“ Binlerce kişi güneş tutulmasını izledi.”, “Maya takviminin son güneş tutulması, görsel şölen oluşturdu.”, “ Maya Takviminin sonu geldi.” türünden cazip ve kaygı verici yazılar oluşturuyordu. Haberin içeriğinde ise ; Avustralya’nın kuzey kıyılarında gün doğumuyla birlikte başlayan 150 kilometrelik bir bölgede görülen tutulmanın muhteşem bir görsel doğa harikası oluşturduğu belirtiliyor, ülkenin kuzey kıyılarında başlayan tutulmanın, Güney Pasifik bölgesine doğru hareket ettiği, yaklaşık iki dakika süren tutulmanın ülkenin doğusunda da kısmi olarak da görülebildiği ifade ediliyordu.
Ancak gerek haber başlıklarında ve gerekse de haberin içeriğinde asıl vugulanmaya çalışılan husus ise, bu tutulmanın, “Maya takviminin son güneş tutulması “ olduğu konusunda idi.
Bu görsel şöleni görmek, Maya Takvimince “son ibare olarak işaretlenmiş” kehaneti yaşamak üzere binlerce turistin, bilim adamı ve astronomların bölgeye akın ettikleri özenle belirtiliyordu. Üstelik bu bölgeyle sınırlı kalmayan tutulmanın, Endonezya’nın doğusunda, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Şili’nin güney bölümü ve Arjantin’den de görüldüğü, neredeyse “ucundan da” Maya Uygarlığının topraklarına “sirayet ettiği” belirtilmeye çalışılıyordu.
Bu ve benzeri içerikli haberlerin hepsinin eksik ve yanlışlıklarını bulmak elbette mümkündür. Eğer bu yanlış ve eksiklikler ciddi bulunur ise de yetkili platformlarda değerlendirilir veya tartışılmaya çalışılır. Bu konuda en azından bizim bir söz hakkımız olamaz. Konu uzmanlarının ve bilim adamlarının konusu olup, değerlendirmelere iştirak edip etmemek ise şahsi tutkulara elbette esir edilemez.
Lakin özellikle bu internet haberciliğinde, beni en çok ilgilendiren ve insanlarımızın psikolojik ve toplumsal durumlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan asıl husus ise, bu haberlere yapılan “Okuyucu yorumları”dır. Çoğunu titizlikle okur, gerekli mesajları almaya çalışırım. O kadar çok şey söyler ki bu yorumlar, bir çok şeyin yanında, cahilliğimizi, bencilliğimizi, kindarlığımızı, kolaycılığımızı, tembelliğimizi, fesatçılığımızı, nemelazımcılığımızı, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığımızı ortaya koyuverir.
İşte yine böylesine bir yorum ile bu sabah karşı karşıya kalınca gülmemek, acımamak mümkün olmadı. Aslında haykırmak da gerekiyor ama nafile!
“Bir adam” yine buyur muş! “Maya takvimi diye bişey yok. Bu tamamen emperyalist güçlerin uydurduğu bir yalan..” diye
Ne demeli?
Ağlayıp gülmeli mi, yoksa gülüp ağlamalı mı? Çünkü epeydir, ne ağlayıp göz yaşı dökebiliyoruz, ne de gülüp kahkaha atabiliyoruz. İşleri bayağı karıştırdık.
O, “ bir adam” a ne anlatabiliriz ki; Mayaların olduğunu, Mayaların bir kültürü olduğunu, kültürü olan her toplumun bir takvimi olduğunu, geleneksel takvimlerin doğa olaylarından güç aldığını, aynı zamanda doğayla mücadele etmeyi öngördüğünü, takvimlerin de bir birikim ve ritüeller yarattığını, kendine has gün ve zamanlarının ve hatta an’larının olduğunu, nasıl anlatabiliriz.
Takvimlerin, insan işi olduğunu, yanılmaz ve yıkılmaz olmadıklarını, insana yön ve şekil veren bir çok başka şeyler gibi sonsuz ve ebedi olmadıklarını nasıl anlatabiliriz!
Binlerce yıl önce, insanlığa hükmeden nice kurum, şahıs, doğa olayı ve metalar olduğu gibi, zaman zaman da takvimlerin onlara hükmettiklerini, hükmetmiş olabileceklerini nasıl anlatalım?
Takvimin yalnızca bir takvim olmadığını, çok şey olduğunu nasıl vurgulayalım?
Mümkün mü?
Boş ver, en kolayı ““Maya takvimi diye bişey yok. Bu tamamen emperyalist güçlerin uydurduğu bir yalan..” dır deyip, geçmektir.