş yılı kullanıldığı için çoğu zaman Ay ve Güneş takvimleri ile karıştırılmaktadır. Bunlar arasında ayırım yapabilmek için şu noktalara dikkat edilmelidir:[20]

Güneş takvimlerinde yıl 365/366 gündür. Ay-Güneş takvimlerinde ise 12 veya 13 Ay ayı olarak 354/355 veya 383/384 gürdür.

Ay takvimlerinde yıl, 12 ay çektirilerek 354/355 gündür; Ay-Güneş takvimlerinde ise yıl 12 veya 13 ay olabilir ve 354/355 yada 383/384 gün çektirilir. Bu takvimlerde yılı, 12 veya 13 Ay ayı çektirmenin sebebi, takvimi Güneş yılına ayarlamaktır. Dolayısıyla bu takvimler, mevsimlere uyar.

Bir başka ifade ile, Ay ve Ay-Güneş takvimleri ikisi de Ay aylarını kullanırlar. Eğer yıl sürekli 12 Ay ayı çeker ve dolayısıyla yılbaşılar her yıl Milâdî/Rumî takvime göre 11 gün önce gelirse, bu takvim Ay takvimidir. Yıl bazen 12 bazen 13 Ay ayı çeker ve dolayısıyla yılbaşılar bir ay sonra gelirse, bu takvim Ay-Güneş takvimidir.

4- Bu Üç Sınıfın Dışındaki Takvimler: Eski Mısır takvimi 365 tam (kesirsiz) günlü bir takvimdir. Her biri 30 gün çeken 12 ayı vardır ki bu hesaba göre yıl 360 gün olur; fakat 12 ayın sonuna 5 gün eklenerek yıl 365 güne tamamlanır. Gerçekte Güneş yılı 365 1/4 gün olduğundan her 4 yılda 1 günlük bir kayma olacağı için bu takvim de mevsimlere uymaz. Bununla birlikte Eski Mısır takvimi 365 gün saymanın dışında hiç bir güçlüğü olmayan, takvimler için gerçek bir sorun olan artıklama yıl hesabından uzak, yalın, anlaşılır ve kullanışlı bir takvimdir.[21]

İSLAMDAN ÖNCE TÜRKLERDE TAKVİM

Medeniyet tarihinde önemli bir yer işgal eden Türkler, takvim konusunda da çok eski bir geçmişe sahiptirler. Türklerin zamanımızdan 15 bin yıl önce mükemmel bir takvim kullandıkları iddia edilmektedir.[22] Türkler, İslâm’ı kabul etmeden önceki dönemlerde tamamen kendilerine özgü ve Güneş sistemini esas alan, 12 yılda ve 60 yılda bir devir yapan ve yılları sayı ile değil hayvan isimleri ile belirleyen takvim sistemleri kullanmakta idiler. Bu millî takvimi, İslâm’ın kabulünden sonra da yer yer bir çok Türk devlet ve topluluklarında kullanılmasına devam edildiği görülmektedir.[23] Eski Türk takviminin en belirgin özelliği hayvancılığa ve tarıma bağlı bir ekonominin varlığını yansıtmasıdır.[24]

Türk Takviminin Kaynağı

Türkler çok eskiden beri “On iki Hayvanlı Türk Takvimi” diye bilinen takvimi kullanmışlardır. Bazı bilim adamları bu takvimin Çinliler, Mısırlılar[25] ve Hintlilerden[26] alındığını söylemişlerse de batılı Türkolog ve Sinologlar (Çin tarihi, kültürü ve dili ile uğraşanlar) sağlam belgeler karşısında bu takvimin Türklere özgü ve onların icadı olduğunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır.[27]

E. Chavannes, bu konuda şunları söylemektedir: “Beni hiç bir şey bu takvimi Türklerin icat ettiklerine dâir olan fikrimden alıkoyamaz. (On iki hayvanlı) devre sistemi, Çin zihniyetine uygun değildir ve kötü temsil edilmiş bir alıntıdır. Halbuki Türklerde devre, bütün kronolojinin esasıdır ve Türk düşüncesine uygundur.”[28]

Bir çok ilim adamı, On iki Hayvanlı Türk takviminin etnik bakımdan Türk olan “Tsinler” in dininden doğduğu görüşündedirler.[29] Çinlilerin de bu takvimi kullanmasına rağmen hayvanlarla yakın ilgisi sebebiyle esasta Çin geleneğine aykırı düşmektedir.[30]

Oniki Hayvanlı Türk Takvimi ve Esasları

Tarihi kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, en eski zamanlardan beri Türklerin en çok kullandıkları takvim sistemi dönüşümlü on iki hayvanlı takvim sistemidir. Çeşitli coğrafî bölgelerde yaşayan ve bir çok yabancı medeniyetin etkisiyle karşı karşıya kalan Türk halkları bu sistemi ya müstakil olarak kullanmışlar ya da diğer medeniyetlerden aldıkları takvimlerle birleştirmişlerdir.[31]

On iki yıllık dönüşümlü bir sisteme sahip bu takvimin her yılı belirli bir hayvana nispet edilir ve her yıl mensup olduğu hayvanın adını alır. Meselâ, milâdî tarihle birlikte herhangi bir yılı göstermek istersek 1940 senesi, Lu (Ejder) yılı deriz.[32]

Devreyi oluşturan hayvanlardan her birinin, Eski Türk inancına göre, mensup olduğu yılın kaderi üzerinde belirli tesirleri olur. Bizzat yılın değişik zamanlarında, o zamanda doğan çocukların talih ve karakterleri üzerinde başka tesirler meydana getirir.[33]

Türk töresine göre:

Bir adam, hangi hayvanın yılında doğmuşsa, kendisine o senenin kutsiyeti verilir. Meselâ, bir adam timsah yılında doğmuşsa, timsah o adamın adeta totemi olarak kabul edilirdi. Hintçini’de aynı hayvanın yılında doğan erkekle kadın, başka başka çağlara[34] mensup olsalar bile birbirleriyle evlenemezlerdi. Yani, erkek birinci 12 yılın öküz yılında, kadın ikinci 12 yılın öküz yılında doğmuş olsalar bile, ikisi de öküz yılında doğdukları için totemdaş insanlar gibi birbirleriyle evlenemezlerdi.[35]

Müslüman Türk alimlerin, “Tarih-i Türkî”, “Tarih-i Türkistan”, “Tarih-i Hıta”, “Tarih-i Uygur”, “Sâl-i Türkân” isimlerini verdikleri bu takvimi oluşturan hayvanların adları takvimdeki sırası ile şöyledir:

1-Sıçgan (Fare), 2-Ud  (Öküz), 3-Bars (Kaplan), 4-Tavışgan (Tavşan), 5-Lu (Ejder, Timsah), 6-Yılan, 7-Yond (At), 8-Koy (Koyun), 9-Biçin (Maymun) 10-Taguk (Tavuk), 11-İt, 12-Tonguz (Domuz).[36]

Türk takvimi ve on iki hayvan isimleri hakkında İbrahim Hakkı manzum olarak şunları söylemektedir:

“Sâl-i Türkân ki devr-i dâimdir,

On iki canavarla kâimdir.

Yılda bir canavar huyuyla revan,

Muttasıl ola cümle halk zaman.

Faredir pes, bakarla kaplandır;

Sonra tavşan, semekle yılandır.

