Takvimler üzerine o kadar çok ve değişik şeyler söylenebilir ki neler olabileceğini asla tahmin edemezsiniz. Çünkü takvimler de aynı insanoğlu gibi, her gün yeniden doğarlar adeta. Yeniden şekillenirler. Yeniden büyürler. Yenileşirler.
Takvimler, bu yönüyle kadınlar gibidirler. Her biri yeni bir sır, yeni bir gizem taşırlar. Bilinmezleri taşırlar.Görünmezleri, görürler.
İşte Kasım’a ulaştık yeniden. Ya da başka yeni bir serüvene. Aşağıdaki alıntı, 1942 yılı Ev-İş Dergisi Sonteşrin takvimine aittir.
“Bu ayda havalar ilk haftalar sisli ve yağışlı geçer, ikinci hafta ekseriya şiddetli yağmur yağar. Üçüncü hafta da yağmurlu olarak devam eder, sonları ise hafif karlı geçer.”
Anlaşıldı ki, kış başlıyor yeniden. Hayat başlıyor, yeni bir döngü başlıyor. Mevsimsel döngüleri yağmur ile başlatmak işin tabiatındandır ya, bu döngü Kasım’da başlıyor.
Başka şeyler daha söylüyor 1942 takvimi:
1 Kasım Tussent Yortusu muymuş. Yeni duydum, araştıracağım. 29 Kasım ise Avan Yortusu. Takvimlerimizde yer aldığına göre kutlanırmış herhal bu yortular!
Şimdi kimler nerede kutlar haberimiz bile yoktur.
İşte bana ilginç gelen de bu husustur. Bir bakıyorsunuz takvim yaprakları bilmediğiniz ve anlamadığınız kutlama günleri ile dolu, sonra bir bakıyorsunuz, geride hiç bir şey yok. Takvimler, sevdiğimiz kadınlara benziyor.
Bazen puslu bakışlar, bazen göz yaşları.
Bazen sinsi arayışlar, bazen sıcak bir tebessüm. Bir dudak büküş, bir haykıran yalvarış.
El açış karşıdan, sorumsuzca bakış.
Aynı insanoğlu gibi! Aynı, kaprisli bir kadın gibi.
Takvimlerin onlardan geriye kalan tek üstünlüğü ise, onlar kadar vefasız değil. Sarı yaprakları, geçmişini, tarihini inkar etmiyor. Her şeyiyle geride bıraktıkları gibi. Geride bıraktıkları, kendileri gibi.
Gördünüz mü neler söyletti, bir takvim yaprağı ?
Bir kadından geriye daha fazlasını kim söyletebilir ki zaten!
Sizi 1931 Yılının bir takvim yaprağıyla başbaşa bırakıyorum. Belki bu yazıların ruhuna pek uygun düşmedi ama! Zaten hangi kadın ruhlarımıza uygun düşer?
Comentários