top of page

Nostalji Takvimi: Aralık 2012


Yine yılları ve günleri hızla tüketmekteyiz. Azaltmaktayız hayatımızdaki an ve vakitleri. Kimimiz büyümek diye algılıyor geçen zamanı, kimimiz yaşlanmak diye. Hayat sürekli koşturuyor. Zaman durmuyor.Akıp gidiyor, vakit ve yaşam adına her şey.

Yüzlerce yıllar evveli bulunulan kehanetlerin bile zamanı ve anı geliyor. İşte bu an; işte bu vakit; işte bu zaman, aranılan.

Doğrusu, her kehanet, gerçek çıkar mı?. Çıkmalı mı? Ya da yalnızca doğru çıkanlar mı kehanetlerdir, bilemiyoruz.

Soğuk bir gün olacak 21 Aralık. Kuzey yarım kürenin, kışı başlayacak. Hafif bir kar yağışı ile başlayacak günün ilk saatleri ve adım adım tüm küreyi saracak bembeyaz birikintiler. Çocukların günü olacak her şey ve her yer. Kayaklar ilk kez çıkacak bu mevsimde, kayılacak. Eldivenler, bereler, yüzleri elleri saracak. Renklenecek, eller, yüzler.

Puslu ve kapalı havanın nemi yaşlılarımızı saracak, soğuk bir battaniye gibi. İnsanlar en çok o gün öksürecek. O gün üşüyecek.

Mutlu evlerde sıcak çorbalar pişecek, limon suyuna muhtaç. Sıcak evlerde sere serpe uzanılacak.  Ocak tütmüyen evlere kimse dönüp bakmayacak, üşünecek, üzülünecek.

Duvar saatleri kalmadı ki şimdiler evlerde, gong sesleri duyulmayacak. Takvimlere bakılacak bir kaç duvarda hala asılı kalmayı becermiş. Saatlere bakılacak en çok, kaçırmamak adına hayatı. Sonra , insanlar yine dizilere, yarışmalara, evlenmelere dönecek.

Hava erken kararacak, kapkara olacak gün. Uzun uzadıya süren bir geceye yol açacak. Kapılar defalarca açılıp, kapanacak. Defalarca, ziller çalacak. İnsanlar hep koşturacak. İnsanların bu telaşından hiç bir şey anlamayan menekşeler, sıcak köşelerinden burun kıvıracak.

Ağlayacak, emekleyecek çocuklar. Oyuncaklar, diz boyu yığılacak.

Mis gibi kokulara bürünecek kadınlar. Telaşın son demleri yaşanılıp, tükenince geriye yorgunluk kalacak. Belki, üşünülen, belki ıslanılan bir günün hikayeleri anlatılacak sakin sakin. En çok kimin üşüdüğüne karar verilecek. Hafta sonu oluşunun rehaveti de çökünce insana, huzura erecek.

Ve işte kehanet; eğer sabahı olur ise bu günün, kıyamet kopmayacak. Eğer o rehavet son demlerimiz ise, geçmiş ola!

Sizi tam 86 yıl önceki bir takvim yaprağıyla baş başa bırakıyorum. Üstelik Aralık ( Kanunuevvel) ayı. Üstelik ayın da üçü. Üstelik, o kehanetin de bilindiği, yazıldığı yıllar…

Comentarios


bottom of page