Benim kuşağım, biraz şansız,biraz bahtsız bir kuşaktır. Arada kalmış bir kuşaktır. Ana-babalarının yaşadıklarıyla, çocuklarının yaşadıkları arasında kaybolmuş bir kuşaktır. Bunalmış bir kuşaktır. Aradaki geçişgenliği layıkıyla yapamamış, başarısız bir kuşaktır.
Sıkışmış kalmıştır iki farklı neslin arasında. Kendi neslini yaşatamamıştır. Hayata renk verememiş bir nesildir.
Niye derseniz, cevabı elimdeki bir kaç derginin kapaklarındaki yazılarda gizlidir.Kapakları süsleyen resimlerde, fotoğraflarda gizlidir.
Arşivimin araştırılması esnasında, elime belki yıllar sonra yeniden geçiveren, bir kaç dergidir bunları yazdıran bana: Milliyet Sanat Dergileri. O derginin 1989, 1990 ve 1991 yıllarına ait bir kaç nüshası. Nasıl böyle bir karışık içinde saklanmışlar ise artık !
O yıllar çocuklarımızı büyüttüğümüz yıllarmış meğer. Hani en çok meşgul olduğumuz yıllar. Evlere takılı kaldığımız yıllar. Peşlerinden koşturduğumuz, ellerini tutup sokaklarda yürüttüğümüz yıllar.
İşte o yılların dergi kapaklarında gizli sırrımız.
Milliyet Sanat Dergisi, 1970 li yılların başlarında ( 1972 sonu) hayat bulan önceleri haftalık sonraları da ve 15 günde bir yayımlanmış bir dergidir. Adı üstünde, sanat dergisidir yalnızca. En azından benim yazıma eşlik eden nüshalarda sahibi, Milliyet Gazetecilik A. Ş adına Aydın Doğan, Genel Yayın danışmanı Akal Atilla, Sorumlu yazı İşleri Müdürü de Zeynep Oral’dır.
Dergi hemen hemen her sayısında kapak hariç olmak üzere 64 sayfa olmakla ve her sayısında çok sayıda sanat, kültür, edebiyat, sinema, tiyatro, sergi, kitap, radyo-televizyon,fotoğraf,şiir yazılarına ve haberlerine yer vermekle birlikte, ilk sayısından itibaren kapağını, yalnızca bir konuya ( başlığa) ayırmakla tanınmakta ve bilinmektedir. Belki de önceki sanat dergilerinden ayrılan başlıca özelliklerinden biridir de bu. Dergi kapağında, dergi adı, sayısı ve tarihinden başka yalnızca tek konunun, tek temanın ismi, resmi, fotoğrafı, figürü yer almaktadır.Buna ” dosya “ adı verildiği de bilinmekte, o sayıda işlenecek ana temanın o olduğuna da işaret edilmektedir.
Bu gün geriye dönüp baktığımda, meğerse ne kadar güzel kapak tasarımlarıymış.Nasıl güzel resimler, fotoğraflar, çizimlermiş diye iç geçiriyorum.
Bizim kuşak bunu da anlamamış vesselam!
Şimdi elimdeki toplam 24 sayının kapak başlıklarına yer vermek istiyorum. Mümkün olsaydı da her birinin resmini de verebilseydim. Olmadı
-Diren Ağustos…. 1 Eylül 199
– Güneydoğu ( Nemrut’ta doğan güneş, Hasankeyf’te batan umut)….15 Eylül 1989
– Van Gogh ( 100 Yıl Sonra)….1 Mayıs 1990
–II. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali….15 Mayıs 1990
–Cannes 90…..1 Haziran 1990
–19. Uluslararası İstanbul Festivali….15 Haziran 1990
– Melih Cevdet Anday 75 Yaşında…. 1 Temmuz 1990
– Yaşama Hakkı…. 15 Temmuz 1990
–Ortadoğu ( Sesler,Renkler, Görüntüler)…. 1 Eylül 1990
–12 Eylül’ün Mizahımıza Katkıları…. 15 Eylül 1990
–Soğuk Savaş Bitti ( Sıra özgürlüğün sorunlarında)…. 15 Ekim 1990
–Şiir ve İnsan…. 1 Kasım 1990
–Eğitimde Tehlikeli Eğilimler….. 15 Kasım 1990
–1991 Mozart Yılı…. 1 Aralık 1990
–1990: Yılın sanat olayları…. 1 Ocak 1991
–Ahmet Adnan Saygun….15 Ocak 1991
–Televizyonda ” yeni düzen” arayışları….1 Şubat 1991
–Savaş ve Basın…. 15 Şubat 1991
–10. Uluslararası İstanbul Filim Festivali…. 1 Mart 1991
–Sinemalı Günler ( Berlin… İstanbul..)…. 15 Mart 1991
–Öykülerde Şiirlerde Galata Köprüsü… 1 Nisan 1991
– Aşk Hikayesi….15 Nisan 1991
–Orta Direk Paris’te…. 1 Mayıs 1991
–İstanbul’un Dört bir yanı Tiyatro …. 15 Mayıs 1991
Nereden bakarsanız bakınız, aradan 25 yıldan fazla geçmiş.Benim kuşağımın gençlik sorunları olan her şey, yine bugün gündemimizdeki sorunlar olarak karşımızda duruyor. Artık yaşlılığa devrildiğimiz şu günlerde, zamanında hal edilememiş sorunlar ile bir kez daha mı karşılaş malıydık?
İşte benim kuşağımın sıkıntısı da buydu: Önce, ana-baba dedi, sonra çoluk-çocuk dedi sorunlarla pek yüzleşmedi. Çözemediği sorunların sorumluluğunu üstlenmedi, onları gelecek kuşağa havale etti. Beceriksizce davrandı.
Sorarım size hangisi yabancı bunlardan, Orta Direk mi? Savaş ve basın mı? Televizyonda ” yeni düzen “ arayışları mı? Eğitimde tehlikeli eğilimler mi? 12 Eylül mü? Soğuk savaş mı? Özgürlüğün sorunları mı? Orta doğu mu? Orta Doğunun sesleri, renkleri, görüntüleri mi? İnsanları mı?
Güneydoğu mu? Nemrut mu ? Hasankeyf mi?
Aşk hikayelerinden uzak mı kalabildik? Yaşama hakkımızı aramadık mı?
Hangisi?
Üstelik kutlanacak hiç uluslararası bir festivalin, şenliğin kalmamışken! Ve de artık İstanbul’un dört bir yanı tiyatro değilken! Hangisi senin değil bu sorunların?
Kendi kuşağımı en çok niçin suçluyorum bilir misiniz? Anamla yaşıt ve aslen de İstanbullu olan Cemile Buhayrat’ı hala tanımamış olmamıza!
Milliyet Sanat Dergisinin 1 Eylül 1990 tarihli nüshasında, Işıl Özgentürkün ” Ağla Sevgili Ortadoğu “ yazısıyla, yine aynı dergideki, Suriyeli şair Halil Matran’ın ” Çocukluk Bir Uzak Zamandı” adlı şiirini okuyup özümseyemediğimize!
Şairin dediği gibi;
” O uzak, hırçın ırmak orada mı şimdi,
Yine kabarıp taşar mı durmadan öyle,
Hatırlar mısın nasıl ele geçirdiğimizi
Yöneltip serinliği, uyanan bahçelere?
Nasıl güzel kıldığımızı sulayıp çiçekleri.”
diyemediğimize! Yazık!
Biliyorum o ve benzeri dergiler, ayıplarımızı ve günahlarımızı saklıyorlar.Biriktiriyorlar.Yine bir gün onları önümüze koyacaklar!
Comments