Andan attır, ganemle maymundur;

Murgtan sıkle hûk ol üzere oyundur.[37]

Bu takvimin yılı tamamen Güneş yılı idi.[38] Bu da, yeryuvarlağının Güneş etrafında hareketi esnasında belirli bir noktadan iki kez geçişi ile oluşan zamandır. Tûsî ve Uluğ Bey, bunu güneşin 12 burcu devrederken belirli bir noktadan iki kere geçişi olarak açıklarlar ve miktarını 365 gün 2436 feng verirler ki tam 365 gün 5 saat 50 dakika 47 saniye eder.[39]

Yine Tûsî ve Uluğ Bey ile bunların  şarihleri, Türk ve Hıtayların Güneş yılından başka bir de Ay-Güneş (Neyyireynî) yılları vardır, diyorlar. Yani aylar Ay’ın hareketine göre hesap edilir ve Güneş yılına bağlanır; aylar kamerî, yıllar şemsîdir.[40]

Bu noktada ortaya çıkan, On iki Hayvanlı Türk takvimi bir Güneş takvimi midir, yoksa bir Ay-Güneş takvimi midir? problemini Neşet Çağatay şöyle açıklamaktadır:

“Türklerin kullandığı On iki Hayvanlı takvimi uygulama amacına göre ikiye ayırmak gerekir:

Astronomi alanında kullanılan bilimsel takvim ve halkın kullandığı takvim.

Astronomi alanında kullanılan bilimsel takvimde bir yıl, 365. 2436 gündür. Bir yıl her biri: 15. 2184 gün eden 24 aya bölünür.

Türklerde halkın kullandığı takvime gelince, bu takvim Ay-Güneş sistemine göre düzenlenmiştir. Buna göre bir yıl 12 aydır. Ancak Ay yılı dönencel yıldan 10 gün küsür saat daha kısa sürdüğünden, Ay yılının bilimsel yıla bağlanması için 19 yılda 7 kez artık yıl uygulanır.”[41]

On iki Hayvan takvimini en geniş anlamıyla kullananlar Türk kavimleridir.[42] Bu takvim, Göktürkler, Uygurlar, Batı Türkleri (Bulgarlar) ve daha önceleri Hunlar tarafından kullanılmış olup, hem zaman hem de coğrafî bakımdan çok yaygın bir sistem gibi görünmektedir. Göktürkçe kitabeler, Uygur kitap ve hukukî vesikaları, Tuna Bulgar kitabelerinden bazıları ve Bulgar hakanları listesi, hatta Manas destanındaki bazı hadiseler bu takvimle tarihlenmiştir.[43]

Uygur arşivlerinden bir kaç örnek vermek istiyoruz:[44]

“Sıçan yılında, altıncı ayın onuncu gününde ben Kaysıdu’ya faiz ile susam tohumu gerekiyordu. İltemir’den bir ölçek susam tohumu aldım.

“Tavuk yılının ikinci ayının dördüncü gününde ben Baytemir’e pamuk ekmek için toprak ihtiyacım vardı.”

Türklerden sonra bu takvimi, Moğolların, Çinlilerin, Mançurilerin, Hintlilerin, Tibet ve Hintçini kavimlerinin de az çok kullanmış olduklarını görüyoruz.[45]

On iki Hayvan takvimi, Türkler tarafından İslâm’ı kabul ettikten sonra da kullanılmıştır. Ancak Uygurlar gibi doğrudan doğruya Türk medeniyeti ve devlet teşkilatı geleneklerini değil de daha ziyade İslâmî divan teşkilatı geleneklerini benimseyen Türk-İslâm Devletlerinin hayvan devresini kullandıklarına dâir şimdilik tarihî bir belgeye sahip değiliz.[46]

Gaznelilerin hâkim olduğu bölgedeki Türk halkları da büyük bir ihtimalle, gelenek haline gelmiş bu takvimi kullanmış olmalıdır. Ancak Oğuzların kurmuş oldukları Selçuklu Devleti, divan teşkilatında On iki Hayvan takvimini kullanmamıştır. Bunun sebebini, Selçuklu Devleti’nin tamamen İslâm medeniyetinin hakim olduğu sahada kurulmuş olmasıyla ve Uygurlar gibi düzenli millî bir devlet bürokrasi geleneğini tevarüs edemeyişiyle açıklayabiliriz.[47]

Selçuklu Devleti, Melikşah döneminde malî işleri düzenlemek için Güneş takvimini oluşturmak istediği zaman bile, eski Türk geleneklerinden değil İran’dan istifade ederek Celalî takvimini ortaya koymuştur. Ne gariptir ki, Türk kültürü Moğol istilası ile yayıldıktan sonra İranlılar, malî sene olarak İlhanlıların kullandığı hayvan devresini esas olarak almışlardır. Bununla beraber, Oğuzların bu hayvan takvimini uzun süre bir gelenek olarak koruduklarından şüphe edilmemelidir. Hatta ilk Selçuklu sultanlarının saraylarında da bu takvimin bilindiğini söyleyebiliriz..[48]

XIV. ve XV. asırlarda İslâm kaynaklarında Tarih-i Türkî olarak kaydedilen bu eski Türk takvimi, son zamanlara kadar Orta Asya halkları tarafından, özellikle de Kırgızlar arasında kullanılmıştır.[49]

On iki Hayvanlı Türk Takviminde Zaman Dilimlemesi

Bu takvimde seneler, Güneş senesidir; ayların sayısı ise on ikidir.[50] Bunların isimleri şöyledir:

1-Aram Ay, 2-İkind(İkinci) Ay, 3-Üçinç (Üçüncü) Ay, 4-Törtinç (Dördüncü) Ay, 5-Beşinç (Beşinci) Ay, 6-Altınç (Altıncı) Ay, 7-Yitinç (Yedinci) Ay, 8-Sekizinç (Sekizinci) Ay, 9- Tokusınç (Dokuzuncu) Ay, 10-Onınç (Onuncu) Ay, 11-Bir Yiğirminç Ay, 12-Çakşaput Ay.[51]

Bîrûnî ay isimlerini biraz farklı vermektedir ve aylarda tertib karışıklığı da vardır:[52]

1-Uluğ Ay, 2-Küçük Ay, 3-Birinç Ay, 4-İkinç Ay, 5-Altınç Ay, 6- Beşinç Ay, 7-Sekisinç Ay, 8-Tokusunç Ay, 9-Onınç Ay, 10-Törtinç Ay, 11-Üçinç Ay, 12-Yitinç Ay.

Bu ayların doğru sıralanışı ise şöyledir:

1-Uluğ Ay, 2-Küçük Ay, 3-Birinç Ay, 4-İkinç Ay, 5-Üçinç Ay 6-Törtinç Ay, 7-Beşinç Ay, 8-Altınç Ay, 9-Yitinç Ay, 10-Sekisinç Ay, 11-Tokusunç Ay, 12-Onınç Ay.[53]

İsimlerini kaydettiğimiz bu aylar Ay ayı oldukları için, bunların meydana getirdiği yıl da Ay yılıdır; yani 354. 4672 gündür. Dolayısıyla Güneş yılından 10. 864 gün kısadır. Fakat Türk astronomi uzmanları yılbaşını sabit tutmak için, her iki veya üç yılda bir (yaklaşık olarak 19 yılda 7 defa olmak üzere) bir on üçüncü ay ilave ederek bir kebise/artık yıl uygulaması yapıyorlardı.[54]

Eski Türklerde sene 60 günlük 6 haftaya ayrılır[55] ve dört mevsim olarak kabul edilirdi. Her mevsimin bir totemi ve bir rengi vardı:[56]

Mevsim Adı Totemi Rengi

İlkbahar                    Koyun (Oğlak)                    Gök

Yaz                          Horoz (Tavuk)                    Kızıl

Sonbahar                   İt                             Ak

Kış                           Domuz                              Kara

Eski Türk takvimine göre, gün 12 parçaya bölünür ve her birine “çağ” adı verilir. Her bir çağ, senelere verilen hayvan adlarıyla (Sıçan, Öküz…) adlandırılır. Buna göre her çağ iki saate eşittir. Ayrıca her çağ (iki saat), 8 parçaya ayrılarak “keh” adı verilir.[57] Buna göre her keh 15 dakikadır. Başka bir ifade ile bir saat 4 kehtir.

