Ve Şubattayız. Hani daha Ocak başladı işte derken, bu günlere uzanıverdik. Çaresiz geldik. Çaresiz kaldık. Şubata teslim ettik. Teslim ettik günleri, güneşi ve zamanı Şubata. Üstelik apansız. Üstelik direnmeden. Nasıl da geçermiş günler demeden. Çaresiz ve direnmeden.
Kışın altında kalmış gibiydik. Kuru ayaz, soğuk ve yağmurun. Hatta karın. Belki ondandı; bu çaresiz teslimmiyetçiliğimiz.
Oysa hiç günlere, güneşe, zamana teslim olur muyduk ki?
Şubattayız. Hatta birkaç günü de devirdik bile ben yazıncaya kadar. Hastalığa teslim olmanın da bir vakti yok ki doğrusu! Bazen apansız bir akşam vakti, bazen apansız bir ayın son günü. Belki de yeni bir ayın ilk vaktiydi kim bilir? Kim bilir geçen günlerin birbirine olan bu bağlarının ilintilerini? Sizin son dediğiniz aslında, berikinin ilki olamaz mı?
Şubattayız. Kış hikâyelerine teslim olmuş bir aydayız. Beyazlar içinde bir nekahet ayı gibi her şey. Dinlenmede ve dinlemede.Bir ses beklemede.
Beklemede. Rüzgârın, soğuğun gitmesini bekler gibi. Karın erimesini, donun çözülmesini bekler gibi. Toprağın çözülmesini bekler gibi. Güneşi bekler gibi.
Vaktini bekler gibi. Hani yeni bir doğuşa kalkmanın ilk adımlarını bekler gibi. Baharı bekler gibi.
Şubat beklemede. Kış hikâyeleri içinde dinlenmede.
Comments