7 Nisan 2015 Tarihinde ODTÜ Mezunlar Derneği’nde açılışı yapılan ” Memleket Hastanelerinde Hekimler, Hemşireler, Hastalar” temalı fotoğraf, kitap ve efemera sergisinin öncesinde tarafımdan yapılan sunumdur.
Değerli konuklar,
Öncelikle bu serginin hazırlanmasında büyük emeği olan arkadaşım Bülent Yılmazer’e ve ODTÜ Mezunlar Derneği Koleksiyon Kulübünün değerli yöneticilerine teşekkür ediyorum. Sizlere de katılımlarınız için ayrıca teşekkür ediyorum.
Bu akşam burada, hastane, hasta, hastabakıcı, hekim, hemşire ana teması üzerinde yıllarca toplamış bulunduğum binlerce siyah beyaz fotoğraflar arasından, küçük bir seçme ve konu etrafında oluşturduğum fotoğraf sergisiyle ve yanında onlara eşlik edecek kitap, broşür, afiş ve benzeri diğer örneklerle karşınızda olacağım. Farklı boyutlarda 37 adet fotoblok beğeninize sunulacak, sanırım hikayeleri size çok şey anlatacaktır.
Umarım bu koleksiyonum içinden oluşturulacak farklı temalı fotoğrafların yer aldığı, sergiler ile de karşınızda olurum.
Sergi ile ilgili sizlere kısacık bir sunum yapmak isterim.
Yıl 1950- 55 arası. Urfa Memleket Hastanesi. Yeni Doğum, İlk Nefes
Hayatımızın akışı içinde okuduğumuz, duyduğumuz, söylediğimiz, yazdığımız sözcüklerin önemi büyük ve nitelikleri çoktur. Bunların içinde, kulak duygunluğumuz ise, hayatımızın büyük bir dönemini işgal eder. Şimdi ben de şu an, kulak duygunluğunuza hitap etmek istiyorum.
darüşifa
bimarhane
bimaristan
tımarhane
dar-üt tıp
gureba hastanesi,
vilayethastanesi,
doğumhane
cüzzamhane
hamidiye hastaneleri
numune hastaneleri
merkez hastaneleri
şehir hastanesi
cemaat hastanesi
darülaceze hastanesi
eftal hastanesi
hilaliahmer dispanseri
misyon hastaneleri
askeri hastaneler
hükümet tabiplikleri
şifa yurdu
fransız-alman hastaneleri…
guraba-i müslimin…
Osmanlılar, Selçuklulardan devraldıkları darüşşifaları vakfiyeleri ile birlikte kabul ederek işletmişler, kendileri de taht şehirleri dışında (Edirne, Bursa ve İstanbul) dışında pek az hastane kurmuşlardır. Kurulan başlıca hastaneler, Manisa Birmarhanesi (1539), Mekke (1556), Sultanahmed (1617), Guraba-i Müslimin (1838), Bursa (1399), Edirne (1485) ve Edirne’deki Cüzzamhane’dir(1451).
Osmanlı Devletine Selçuklulardan miras kalan Darüşşifalar dışında, bu anlamda çok uzun bir süre, yeni bir tesisin yapılmadığı , sağlık hizmetlerinin söz konusu tesislerin devamıyla yetinildiği bilinmektedir.
Hal böyle iken, Osmanlı devleti sınırları içinde yurttaşları yaşayan yabancı milletler, kendi ferdleri /yurttaşları için hastane yapımına ise 19. Yüzyılın başında başlamışlardır.
Osmanlı devletinde, yabancı ve gayrimüslim hastaneleri dışında , hastane kelimesinin ilk olarak kullanıldığı yapı ise “Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Hastanesi”dir. Söz konusu hastane İstanbul’da 1843 tarihinde hizmete verilmiştir. Bu ve benzeri ilk hastaneler, acize, gurebaya yardım fikriyle yapıldıkları için hastane isimlerinde de bu ibarelere muhakkak yer verilmiş, böylelikle darüşşifa geleneğinin devamı sağlanmaya özen gösterilmiştir.
İstanbul ve İzmir’deki yabancı menşeli hastanelerin ise Osmanlıların hastane yapmaya başladıkları yıldan yaklaşık 40-50 yıl önce kurulduğu bilinmektedir. Keza, hastane adı taşımamakla birlikte, Osmanlı yönetimi altındaki milletlerin ve özellikle de Rumların ve Ermenilerin İstanbul’da 17. Yüzyıldan itibaren kendi sağlık kurumları olduklarını da bilmekteyiz.
Tanzimat’tan sonra açılan ilk hastane ise, yeniden hizmete verilen Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Kadın Hastanesidir (1843). İlk açılan hastanelere, Gureba adı verilmiş, II. Abdülhamid zamanında açılanlara ise Hamidiye Hastanesi denilmiştir.
Osmanlı dönemi Ankarasında bugünkü Numune Hastanesinin nüvesini teşkil eden küçücük bir hastaneye; Gureba Hastanesine rastlamaktayız.