Günün başlangıcı bazı takvimlerde olduğu gibi zeval veya günbatışı değil, modern takvimlerde olduğu gibi gece yarısıdır.[58]

Bunlardan ayrı olarak bir gün 10.000 parçaya ayrılarak “feng” adı verilir.[59] Bugünkü hesapla bir feng 8. 64 saniyeye eşittir. Bazı kaynaklara göre[60] feng de 100 parçaya ayrılarak “miyav” adı verilmiştir.[61]

Eski Türk takviminde seneler günümüz takviminde kullanılan “asır (yüzyıl)”a benzer bir şekilde 60 yıllık üç devreye ayrılmıştır. Birinci 60 yıllık devreye “şangün”, ikinciye “cungün”, üçüncüye ise “havun” devri adı verilmiştir.[62]

Takvim Başlangıcı

Bugünkü bilgilerimize göre, Eski Türk takviminin başlangıcı konusunda kesin bir hükme varmamız mümkün değildir. Herhalde Türkler, ilk zamanlarda yılları dönüşümlü 12 yıllık periyot içerisinde hesaplamakla yetiniyorlardı. Çünkü bu, yaş hesaplamalarında, basit alış veriş işlemlerinde ihtiyaçlarına cevap veriyordu. Ancak hayat seviyeleri yükselip ihtiyaçlar artınca, bu tarz bir hesaplamanın yeterli olmayacağı açıktır. Buna göre 12 yılı aşan hesaplamalar için yılları nasıl birbirlerine bağlıyorlardı, yani hangi olayı tarih başlangıcı olarak kullanıyorlardı, bilmiyoruz.[63]

Orhun kitabelerindeki “falan hayvan yılında, filan ayın falan gününde” şeklinde bir tarih atma, Thomsen’in dediği gibi tarih bakımından “bu yıl olmuştur”sözünden fazla bir şey ifade etmez.

Eski Türkler, bu takvime göre şöyle tarih atarlardı: “Taguk yıl, törtinç ay, sekiziz yanıga” (Tavuk yılı, dördüncü ay, sekizinci gün). Böyle bir tarihlemede tavuk yılı derken hangi devreye ait tavuk yılı veya tarihin hangi tavuk yılı olduğu açıklanmadıkça, bizim için çok bir şey ifade etmez.[64]

Bununla beraber bazı olaylar esas alınarak tarihlenmiş bazı vesikalar da vardır:

1-On iki hayvan yılı, bir Uygur hakanının (Kül Bilge) tahta çıkışı başlangıç kabul edilerek kullanılmıştır.[65]

2-Maniheizmin kabulünden sonra Uygurlarda, Mani’nin ölüm yılı başlangıç alınarak bu takvimle tarih atılmaya başlanmıştır.[66]

3-Uygur Manicilerine ait bir takvim parçasında, yılın Yezdicerd tarih sistemine göre hesap edilmiş bir tarih zaptı formülüne rastlamaktayız.[67]

4-İslamiyet’ten sonra Türkler hicrî takvimi de kabul ederek bu on ikilik devreyle birlikte kullandılar.[68] Burada başlangıç, hicrî takvimin başlangıcıdır.[69] Hicrî takvimin yılı Ay yılı, On iki Hayvanlı takvimin yılı ise Güneş yılı olduğundan arada oluşan fark 33 yıl da bir siviş yapılarak giderilirdi.[70]

Buna örnek olarak Divan’dan bir parağraf aktarmak istiyoruz: “Kaşgarlı Mahmud der ki: Biz şu kitabı yazdığımızda 466 senesinin Muharrem ayı idi, yılan yılı girmişti. Bu yıl geçip te 467 yılı olunca ‘yund (at) yılı’ girecekti.”[71]

Bu takvimde yılbaşının ne zaman olduğu hakkında farklı bilgiler vardır. Aynı zamanda baharın başlangıcı olarak kabul edilen[72] yılbaşı için şu tarihler verilmektedir:

1- 4 Şubat [73]

2- 6 Şubat [74]

3- 9 Mart [75]

On iki Hayvanlı Takvimin Diğer Takvimlere Çevrilmesi

Osman Turan, bu takvimin milâdî takvime çevrilişini şöyle açıklamaktadır:

“Milâdın birinci yılı devrenin tavuk yılına rastlar; o halde devrenin başlangıcı olan sıçan yılı mîladın dördüncü senesidir. Buna göre devrenin birinci devrinden itibaren sıçan yılları milâdî 4, 16, 28, 40… yıllarına rastlayacağından M=12 n+4 denklemi elde edilir ki, burada n=M-4/12 olur. (Burada M, milâdî yılı; n, devre adedini temsil  etmektedir.) n devre adedi bulunduktan sonra, bölme işleminde kalan sayı sıçandan başlamak üzere devreye tatbik edilir. Bu sayı hangi hayvanda bitiyorsa, istenilen yılın simgesi olan hayvan bulunmuş olur.”

“O halde 1300 senesinin hayvan devresinde tekabül ettiği hayvanı belirlemek gerekirse bu denkleme göre n=1300-4/12= 1296/12=108 olur. Bu rakam tam olarak bölündüğü için kalan sıfırdır. Bundan dolayı 1300 yılı devrenin ilk yılı, yani sıçan çağıdır.”[76]

Bu denkleme göre 2000 yılının hangi hayvana tekabül ettiğine bulalım:

n=2000-4/12= 1996/12=166, dır. Bu bölme işleminde kalan 6, dır. Buna göre 2000 yılı at yılına tesadüf etmektedir.

OSMANLILARA KADAR TÜRKLERDE TAKVİM

Türkler, İslâm’ı kabul ettikten sonra resmi belgelerde, savaşlarda ve yazılan eserlerde genellikle Hicrî-Kamerî takvimi kullanmaya başladılar.[77] Ancak kamerî yıl ile şemsî yıl arasındaki 11 günlük farkın malî işlere çok tesir etmesinden dolayı, Abbâsi Halifesi Memun’un yaptığı gibi,[78] bazı yerlerde ve dönemlerde Güneş senesine dayanan bir takvim sistemi kurulmaya çalışılmıştır. Buna örnek olarak Melikşah zamanında “Celâlî Takvimi” ni, Harzem’de ve Ekber Şah zamanında Hindistan’da Güneş senesine bağlı tarihlerin kullanılmasını verebiliriz.[79]

Yalnız bu tarihlerin kullanılması uzun sürmemiş, dînî hassasiyet, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden bu kamerî takvimi pratikte uzun süre hakim noktada tutmuştur. Bununla beraber bugün İran ve Afganistan’da kullanılan ve yılbaşısı nevruz olan hicrî-şemsî takvim sistemleri de “Celalî Takvimi”nin az çok değişmiş bir şekilde devamından başka bir şey değildir.[80]

Ayrıca, bu takvimlerin yanı sıra Türk halkının yaşayan bir adet olarak “On iki Hayvanlı Türk Takvimi” ni Müslüman olduktan sonra da kullandıklarını söyleyebiliriz.

