Tekezade M. Said’in Gözden Kaçan Eseri:
“Durub-ı Emsal-i Türkiyye Yahud Atalar Sözü”
Bilinen ilk örneklerine ilk tarihi yazılı kaynaklarda bile rastladığımız ve çeşitli söylemlerle sav, mesel, darb-ı mesel veya tabir diye adlandırılan atasözleri ve deyimler dilimizin, edebiyatımızın, milli kültürümüzün temellerini oluştururlar.
Geniş Osmanlı coğrafyasında ve Türklerin yaşadığı her yerde dilden dile dolaşan ve sayıları onbinleri aşan atasözleri ve deyimler, birçok araştırmacıya malzeme teşkil etmiş, çeşitli derlemeler yapılmış,
araştırmalar sonucu çeşitli kitap ve makaleler yayınlanmıştır.
Genç neslin eğitiminde önemli bir yer işgal eden, eski kuşakların tecrübelerinden ilham almış nasihat kültürü ve söylemi günümüzde unutulmaya yüz tutmaktadır. Oysa Osmanlı döneminde bu kültür ve söylemi, çok yaygın bir işlev görür, aydılatıcı bir rol üstlenirdi. Nasihatin en kesif ve en ayırıcı hali olan “atasözleri” düz yazıda olduğu kadar, şiir ve manzum dizelerde de çok göze çarpmaktadır. Hatta bu amaçla yazılan şiirlere rastlandığı , bunların da çok da doğru bir ifade olmamakla birlikte “Durûb-ı Emsâl-i Osmânî”, olarak adlandırıldığı olur. Atasözünü kullanarak şiir yazma sanatına ise “irsâl-i mesel, irâd-ı mesel” adı verilmekteydi.
Darb-ı mesel, genel anlamda kaynağı bilinmeyen veciz sözlerin literatürde kullanılan adı olmakla birlikte, söz kaynaklığı olarak “mesel söyleme, misal verme” anlamında Arapça bir ifadedir. Darb-ı mesel’in çoğulu; yani meseller sunma, meseller gösterme, getirme, misaller verme ve misaller söyleme anlamındaki Arapça çoğul söz dizini de; Durub-u Emsal’dir ki; bugünkü dilimizde tam anlamıyla, “Atalar Sözleri”, “ Atalar Sözü” olarak kullanılmaktadır.
Divanü Lugat-it Türk’te ise atasözleri, Arapça mesel, Türkçe sav sözcükleriyle anılmıştır.Divan edebiyatında ve Osmanlıcada bu kavram için mesel de, darbımesel de geçer. Kısaca ; darbımesel, aslında mesel getirmek, duruma uyan yaygın bir söz ya da bir atasözü söylemek demektir; ama atalarsözü anlamına kullanılmıştır.
Bu kültürün göz ardı edildiği son yüz yılımızda, meşhur birkaç atasözü kitabı üzerine olanlar hariç, neredeyse ciddi bir araştırma yapılmamıştır.
Matbuat hayatımız içinde Durub-ı Emsal nitelemesini kitap başlığı içinde kullanan çeşitli yayınlara tesadüf edilmektedir.Ancak araştırma konumuzu genel anlamda Türk Dili Atasözlerine ait benzer çalışmaları incelemek bu konuda yapılanları sergilemektir. Bununla birlikte ifade edildiği üzere bu başlık altında yayımlanmış kitaplara bu aşamada da göz atmamız uygun olacaktır.
Bu kitapların ilki; Durûb-ı Emsâl-i Osmaniye ve Fransevîye adını taşımaktadır. Demetriades, Jean D.tarafından Miladi 1888 yılında İstanbul’da Ebüzziya Matbbasında basılan kitap,Türkçe ve Fransızca olup 50 sayfadır.
Diğeri, Mukayeseli Türkçe ve Fransızca Durûb-i Emsâl- Proverbes Turcs et Français Comparès et Traduits respectivement en Français et en Turc; adını taşımaktadır. İzzet Hamid [Ün] tarafından Miladi 1923 yılında İstanbul’da İkdam Matbaasında basılan bu kitap 64 sayfadır.