Osmanlı döneminde açılan ve gureba ya da hamidiye adı taşıyan hastaneler, İttihat ve Terakki döneminde, siyasi bir tercih sebebiyle ” Memleket Hastanesi” olarak adlandırılmışlardır.
Böylece hem gureba kelimeli hastanelerinin yetersizliğine dem vurulmuş, hem de bu hastanelerin Abdülhamid’in adıyla anılmaması gerektiği konusunda bir tavır geliştirilmiştir.
Cumhuriyetin ilk döneminde de bu uygulamaya devam olunmuştur. Eski hastanelerin hepsinin bu adla adlandırılmaları kadar, vilayet özel idareleri ve halkın yardım ve destekleriyle yapılan tüm hastanelere, Memleket Hastanesi adı verilmiştir.
Halkın bu desteği çok önemli olmuştur. Cumhuriyet döneminin memleket hastanelerinin tümünün yapımının arkasında muhakkak bir kahramanlık öyküsü göreceksinizdir. Ya bir doktorun kişisel çabasıyla yürüyen bir hastane yapımı, ya da bir dernek, bir kulüp aracılığıyla hastane yapımına girişilen imeceli bir vefa örneğine şahit olunacaktır. Kimisi altınını, kimisi parasını, kimisi yüzüğünü, kimisi ise inanamayacaksınız ama eşeğini, koyununu, danasını, evini, bağını bağışlamıştır.
Evet, Cumhuriyet dönemi memleket hastaneleri öyküsü, kelimenin tam anlamı ile müthiş bir imecenin hayata geçiş örneğidir.
Bu çabalar sonucu çok kısa bir sürede yurdun dört bir yanında memleket hastaneleri yapılmış ve halkın hizmetine verilmiştir. Birçoğunun açılışına da Mustafa Kemal bizzat iştirak etmiştir.
Mustafa Kemalin ölümünün ardından, 1940 yıllından sonra, ilaveten devlet tarafından yapılmaya başlanan hastanelere “ Millet Hastanesi” denmeye başlanmıştır. Çok uzun bir süre memleket ve millet hastaneleri birlikte hizmet vermeye ve anılmaya devam olunmuşlardır.
Ancak bu kez başka bir siyasi iktidar, hastanelerin adı hususunda yeni bir uygulama başlatmıştır. 1950 yılındaki iktidar değişikliğiyle birlikte, il özel idareleri tarafından yönetilmekte olan tüm hastaneler, sağlık bakanlığına devrolunarak, hepsinin adı “ devlet hastanesine” dönüştürülmüştür.
Adı üzerinden de tahmin edileceği üzere, bu tarihten sonra hastanelerin yapımı ve idaresi, merkezi idare tarafından planlanır ve yapılır olmuştur.
Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, insanımız batılı anlamda ilk hastane uygulaması ve hizmeti gördüğü memleket hastanelerini unutmamıştır.
Sergimdeki birkaç fotoğrafa gelince: Biri hemşire, biri muhtemelen doktor üç kişinin önünde poz verdikleri Mardin Memleket Hastanesi’nin eski taş ustalarının elinden çıkmış,kavisli pencerelerini göreceksiniz..
Bilecik Memleket Hastanesi’nin kule tarzı altıgen cumbalı binasının ahşap işi oymalarla bezenmiş yapısına hayran kalacaksınız..
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Bartın Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nin kadın hastalarının, Güneşlenip sıhhat bulmaları için balkondaki metal örme şezlonglara sıralanmış hallerini ve iki doktor, bir hemşire ile günlük vizitelerine şahit olacaksınız.
Varto Sağlık Merkezi’nin önünde, açılış günü için, kağnı arabalarıyla toplanıp gelmiş köylülere şaşıracaksınız.
Adapazarı Memleket Hastanesi’nin bahçeli, iki katlı binasını, tarihi gar binalarına benzeteceksiniz..
Trahom Tedavi Evi’nin önünde muayene için kuyruk oluşturmuş yaşlıları görecek… Onları meraklı gözlerle inceleyen yalınayak çocuklara acıyacaksınız..
Ve daha niceleri…
Günümüze gelindiğinde ise, Türkiye’de “Memleket Hastaneleri” olarak başlayan öykü, memleketin yaşayanların ihtiyaçlarından uzak bir biçimde, adı “ Birlikler” olmakla dâhil, dağıtılarak sonlandırılmak istenmektedir. Memleket, hastaneler başta olmak üzere kavramların boşaltılan içeriğiyle, hastaneler ile değil ama hospitallerle dolup, taşacak..
Sözümü bir şiir ile sonlandırmak isterim:
“Dahiliye, hariciye, viladiye, emrazı sariye, kadın, erkek, çocuk, elli dokuz yataktı memleket hastanesi, fakat yetmiş ikiydi hasta sayısı.
Yerde yatıyordu fazlalık
Ve ikişer hasta vardı bazı karyolalarda…”
Nazım Hikmet’in, Memleketimden İnsan Manzaraları’nda böyle bahsettiği o hastaneler,Memleket Hastaneleri. Memleketimizin hastaneleri…
Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum.
Comments