Şimdi, Selçuklu zamanından 21 Ocak 1926’ya kadar ülkemizde kullanılan “Hicrî Takvim” ile adını ünlü Selçuklu Sultanı Celaleddin Melikşah’dan alan “Celalî Takvimi”nden kısaca bahsetmek istiyoruz:

Hicrî-Kamerî Takvim

Hicrî takvim, takvim çeşitleri içerisinde Ay takvimleri türüne girer. Daha önce de belirttiğimiz gibi Ay takvimi, Ayın Dünya etrafındaki hareketine, gökyüzünde Ay’ın büyüyüp küçülmesi olgusuna dayandırılmaktadır. Dolayısıyla bu takvimde temel zaman birimi Ay ayıdır. Sene 12 Ay ayının birleşmesinden meydana gelmektedir.

Ay takvimi İslâm’ın kabulünden önce de Araplar tarafından biliniyordu. Ancak bu takvim, Medine’de yaşayan Yahudi toplumunun kullandığı “Nesili Takvim” adı verilen artıklamalı bir takvim idi. Bu takvimde Ay yılı ile Güneş yılı arasındaki 11 günlük farkları telafi edebilmek için üç yılda bir takvime 13. ay ekleniyordu.[81] “Nesî”denilen bu işlem Kur’ân-ı Kerim[82] tarafından yasaklanınca, Müslümanlar bu takvimi kullanmayı bıraktılar.

Hz. Peygamber(s.a.v.)’in vefatından sonra Medine’deki İslâm toplumu çevreyle ilişkileri artan örgütlü bir devlet haline dönüşmesinin ardından Hz. Ömer (r.a.)döneminde Müslümanların kendilerine ait yeni bir takvim oluşturma ihtiyacı ortaya çıktı. Bunun üzerine h. 17 yılında hicreti takvim başlangıcı alan ve Ay sistemine dayanan bir takvim oluşturuldu. Böylece Müslümanların daha önce kullandıkları “Nesili Takvim”, “Hicrî Takvime”dönüşmüş oldu.[83]

Bu takvimde ay başları hilalden hilaledir. Hilalin tayini ise ancak rüyetle (ayı görmekle) olur. Bu yüzden  burada kebise söz konusu değildir.[84] Buna göre gerçek hicrî takvimde aylar, kimi zaman bir kaç ay sırayla 29-30- 29-30… çekebilir, kimi zaman da yine ard arda bir kaç ay 29 ya da 30 gün çekebilir.[85] Ay’ın hareketlerinde şunun bilinmesi gerekir. Bir Ay ayının 29 günden az, 30 günden fazla olması imkansızdır. Bu nedenle ayın hilalinin gözlenmesi (rüyet) demek, 29. gün akşamı hilal  göründü ise o ay 29, aksi oldu ise o ay 30 çekecek demektir.[86]

Aylar en çok 3 kere ard arda 29 gün çekebilir ve 4 kere 30 gün çekebilir. Bu astronomik durum hicrî bir takvim için ayların her birine bir değer verilip sabit bir takvim yapılmasına izin vermez.[87] Ayrıca bu takvimle tarihlenmiş eski belgelerde verilen günler, tam olarak Rumî/ Milâdî günlere de çevrilemez.[88] İşte bu problemleri aşabilmek için Müslüman astronomi bilginleri “nesi” de yasaklandığı için “Sene-i İstilahiyye” veya “Kuramsal Hicrî Takvim”adıyla bir kamerî sene/takvim kabul etmişlerdir.

“Seni-i İstilahiyye”de ayların sıralaması ve süreleri şöyledir:Ay No.İsimSüre1Muharrem302Safer293Rabiulevvel304Rabiulahir295Cemaziyelevvel306Cemaziyelahir297Recep308Şaban299Ramazan3010Şevval2911Zilkade3012Zilhicce29,30

Kuramsal hicrî takvim (sene-i istilahiyye) de senenin süresi 354 gündür. Halbuki gerçek Ay yılı 354 gün 8 saat 49 dakikadır. Şu halde bir sene-i istilahiyye gerçek kamerî yıldan her sene 8 saat 49 dakika geri kalır ki, bu da yaklaşık olarak 30 senede 11 gün eder. Aradaki bu farkı kapatmak için kebise usûlü uygulanır. Yani, 30 yılın 2., 5., 7., 10., 13., 16., 18., 21., 24., 26 ve 29. senelerine birer gün ilave ediler ve bu yılların zilhicce ayları 30’ar gün hesap edilir.[89] İşte Müslümanların kullandığı hicrî takvim budur.

Bu takvimde gün 24 saattir. Fakat gün, -Rumî/ Milâdî takvimde olduğu gibi- gece yarısından değil, gün batımından hemen sonra başlar; bir başka ifade ile gece önce, gündüz sonra gelir.[90] Yani akşam namazından sonra bir sonraki gün başlar. Bu nedenle eskiler perşembe günü akşamına cuma akşamı derler.

Celâlî Takvimi

Hicrî-kamerî takvimin malî işlerde karışıklığa yol açması[91] ve o güne kadar kullanılan 30 günlük 12 ay ve 5 ek günden oluşan 365 tam günlü Yezdicerd Güneş takviminde 4 yılda 1 günlük sapmanın yılbaşlarında  kaymaya neden olması[92] Selçuklu Sultanı Melikşah’ı yeni bir takvim arayışına itmiştir. Melikşah bu işi, ünlü şair ve astronomi bilgini Ömer Hayyam’ın başkanlığında bir kurula havale etti. Bu kurul da kullanılan takvimlerin düzeltilmesi yerine yeni bir takvim sistemi meydana getirmeye karar verdi. Böylece Celaleddin Melikşah’a atfen “Celâlî Takvimi” veya “Melikî Takvimi”adı verilen bu takvim ortaya çıktı.[93]

Milâdî 15 Mart 1079, Hicrî 9 Ramazan 471 Cuma gününe rastlayan “Nevruz” hem sene başı hem de tarih başlangıcı olarak alınmıştır. Takvim esas olarak 30 günlük 12 ay ve ayrıca sayılan 5 veya 6 ek günden oluşmaktadır. En fazla kullanılan 62 yılda 15 artık yıl kuralına göre, takvim başlangıcından itibaren 4’er yıl arayla 4, 8, 12, 16, 20, 24 (Bu yıldan sonra 5. yıl alınır) 29, 33, 37, 41, 45, 49, 53, 57 (Bu yıldan sonra da 5. yıl alınır) 62 yılları artık yıl olarak alınır. Böylece bulunan ortalama yıl uzunluğu 365. 241935 gün olup, dönencel yıl olan 365. 2422 değerine çok yakın bir değerdir. Buna göre de Celâlî takviminde 3770 yılda bir günlük hata olabilmektedir ki bu hata  günümüzde yaygın olarak kullanılan Gregoryen takvminde 3333 yılda meydana gelmektedir. Dolayısıyla Celâlî takvimi sistem olarak Gregoryen takviminden daha da duyarlıdır.[94]

Gregoryen takviminden yaklaşık 500 yıl önce düzenlenin bu takvim, mevsimlere tam olarak uyan, dolayısıyla doğru tarihleme veren en az hatalı takvimlerin ilk uygulamasıdır. Celalî takviminde ayların 30 gününün her birinin ayrı ayrı isimleri vardır:[95]