Bu iki kitabın, Fransızca öğrenmek istiyenler için hazırlanan bir yardımcı kaynak kitabı olduğu gözden kaçmamaktadır.
1873 yılında Sofoklis, G. ( Didaskalos) tarafından İstanbulda iki ayrı cilt altında yayımlanmış PAİDİKÎ VİVLİOTHÎKÎ YANİ MECMUA-İ HİKAYAT VE DURUB-İ EMSAL. BİRİNCİ CİLD (YAZILAR). (1. KISIM. – KOLAYLIK DERSLERİ).; : PAİDİKÎ VİVLİOTHÎKÎ YANİ MECMUA-İ HİKAYAT VE DURUB-İ EMSAL. BİRİNCİ CİLD (YAZILAR). (2. KISIM. – OKUMAK DERSLERİ); adlı kitap ile 1919 yılında Avanzade Mehmed Süleyman tarafından yayınlanmış olan, Alman Durûb-i Emsâli; 1891 yılında ise M. Emin tarafından İstanbul Kasbar matbasında yayınlanmış 30 sayfalık Durûb-ı Emsâl-i Fransevî Lûgatçesi kitapları da matbuat hayatımızın zenginliği içerisinde yer almıştır.
Bu kitapların da Yunan, Alman ve Fransız dilinde öğrenim görenler veya bu dili kullananlar için hazırlanmış olduklarını belirtmek gerekmektedir.
Oysa asıl olan yaşadığımız coğrafyalar dahilinde atalarımızın kullanıp, kendinden sonraki nesillere aktarma kaygısı güttükleri Durub-ı Emsal adını taşıyan kiatplardır.
Bu dalda ilk basılan eser, Edirneli Şâir Hıfzî‟nin Manzûme-i Durûb-ı Emsâl’idir. Kitap H. 1262, Miladi 1846 yılında İstanbul’da Tab’hane-i Amire Matbaasında basılmış olup sayfa sayısı 25 adettir.
İkinci basılı eser, Vecid ( Vacid) Efendi‟nin Durûb-ı Emsâl’i olup, H.1275, miladi 1858 yılında İstanbul’da Aşir Efendi matbaasında basılmış ve sayfa sayısı 32 adettir.Her iki kitap da taşbaskıdır.
Üçüncü kitap, eser Viyana Şarkiyat Akademisinin Neşriyatı olarak basılan Durûb-ı Emsâl-i Osmânîye‟dir.Kitap Miladi 1865 yılında Viyana’da Devlet-i İmparatoriye Matbaasında basılmış olup, 192 sayfadır.
Dördüncü Kitap 1886 yılında Londra’da basılan Yazar adı olarak N. M. H kısaltmalarını kullanan imkansızlıklarımız sebebiyle araştırmasına sonra devam edeceğimiz “ Durub-i Emsal” adlı kitaptır.Kitap 21 sayfadır.
Beşinci Kitap Şinasi İbrahim’in ilkini H. 1280, Miladi 1863 tarihinde yayınladığı, Durub-ı Emsal-i Osmaniye’dir. Kitap istanbul’da Tasvir-i Efkar Matbaasında basılmış ve sayfa sayısı 229 adettir.
Söz konusu kitabın, Miladi 1872 yılında iki ayrı baskısı daha tesbit edilmiş olup bunlardan ilki, 32 sayfa iken diğeri 229 sayfa olarak yayınlanmıştır.
Altıncı kitap ise kapağında “Derleyen ve Düzenleyen” olarak yazılann İbrahim Şinasi ile Ebüzziya Tevfik’in hazırladıkları Durub-ı Emsal-i Osmaniye’dir.Kitap, H. 1287, Miladi 1871 yılında İstanbul’da Tasvir-i Efkar Matbaasında basılmıştır. 331 sayfadır.
Ancak kitabın H. 1302, Miladi 1884 yılında ikinci baskısı da yapılmıştır. Bu kez Matbaa-i Ebüzziya’da basılmış ve sayfa sayısı 510 adede yükselmiştir.Bu baskısına Ebüzziya’nın ilavelerinin olduğu görülmektedir.
