Neyi sevmiyoruz anlamadım. İnsanları mı, yoksa soy adlarını mı? Ya da bilgisizliğimiz mi tüm bunları bize yaptıran.
Yoksa, bangır bangır soyadını EKİMCİ olarak belirlemiş bir adama, niye “ senin soyadın galiba EKİNCİ” diye müdahale edelim ki ?
Daha da komiği, “ Asar-ı Bakiye” nin yazarı Salih Zeki Bey’e, henüz “ Soyadı Kanunu” çıkmazdan yaklaşık 12 yıl önce vefat etmiş birine, EKİNCİ ismini soyad olarak yakıştırmaya niye kalkalım?
Yani niye anlamıyorum; topu topu iki tane Salih Zeki’miz var, onları birbirine karıştırmaya azmediyoruz. Muhtemeldir ki, aynı coğrafyalarda bir dönem birlikte bulunmuş ve birbirlerinden habersiz bu iki zat’ı ayırd etmekte zorluk çekiyoruz.
Üstelik zorluk çekilecek bir yanın olmadığı da aşikardır. Yanyana fotoğraflarını, doğum ve vefat tarihlerini koysanız bile, herşey gün gibi aşikardır.
Asıl ayıbı, Salih Zeki Bey gibi aydın ve gerçek bir bilim adamını, çağın feylezofu olan bir adamı, tanıyamamakla, onu baş köşeye koyamamakla mı yapıyoruz ? Yoksa, çok üretken ve çok çalışkan bu insanları, birbirlerini bütünlermi gibi mi görmek istiyoruz.?
İyi de bu Ekinci- Ekimci ayrımı nerden gelmektedir ki?
Yıllarca ziraat ve çiftçilik ile yayınlarda bulunmuş, bu konularda çok sayıda kitabı bulunan Salih Zeki’lerden ikincisinin, kendine yaptığı işe uygun bir soyad bulması, bunun içinde EKİMCİ demesi çok mu gariptir?
Niye bu tercihe rağmen, EKİMCİ değil de EKİNCİ ibaresi çok yerde kullanılır ki? Yakıştırma mı, yanlış anlama mı, böyle uygun görme mi?
Siz insanların adlarını veya soyadlarını değiştirebilir misiniz?
İncelemelerimiz göstermekte ki asıl yanlışlığın, 188o’li yıllarda doğan ve 1953 yılında vefat eden ve daha çok da zirai yayın ve işlerde faaliyet gösteren Salih Zeki’nin “ Soyadı Kanunu” öncesi ( 1934 yılı öncesi) yayınladığı kitapların ve diğer işlerinin sınıflandırılmasında yapıldığı görülmektedir.
Ne yazık ki, bu sınıflandırma esnasında, EKİMCİ olan soyadı, yanlışlıkla (!) Ekinci olarak teleffuz edilmiş, dahası, bir soyadı taşıma mecburiyeti olmayan 1921 yılında vefat etmiş Salih Zeki Bey’e de, yanlışlıkla (!), cahillikle zaman zaman EKİNCİ soyadı yakıştırılmıştır.
Ne garip, ne yazık!
Düşünmüyor değilim, tüm bu yanlışlıklara neden, Salih Zeki Bey’in astronomi ile de ilgilenmesi ve Salih Zeki EKİMCİ’nin de takvimler yayınlaması mıdır? Acaba bu işgaliyet konularının zımmi benzerliği mi bu yanlışlıklara, haksızlıklara yol açmıştır, açmaktadır?
Peki şimdi haykırabilir miyiz; Salih Zeki EKİNCİ diye biri yok diye? Salih Zeki Bey var ve Salih Zeki EKİMCİ var diye!
Takvimci Salih Zeki EKİMCİ kimdir?
“ Salih Zeki EKİMCİ, memleketimizin kıymetli ziraat mütehasıslarındandır. Muhterem üstad, ömrünün mühim bir kısmını mütemadiyen okumak, okutmak ve yazmakla ile geçirmiş, yıllarca yazdığı ve yaydığı mecmua ve kitaplarla ziraat ve ticaretin ancak ilim ve fen ile kitap ve mekteple ilerlediğini halkımıza öğretmiş, muhtelif mekteplerdeki tedrisatında fenni ve iktisadi fikirlerle gençlerimizi tenvir etmiş ve halkımız arasında “ Ziraatçi Salih Zeki” lakabıyle tanınmış ve sevilmiştir.
1902 senesinde İstanbulda Halkalı Ziraat Mekteb-i Ali’sinden diploma almış ve mesleğinde tetebbüat ve tedkikatın arkasını bırakmamıştır.
1907 senesinde İzmir’de tesis ettiği “ Ziraat ve Ticaret Gazetesi” adındaki haftalık mecmuayı kısmen İzmir’de ve bazı senelerde İstanbul’da olmak üzere 1928 senesine kadar yirmi sene neşretmiştir.
Salih Zeki’nin sahibi ve başmuharriri olduğu bu fenni ve iktisadi mecmuada bütün yazılar sade ve açık bir dil ile pratik olarak yazıldığı için mecmua çiftçilerimiz ve tacirlerimiz tarafından çok tutulmuş ve senelerce memleketimize çok faydalı olmuş, zamanın Millet Meclisi ve Hükümetleri tarafından da takdir ve taltif edilmiştir.
Mumaileyh bir müddet Halkalı Ziraat Mekteb-i Ali’sinde ve uzun seneler Ulum-ı Aliye-i Ticariye ( Yüksek İktisad ve Ticaret) Mektebinde müderrrisliklerde bulunarak binlerce talebe yetiştirmiştir.
Ziraat ve ticarete müteaalik neşredilmiş eserleri arasında: “ Mükemmel ve Ameli Tavukçuluk”, “ Nevsal-i Ziraat ve Ticaret”, “ Ziraat ve Ticaret Muhtırası”, “ Türkiyede Tütün Ziraati ve Ticareti”, “ Asri Tavukçuluk” kitapları, halkımız arasında çok rağbete mazhar olmuş ve bazıları eski yazı ile bir kaç defa basılmıştır.
Yeni hazırladığı eserler arasında “ Ticaret ve Ziraat Lügatı”, “ Mal Bilgisi”, “ Ziraat Emtiası- Ziraat Mahsulleri ve Ticaret malları” kitapları de çok kıymetlidir.
Soyadı Kanunu çerçevesinde kendisine EKİMCİ ismini, soyad olarak alan Salih Zeki,1941 yılında yayımlanmaya başlanan İslam- Türk Ansiklopesinin ilgili maddelerini de yazmıştır.
1944 yılından itibaren Salih Zeki Takvimlerini de yayımlamaya başlamış, vefat etttiği 1953 yılına bu takvimlerin hazırlanmasını ve basılmasını sağlamıştır.
Vefatından sonra ise Salih Zeki Cep takvimlerinin yayınlanmasına kızları, Kamuran Okar ve Nuran Ekimci tarafından yayımlanmaya devam olunmuştur.
Comments