Ayların 30 gününün adı: 1-Ormudz 2-Behmen 3- Ürdibehişt 4- Şehriver 5- Esferdârmâz 6- Hordâd 7- Mordâd 8- Dibadur 9- Azer 10- Aban 11- Kam 12- Mahr 13- Tir 14-Çuş 15- Dibamaher 16- Meh 17- Seruş 18- Reş 19- Ferverdin 20- Bahran 21-Ram 22-Bed 23- Dibadin 24- Dey 25-  Erd 26-Aştad 27- Osman 28- Ramyiad 29- Maresfend 30- Aniran

İlave beş günün adı: 1- Ahnud 2- Aşnud 3- Esferdenmez 4- Vahşet 5- Heşuneş

Ayların isimleri ise şöyledir: 1-Ferverdîn mâh-ı Celâlî 2-Ordibeheşt mâh-ı Celâlî 3-Hordâd mâh-ı Celâlî 4-Tîr mâh-ı Celâlî 5-Mordâd mâh-ı Celâlî 6-Şehriver mâh-ı Celâlî 7- Mehr mâh-ı Celâlî 8-Âbân mâh-ı Celâlî 9-Âzer mâh-ı Celâlî 10-Dey mâh-ı Celâlî 11-Behmen mâh-ı Celâlî 12-Esfendârmâz mâh-ı Celâlî

Gün adları ve ay adları Farsça olup, ay adları bugün hâlâ İran’da kullanılmaktadır.

H. 963 senesinin Rabiulahir ayında ve Celâlî takviminin 477. senesinde tahta çıkan Babur Şah’ın torunlarından Celaleddin Mehmet Ekber (1556-1605) aynı takvimi kabul etmiştir. Yalnız başlıngıç olarak kendi tahta çıkış tarihini almış ve bu takvime “Tarih-i İlahî”adını vermiştir. Ancak Babur İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla da bu takvim geçerliliğini yitirmiştir.[96] Osmanlı döneminde devletin resmî takvimleri olan “Müneccimbaşı Takvimleri” Celâlî takvimi düzeninde hazırlanmış, buna göre her güne karşılık geçen Hicrî, Rûmî, Mâlî ve Türkî tarihlerle diğer önemli günler belirtilmiştir.[97]

OSMANLI DEVLETİ’NDE KULLANILAN TAKVİMLER

Osmanlılar da diğer İslâm devletleri gibi hicrî kamerî takvimi ekonomik, siyâsî  ve sosyal olayların tarihlemesinde uzun süre kullanmışlardır. Fakat ekonomideki bazı problemler Osmanlı Devleti’ni güneş yılına dayalı yeni bir takvim arayışına itmiştir.

Rumî (Malî) Takvim

Osmanlı Devleti, hazinenin en önemli kaynağını teşkil eden öşür ve haraç gibi, ürünlerden ve topraktan alınan vergiyi Güneş yılına göre hesap ediyor ve topluyordu. Buna karşılık asker ve memur maaşlarını kamerî takvim üzerinden ödüyordu. Yanı 365 günde elde edilen gelir, 354 günde sarfediliyordu. Aradaki bu on bir günlük fark dolayısıyla bütçe açık veriyor ve her 33 kamerî yıl sonunda bu açık bir yıla ulaşıyordu. Mesela: 1121, 1154, 1188, 1221, 1255 yılları karşılıksız kalmıştı. “Siviş” adı verilen bu yıllar “tedahüle”[98] bırakılıyordu.[99]

Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında gelir ve gider, tımar ve zeamet sahipleri tarafından doğrudan doğruya bölgelerinde toplanıp sarf ediliyordu. Taşrada görev yapan memur ve asker sayısı merkezde görev yapan asker ve memurlara oranla az olduğu gibi, buna karşılık gelirin çoğu da -Güneş yılına göre değil-kamerî yıla göre toplanıyordu. Bu şekilde hazinenin dengesini bozacak bir durum ortaya çıkmadığından Güneş senesi kullanımına o zamanlar ihtiyaç duyulmamıştır. Gerçi Güneş ayları hesabıyla alınan bazı vergiler var olmakla birlikte aradaki açığı kapatmak için bunlara “tefavüt-ü hasene” adıyla bir miktar ilave yapılırdı.[100]

Fakat zaman geçtikçe, yani devletin maliyesi geliştikçe, gelir ve giderleri arttıkça, bu tefavüt-ü hasene usûlü bütçedeki açığı kapatmaya yeterli olmamaya başladı. Çünkü devletin gelir ve giderleri artmış ve daha önce pek sorun olmayan Ay yılı ile Güneş yılı arasındaki artık 11 günlük fark hazinede telafisi mümkün olmayan büyük açıklara sebep olmuştu.[101]

Osmanlı maliyecileri ortaya çıkan bu sıkıntıyı 17. yüzyıl sonlarında fark etmişler ve bu alanda bir şeyler yapma çabasına girmişlerdir.[102]

Bu girişim ilk kez hicrî 1087 (m.1676) yılında yapılmış, karma bir hicrî-şemsî takvim kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu uzun sürmemiş yine eskiye dönülmüştür.[103]

Yılbaşısı Mart olan bir mâli yılın uygulanmasına ilk olarak Defterdar Atıf Efendi’nin (ö. 1742) gösterdiği bir gerekçe üzerine h. 1152/m. 1739 yılında başlanmıştır. Bu uygulamanın kapsamı h. 1205/m. 1709’da genişletilerek gümrük vergilerinde de Güneş takvimi esası kabul edilmiş ve h. 1209/m. 1794’de Defterdar Moralı Osman Efendinin (ö. 1818) tefavüt-ü haseneden hazinenin gördüğü zararı tespit etmesiyle de hemen hemen bütün mâlî işlerde bu takvim kullanılmaya başlamıştır.[104]

Osmanlılarda uygulanan bu tür takvime “Mâlî/Rumî Takvim” adı verilmiştir. Yalnız bu takvimi uygulama esasında ortaya çıkan bir problemi Şefik Türker şöyle ifade etmektedir:

“Nihayet İmparatorluğun son zamanlarında maliye işlerinde Güneş yılı kullanılmasına karar verildi. Fakat bu karar iyi tatbik edilemedi. Başlangıç olarak yine hicret kabul edilmişti. Sonra işin asıl bozuk tarafı şu ki, h.1250 yılına karşılık gelen m.1212 Güneş yılı alınacağı yerde 1251 kamerî yıl alınmıştır ki, takvim ne hicrî-kamerî ne de hicrî-şemsî idi. Alelacaip bir takvim idi. Buna “Mâlî Takvim” denildi. Bu takvim Julyen takvimi ne göre hesap ediliyordu ki, bu takvimin mahzurları anlaşılarak doğuda Celâlî takvimi, batıda da Gregoryen takvmim kabul edilmişti.”[105]

Mâli yıl, tamamen Julyen takvimi esasına dayanmaktadır. Sene, Julyen takviminin 1 Mart’ı ile başlayıp Şubat’ın son günü ile biter. Mâlî takvimin ayları ise şöyledir:[106]

1-Mart 2-Nisan 3-Mayıs 4-Haziran 5-Temmuz 6-Ağustos 7-Eylül 8-Teşrin-i Evvel 9-Teşrin-i Sani 10-Kanun-ı Evvel 11-Kanun-ı Sani 12- Şubat

H.1255/m. 1839’dan sonra bütün resmî ve mâlî  işlerde artık mâlî yıl resmen kullanılmaya başlanmıştır. Ama yine de Tanzimat’tan sonra başlayan vatandaşa nüfus cüzdanı verilmesi işleminde bu cüzdanlara kimi memurlar hicrî yılı kimi memurlar Rûmî yılı yazarak bir karışıklığın ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Bu karışıklık Osmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyet yönetiminin son yıllarına dek sürmüş, devlet işlerinde ve yazışmalarda da hem hicrî-kamerî hem de mâlî (Rûmî) yıl birlikte kullanılmıştır.[107]

Osmanlı mâlî yılı, yukarıda Şefik Türker’in belirttiği noktalardaki problemlerinden ve aydınların bu hususlara yönelik eleştirilerinin artmasından dolayı kaldırılarak Mâlî 8 Şubat 1332/Milâdî 8 Şubat 1916 günü çıkartılan bir kanunla batıda kullanılan Gregoryen takvimi kabul edilmiştir.

