Sevgili Şebnem’in bu yazısı epeydir elimin altında. Bir Yılbaşı hediyemdi. Harika bir hediye. Kitaplarımın üstünde başköşede asılı . Baksanıza 2 yılı bitmiş bile. Ama “her şeyin bir zamanı var.” Elinizde değil çoğu zaman, istediğinizi yapabilmek. Fırsat olmamıştı, “Yazı” ya katmak için bir türlü. Zaman, bu zamanmış belli. Üstelik sevgili Şebnem’e bir ” Hoş geldin yazısı ” olmaz mı acep! Kendi dizeleriyle, kendisine bir hoş geldin demek. Üstelik en yakışıklı amcasından!
***
Zaman hakkında düşünmeme sebep olan amcama;
Sana yeni yılda yeni bir takvim hediye ediyorum.
Sayfaları koparılmamış, köşeleri sararmamış bir takvim…
Ekimde hafifçe ürperip, Mayısta ısınmamış,
Henüz unutulmamış, unutmamış bir takvim…
Henüz kışın yorgunluğuna, isyankâr bir bulut olup ağlamamış yağmur, fırtına,
Yazın canlılığına, bir kelebekten fazla sevinmemiş kanat çırpa çırpa.
Naif mi naif.
Henüz karda doluda üşümemiş,
Ardına kendi gölgesi düşmemiş…
Umutlu mu umutlu.
Henüz geç kalmışlık hissi nedir bilmemiş,
Ağustosta yaşarken, Aralığa isyan etmemiş.
Henüz düşmemiş bir sahafın kuytu köşesine,
Henüz anılanmamış zihinlerde.
Henüz bilmiyor ki gelecek dediğin,
Bir gün geçmiş en nihayetinde..
Bir dairedir zaman.
Ne kadar geçmişin var ise o kadar gelecektesin şu an.
Ne kadar gelecekte isen, o kadar gün, ay, yıl geçirmişsin.
Nereden baksan, bir takvim geçirmişsin..
İkiyüzlüdür zaman.
Nicedir beklenen bir işe “ artık zamanıydı” dersin.
Başka bir iş bekler nice, “ henüz zamanı değil” dersin.
Nereden baksan, bir başka söylersin.
Kimin zamanıdır mutlak olan? Kimine geç diyen, kimine bekle…
Kimin zamanıdır muğlak olan? Kimine uzun gelen kimine kısa…
Kime aittir zaman? Kimin ezer ağırlıyla, kimini yüceltir sabrıyla…
Kimin zamanıdır adı “ zaman” konan…
Bir takvimdir zaman.
Sayfaları kime aitse,
Ona ait olan.
Yaşanmışlığıyla şekillenen,
Anılarıyla hatırlanan.
Bilir bunu “ Takvimci “,
40 yıl öncenin bir takvimini,
Aralar içindekiler şimdi yaşanacakmış heyecanıyla.
Ay-ay, mevsim-mevsim dolanır,
Sayfaları koklar yaşanmışlığı içine alır.
O; anıyı yazar yeniden. An’ı yazar.
Anıya can verir, umut verir.
Anıyı bulur bir tozlu sandıkta,
Koyar bir sergi salonuna; ışık verir.
Bir geçmişi çıkarır saklandığı yerden, kondurur bir geleceğin rafına.
O rafta başka geçmişlerde vardır,
Lisanı farklı, mevsimi aynıdır.
Belki bazısı Rumi, bazısı Gregoryan,
Gün hepsinde aynı gün ama farklıdır geçen zaman.
İşte yine bir takvim;
Başka bir dilde, başka şehirli; başkadır hikâyesi.
Henüz doğmamış(,) bir gün kadar yeni,
Henüz(,) doğmuş bir gün kadar eski.
Henüz(!) yeni,
Eskiyecektir en nihayetinde…
Eskidiğinde bir sahipleneni olacaktır onun;
Adı; Takvimci.
***
Şebnem Cezayirlioğlu
15.12.2012/ Delft- Hollanda
Comments