Bu şekilde 1332 senesi Şubatı’nın 16. günü, 1333 senesi Martı’nın 1. günü kabul edilerek Julyen usûlüne göre yürüyen mâlî tarih ile Gregoryen usûlüne göre yürüyen milâdî tarih arasındaki gün farkı kaldırılmıştır.[108]

Osmanlı Meclisi’nce çıkarılan garp takviminin kabulü ile ilgili kanun şöyledir:[109]

Madde 1- Tarih-i hicrî-kamerî kemakân istimal edilmesi şartıyla Devlet-i Osmaniye muamelatında mebde-i takvim müstesna olmak üzere takvim-i garbîyi kabul etmiştir. Binaenaleyh 1332 senesi Şubatı’nın 16. günü, 1333 senesi Martı’nın 1. günü itibar edilecektir.

Madde 2-Sene-i haliyenin 13 gün kısalmasından dolayı mükellefinin tekâlüf tahakkukatından bir şey tenzil edilmeyecektir.

28 Rebiulahir 1335, 8 Şubat 1332

Osmanlı Devleti’nin mâlî yılda esas olarak aldığı Julyen takvimi ile sözkonusu kanunla kabul kabul ettiği Gregoryen takvimi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyoruz.

Jülyen ve Gregoryen Takvimleri

İmparator Julius Ceasar’ın emri ile İskenderiyeli gökbilimci Sosigenes tarafından hazırlanan ve M. Ö. 46 yılında  uygulamaya konulan “Jülyen Takvimi”, adını imparator Julius Ceasar’dan almıştır.[110]

Jülyen takviminde dönencel yıl (güneşin görünen hareketi esnasında ilkbahar noktasından ard arda iki geçişi arasındaki süre) esas alınmış ve bu yılın uzunluğu 365. 25 gün=365 gün 6 saat olarak hesap edilmiştir. Ay uzunlukları, mart ayından itibaren dönüşümlü olarak 31 ve 30 gün olarak sayılmış, son ay olan şubat ayı 28, 4 yılda bir de 29 gün sayılarak artık yıl kuralı uygulanmıştır. Yani normal yıllar 365 gün, artık yıllar 366 gün kabul edilmiştir. Takvim başlangıcı olarak Roma İmparatorluğu’nun kuruluşu (M. Ö. 754) alınmıştır. Jülyen takviminde günün başlangıcı, öğle vakti güneşin meridyenden geçtiği vakittir.[111]

Astronom Sosigenes’in o devrin imkanları ile yaptığı hesapların sonucunda bulduğu 365. 25= 365 gün 6 saat günlük yıl uzunluğu, 365. 2422= 365 gün 5 saat 49 dakikalık ortalama değere sahip olan dönencel yıldan 11 dakika daha fazla idi. Bu küçük fazlalık 400 yılda 3 günlük sapmaya yol açmıştır. Bu sapma (gerileme) Papa XIII Gregorius’un (m. 1502-1585) döneminde 14 güne ulaşmıştır. İşte bu sapmanın giderilmesi için Papa Gregorius, m.1582 yılında kendi adıyla anılan “Gregoryen takvimi”sistemini ortaya koymuştur.[112]

Papa Gregorius, fizik, astronom ve kozmoğrafya bilginlerinden oluşan bir kurulu Roma’da topladı. Önce 325 yılından 1582 yılına kadar 1270 yıl içerisinde oluşan 10 günlük bir eksikliği gidermek için 1582 yılının 11 Martı’na rastlayan Güneşin ilkbahar noktasından geçiş tarihi, kilise takvim kurallarını tespit etmek üzere İznik’te toplanan konsülün toplandığı M. S. 325’teki ilkbahar geçiş noktası olan 21 Mart’a alındı. Bu işlem 4 Ekim1582 Perşembe günü yürürlüğe girdiği için takvim 10 gün ileri alınarak ertesi gün 15 Ekim 1582 Cuma olarak ilan edilmiştir.[113]

Takvimin bundan sonra doğru gitmesi için, yıl Jülyen takviminde olduğu gibi 365 gün kabul edilmiş 4’e bölünebilen yıllar da Şubat 29 çektirilerek artık yıl uygulanmış; ayrıca dönencel yıla göre 400 yılda 3 güne ulaşan sapmayı telafi etmek için de ilave artık yıl kuralları konmuştur. Böylece Gregoryen takviminin dönencel yıla mümkün olduğu kadar paralel gitmesi sağlanmıştır.[114]

Gregoryen takviminde yıllar, İsa’nın doğumu 0(sıfır) sayılarak M. Ö. ve M.S. şeklinde sayılmaya başlanmıştır. Bu özelliğinden dolayı takvim “Milâdî Takvim”adıyla da anılmaktadır. Yılbaşı 1 Ocak olarak kabul edilmiştir. Gün biriminin başlangıç zamanı ise gece yarısı alınmıştır.[115] Gregoryen takvimi şu anda dünyada en yaygın biçimde kullanılan takvimdir.

Müneccimbaşı Takvimleri

Osmanlı Devleti resmî kurumları arasında bulunan “Müneccimbaşılık”tarafından hazırlanan ve her sene 21 Mart tarihinde padişaha sunulan “Müneccimbaşı Takvimleri” üç ana bölümden oluşan kitapçıklardır. Birinci bölümde tarihî bilgiler ve astrolojik değerlendirmelerden bahsedilir; ikinci bölüm, her bir aya bir hafta gelecek şekilde 12+1 sahifelik asıl takvimdir; üçüncü bölümde ise Ay ve Güneş tutulmasına dâir bilgiler yer alır.[116]

Asıl takvim olan ikinci bölüm Celâlî takvimi düzenine göre tanzim edilmiş 13 sahifeden oluşur. Her sahife de bir aylık yani 29-30 günlük satır bulunmaktadır. Son sahife ise 5-6 ekleme güne ayrılmıştır.[117] Takvimler pek az sayıda hazırlanıp ancak ileri gelen idarecilere dağıtıldığı için pek halk katına inmemiştir.[118]

Halk Takvimi

Halkın günlük hayatındaki tecrübelerine dayanan ve günümüzde ise unutulmaya yüz tutan “Halk Takvimi” ne göre yıllar ikiye ayrılır: 1- Kasım Günleri. 2-Hızır Günleri. Kasım günleri 8 Kasım’da başlayıp 5 Mayıs’ta sona erer ve 179 gün sürer. Hızır günleri ise halkın “Hıdrellez” dediği 6 Mayıs da başlar ve 7 Kasım da sona erer, toplam 186 gündür.[119]

Halk takvimine göre, 21 Mart-21 Haziran arası bahar, 21 Haziran -22 Eylül arası yaz, 22 Eylül-22 Aralık arası güz, 22 Aralık- 21 Mart arası kış olarak kabul edilir. Aslında bu tarihler gün dönümlerini göstermektedir.[120]

Önemli Halk takvimi günlerinden bazılarını kaydetmek istiyoruz:[121]

Bâd-ı Semûm (Sam Yelleri): 2 Temmuz- 21 Ağustos arasında süren, yaz sıcakları içerisinde yüzümüzü alev gibi yalayıp esen rüzgarlardır.

Eyyâm-ı Bâhur: Ağustos’un ilk haftasına bu ad verilir; yılın en sıcak günleridir.

Erbaîn ve Hamsîn: Halk asıl kışı 90 gün kabul eder ve 22 Aralık-30 Ocak arasındaki 40 güne “Erbaîn” adını verir; buna “Zemherî” de denir. 31 Ocak-20 Mart arasındaki 50 güne ise Hamsîn” adını verir.

Cemreler: Cemreler, havaların artık yavaş yavaş ısınmaya başlamasının müjdecisidirler. 20 Şubat, 24 Şubat ve 6 Mart tarihlerinde sırasıyla birinci cemre havaya, ikinci cemre suya, üçüncü cemre toprağa düşer.

Berd el-Acuz (Kocakarı Soğuğu): 11 Mart-17 Mart tarihleri arasındaki soğukların etkisini yitirmeye başladığı günlerdir.

Sitte-i Sevr (Boğa altılısı): Güneşin Boğa (sevr) burcuna girdiği 21 Nisan’da başlayıp altı gün süren kışın son nefesini verme günleridir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TAKVİM

Türkiye Cumhuriyeti, genellikle bütün ulusların kullandığı Gregoryen/ Milâdî Takvimi kabul etmiştir. Bu takvimin kabulü hakkında kanun şöyledir:

Kanun Numarası: 698

Kabul Tarihi: 26/12/ 1925

Yayımlandığı Resmi Gazete:21/1/1926 Sayı: 260

Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3, Cilt: 7, Sayfa: 159.

Madde 1-Türkiye Cumhuriyeti dahilinde resmî devlet takviminde tarih mebdei olarak beynelmilel takvim mebdei kabul edilmiştir.

Madde 2-1341 senesi Kanun-ı Evvel’inin 31. gününü takip eden gün, 1926 senesi Kanun-ı Sanisi’nin 1. günüdür.

Madde 3-Hicrî-Kamerî takvim öteden beri olduğu üzere ahval-i mahsusada kullanılır. Hicrî-Kamerî ayların mebdeini rasathane resmen tespit eder.

Türkiye Cumhuriyeti şu kanunlarla da uluslararası saati kabul etmiştir.

Kanun Numarası: 697

Kabul Tarihi: 26/12/1925

Madde 1-Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gün gece yarısından sonra başlar ve saatler sıfırdan 24’e kadar sayılır.

Madde 2-İzmit civarından geçip, Greniç’e nazaran 30. derecede bulunan nısfınnehar dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esastır.

13 Ocak 1945 gün ve 4696 sayılı “Bazı Ay Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile “Teşrin-i Evvel” ayı “Ekim”, “Teşrin-i Sanî” ayı “Kasım”, Kanun-ı Evvel” ayı “Aralık”, “Kanun-ı Sani” ayı da“Ocak” olarak değiştirilmiş ve bunlar şöyle sıralanmıştır:

1-Ocak-Türkçe

2-Şubat– Süryanice

3-Mart– Latince

4-Nisan– Süryanice

5-Mayıs– Latince

6-Haziran– Süryanice

7-Temmuz– Süryanice

8- Ağustos– Latince

9- Eylül– Süryanice

10- Ekim– Türkçe

11- Kasım– Türkçe

12- Aralık -Türkçe

Haftanın gün adları kısmen Farsça’dan kısmen Arapça’dan alınmıştır:

1-Pazar (Farsça bazar kelimesinden)

2-Pazartesi (bazar ertesi)

3-Salı (Arapça sâlis=üçüncü kelimesinden)

4-Çarşamba (Farsça Çehârşenbe=4. gün)

5-Perşembe (Farsça Pencşenbe= 5. gün)

6-Cuma (Arapça cem-toplanma kelimesinden)

7-Cumartesi (cuma ertesi)

Türkiye Cumhuriyeti’nde de, 1983 yılında 1 Ocak’a alınıncaya kadar mali yılbaşı 1 Mart olarak uygulanmıştır.

Netice olarak, tarih boyunca Türkler değişik takvimler kullanmışlar, fakat bugünün Türk dünyası resmi olarak, Batının kullandığı takvim ve zaman dilimlemesini benimsemiştir. Uzun süre İslâm ülkelerinde hakimiyetini sürdüren Hicrî-Kamerî takvim de, sadece dînî gün ve bayramların tespitinde kullanılır hale gelmiştir.

*Selçuk Ünv. İlahiyat Fak. Arş. Gör. Bu makale, (Akademik Araştırma, Sayı:1, Konya, 2001)’de yayınlanmıştır.

[1] Neşet Çağatay,”Eski Çağlardan Bu Yana Zaman Ölçümü ve Zaman”,Makaleler ve İncelemeler, Konya, 1983, s.42.

[2] N. Çağatay,agm,s.43.

[3] Şefik Türker,Takvim ve Tarihi,Kayseri,1940,s.7.

[4] N.Çagatay,agm,s.42-43.

[5] Kelimenin Türkçe anlamları için bk.Serdar Mutçalı,Arapça-Türkçe Sözlük,İstanbul,1995,s.737.

[6] Tin Suresi,95/4.

[7] Ş.Türker,age,s.8.

[8] N.Çağatay,agm,s.42.

[9] A.Necati Akgür,“Takvimler”,Cogito,Sayı:22,İstanbul,2000,s.95.

[10] Yücel Dağlı-Cumhure Üçer,Tarih Çevirme Klavuzu,Ankara,1997,I,IX.

[11] Y.Dağlı-C.Üçer,age,I,X.

[12] Yeni Türk Ansiklopedisi, “Takvim”, İstanbul, 1985, X, 3934

[13] Osman Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941, s. 39

[14] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, X

[15] Ş. Türker, age., s.10.

[16] Ş. Türker, age., s. 9.

[17] A. Necati Akgür, agm., s.98-99.

[18] Ş. Türker, age., s. 9.

[19] A. Necati Akgür, agm., s.99.

[20] A. Necati Akgür, agm.,s. 100

[21] A. Necati Akgür, agm.,s. 100; Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XIV.

[22] Ş. Türker, age., s.11.

[23] Faik Reşit Unat, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Klavuzu, Ankara 1988, s. 159.

[24] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XV; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1988, s. 329

[25] O. Turan, age., s. 64.

[26] O. Turan, age., s. 67.

[27] N. Çağatay, agm., s.59.

[28] O. Turan, age., s. 66.

[29] Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 1976, s. 56; Ş. Türker, age., s.11; O. Turan, age., s. 66.

[30] İ. Kafesoğlu, age., s. 329.

[31] O. Turan, age., s. 24.

[32] A. y.

[33] O. Turan, age., s. 24. Bu konu hakkında fazla bilgi için bk. O. Turan, age., s. 89-96; İbrahim Hakkı, Marifetname, İstanbul, 1974, IV, 123-127; Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lugâti’t-Türk, trc. Besim Atalay, Ankara, 1939, I, 347-348.

[34] Her 12 yıla bir çağ denir. (Ekmel İzdem, Tarih Boyunca Türk Kültürü ve Sanatı, İstanbul, 1972, s. 341.)

[35] Ş. Türker, age.,s. 12; Z. Gökalp, age., s. 56.

[36] el-Bîrûnî, el-Âsâru’l-Bâkiye ani’l-Kurûni’l-Hâliye, Leipzig, 1923, s. 70 (Bîrûnî, değişik kavimlerin ay adlarını verirken “Cedvelü’t-Türk” adlı sütunda on iki hayvanın adını vermektedir ki bu, Bîrûnî’nin on iki hayvanın adını ay adı zannettiğini göstermektedir.); O. Turan, age.,s. 25; Ş. Türker, age., s. 11; N. Çağatay, agm., s. 60; İ. Kafesoğlu, age., s. 329; Kaşgarlı Mahmud, age., I, 346; Fatih Gökmen, Eski Türklerde Heyet ve Takvim, İstanbul, 1937, s. 3; Laszlo Rasonyı, Tarihte Türklük, Ankara, 1993, s. 34.

[37] İbrahim Hakkı, age., s. 123-124.

[38] O. Turan, age., s. 27; F. Gökmen, age., s. 5.

[39] O. Turan, age., s. 27-28.

[40] O. Turan, age., s. 32; F. Gökmen, age., s. 8.

[41] N. Çağatay, agm., 59.

[42] O. Turan, age., s. 47.

[43] İ. Kafesoğlu, age., s. 239.

[44] L. Rasonyı, age., s. 34.

[45] Ş. Türker, age., s. 12; O. Turan, age., s. 47.

[46] O. Turan, age., s. 53.

[47] O. Turan, age., s. 54.

[48] O. Turan, age., s. 55-56.

[49] İ. Kafesoğlu, age., s. 329.

[50] O. Turan, age., s. 27, 32.

[51] O. Turan, age., s. 32; Ş. Türker, age., s. 13; Meydan Larousse, “Takvim”, İstanbul, 1973, XI, 857.

[52] Bîrûnî, age., s. 71.

[53] N. Çağatay, agm., s. 60.

[54] O. Turan, age., s. 33.

[55] F. Gökmen, age., s. 4; N. Çağatay, agm., s. 60; O. Turan, age., s. 26.

[56] Ş. Türker, age., s. 12, 14.

[57] Makrizî, Hıtat, Kahire, ts. (Mektebetu’s-Sekafeti’d-Diniyye) I, 252; O. Turan, age., s. 26; N. Çağatay, agm., s. 60; Yeni Türk Ans., agmd., X, 3936.

[58] Makrizî, age., I, 252; O. Turan, age., s. 27; N. Çağatay, agm., s, 60; Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1991, I, 449.

[59] Makrizî, age., I, 252; O. Turan, age., s. 27; N. Çağatay, agm., s, 59.

[60] Makrizî, age., I, 252.

[61] O. Turan, age., s. 27; N. Çağatay, agm., s, 59; Yeni Türk Ans., agmd., X, 3936; Meydan Larousse, agmd, X, 85.

[62] Makrizî, age., I, 252; F. Gökmen, age., s. 5; O. Turan, age., s. 30; N. Çağatay, agm., s, 60.

[63] O. Turan, age., s. 37.

[64] A.y.

[65] O. Turan, age., s. 38; Reşit Rahmetî Arat, Türklerde Tarih Zaptı, İstanbul, 1937, s. 11.

[66] O. Turan, age., s. 39.

[67] R. Rahmetî Arat, age., s. 9-10; O Turan, s. 39.

[68] R. Rahmetî Arat, age., s. 11.

[69] O. Turan, age., s. 41.

[70] İ. Hakkı, age., IV, 124.

[71] K. Mahmud, age., I, 346.

[72] O. Turan, age., s. 28.

[73] O. Turan, age., s. 29.

[74] N. Çağatay, agm., s. 60.

[75] E. İzdem, age., s. 341.

[76] O. Turan, age., s. 42.

[77] N. Çağatay, agm., s. 61.

[78] Ş. Türker, age., s. 35.

[79] F. R. Unat, age., s. 159.

[80] F. R. Unat, age., s. 159.

[81] Cumhure Üçer, “Türk-İslâm-Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Takvimleri”, Cogito, sayı: 22, İstanbul, 2000, s. 123.

[82] Tevbe Suresi, 9/37.

[83] A. Necati Akgür, “Kuramsal Hicrî Takvim”, Toplumsal Tarih, sayı: 44, İstanbul, 1997, s. 43.

[84] Ş. Türker, age., s, 9.

[85] A. N. Akgür, agm., s. 42.

[86] Mehmet Apaydın, Rasûlullah’ın Günlüğü, İstanbul, 1995, s. 22.

[87] M. Apaydın, age., s. 22.

[88] A. N. Akgür, agm., s. 42.

[89] Ş. Türker, age., s, 9-10. N. Çağatay, agm., s. 66.

[90] M. Apaydın, age., s. 23; H. U. Rahman, İslâm Tarihi Kronolojisi, Ed. Ziyauddin Serdar, trc. A. Büyükköse, İstanbul, 1995, s. 26.

[91] N. Çağatay, agm., s. 60.

[92] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XXI; A. Necati Akgür, “Celalî Takvimi”, DİA, İstanbul, 1993, VII, 257.

[93] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XXI; A. Necati Akgür, agmd., VII, 257; N. Çağatay, agm., s. 60.

[94] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XXI; A. Necati Akgür, agmd., VII, 257-258.

[95] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XXII.

[96] Ş. Türker, age., s, 37-38.

[97] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XXII.

[98] Tedahül, ileri yıllara ait vergilerin halktan peşin olarak alınması sonucunda hazinede meydana gelen duruma denir. (Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul,  1986, s. 331).

[99] Ş. Türker, age., s, 38; Yeni Türk Ansiklopedisi, agmd., X, 3935.

[100] Ş. Türker, age., s, 39; F. R. Unat, age., s. 159.

[101] Ş. Türker, age., s. 40; A. Necati Akgür, “Rumi ve Miladi Takvimler-V”, Toplumsal Tarih, sayı: 63, İstanbul, 1999, s. 54.

[102] N. Çağatay, agm., s. 69.

[103] N. Çağatay, agm., s. 70; F. R. Unat, age., s.159. A. Necati Akgür, agm., s. 54.

[104] N. Çağatay, agm., s. 69; F. R. Unat, age., s.159.

[105] Ş. Türker, age., s. 40.

[106] C. Üçer, agm., s. 129-130.

[107] N. Çağatay, agm., s. 69.

[108] N. Çağatay, agm., s. 70; F. R. Unat, age., s.160.

[109] Ş. Türker, age., s. 46.

[110] C. Üçer, agm., s. 120; Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XVI; N. Çağatay, agm., s. 56.

[111] C. Üçer, agm., s. 120-121;Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XVI.

[112] Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XVI.

[113] N. Çağatay, agm., s. 56-57; Y. Dağlı-C. Üçer, age., I, XVI.

[114] C. Üçer, agm., s. 121.

[115] C. Üçer, agm., s. 121.

[116] Salim Aydüz, “Müneccimbaşı Takvimleri ve Tarihi Kaynak Olarak Değerleri”, Cogito, sayı: 22, İstanbul, 2000, s. 133-136.

[117] S. Aydüz, agm., s. 136.

[118] A. N. Akgür, agm.,  s. 58.

[119] A. N. Akgür, “Rumî ve Miladî takvimler-VII”, Toplumsal Tarih, sayı: 65, İstanbul, 1999, s. 54; N. Çağatay, agm., s. 70.

[120] N. Çağatay, agm., s. 70.

[121] A. N. Akgür, agm., s. 55-56; N. Çağatay, agm., s. 70-71. (Halk takvimi günlerinin bütün bir listesi için A. Necati Akgür’ün Türk Dünyası Araştırmaları (sayı: 86) daki ilgili makalesine bakınız).

bottom of page