Görüleceği üzere yaklaşık 20 yıllık bir süre içinde İbrahim Şinasi’nin bu kitabı farklı sayfalarda ve matbaalarda 5 defa ayrı ayrı basılmış bu yönüyle, o süreç zarfında “Durub-ı Emsal” lafzının timsali olmuştur.
Bu eserin ilk baskısında yaklaşık 1500 kadar Osmanlı Atasözü ve deyimi derlenmiş iken, diğer baskılarda bu sayı önce 2500 adetlere daha sonra da 4000 adete yükselmiş bulunmaktadır.
Sırada Ahmed Mithat ve Ahmet Vefik Paşa tarafından yayınlanan ve eserlerinin başlığında “ Durub-ı Emsal” nitelemesini alan kitaplar bulunmaktadır.
Bu kitapların ilkini Ahmed Midhat kitapları almaktadır ki bu kitaplar da üç adettir. Birincisi, Durûb-ı Emsâl-i Osmaniye Hikemiyatının Ahvâlini Tasvir; adıyla yayınlanmış kitaptır. H. 1288, Miladi 1871 yılında İstanbul’da Kırk Anbar Matbaasında yayınlanmış ve 224 sayfadır.
Diğer kitap aynı adı ve sayfa sayısını taşıyan ve yine aynı yıl içerisinde basılan kitabın ikinci baskısı hüviyetindedir. Fakat değişiklik olarak kitap bu kez Ahmed Midhat Matbaasında yayınlanmış bulunmaktadır.
Ahmed Midhat’ın diğer kitabı ise; Türkî Durûb-i Emsâl; adını taşımaktadır ki; İstanbul’da H. 1288; Mialadi 1872 yıılnda Matbaa-i Âmire’de basılmıştır. Kitap 168 sayfadır.
Ahmed Vefik Paşa’nın ise iki farklı yayını ile karşılaşmaktayız. İlki H.1275, Miladi 1859 yılında İstanbul’da Aşir Efendi Matbaasında basılan Durûb-i Emsâl-i Türkî adlı eseridir.Eser 168 sayfadır. Diğeri ise H.1268, Miladi 1852 yılında yayınlanan ve 303 sayfa olan Müntahabât-ı Durûb-ı Emsâl adını taşımaktadır.
Yazımızın asıl konusunu ise bu konuda yazılmış ve “Durub-ı Emsal” nitelemesiyle devam etmiş, ne yazık ki bu konunun uzmanları tarafından gözardı edilmiş, eseri üzerinde hiç bir araştırma ve çalışma yapılmamış Tekezade M. Said’in eseri teşkil etmektedir. Üstelik eserinde “ Türkiye” adını kullanmış olmakla ile de bu konuda kendinden öncekilerden farkılılığını, sonrakilerden ise öncülüğünü gösteren bir davranış gösteren bir yazar ve eserden bahsetmek istemekteyiz.
Durûb-ı Emsâl-i Türkîyye yahud Atalar Sözü adı taşıyan eser H. 1312, Miladi 1894 yılında İstanbul’da Kasbar Matbaasında basılmıştır.Toplam 384 sayfa olan kitapta 5742 adet söz yer almaktadır.
Kitabın önsözünde yer alan ifadeler, kitabın amacını ve gücünü ortaya koymaktadır. Tekezade, atalarsözlerini “hem bir ibret ilkesi” olarak görmekte, hem de bu çalışmasının bu konuda benzer çalışmaları yapan “hemcinslerinin” işine yarayacak olmasından mutluluk duymaktadır.
”Şu risalenin havi olduğu durub-i emsalden her ahlak beşeriyye ve fezail-i tabiiyye nokta-i nazarından bakılır ise birer düstur-i ibrettir. Bu mülahaza, hemcinsinden bazılarının ve belki de birçoğunun hadim-i istifadesi olacağına dair muharrir-i acize bir ıtminan vermektedir.”
Bu denli açık yürekliliği paylaşan bir yazarın eserinin görmezden gelinmesini anlamakta güçlük çekmekteyiz.Ne var ki benzerlerinin yanında hacim bakımından en geniş olan bir eserin dahi incelenmemiş olmasını,herhalde kaynak taramakta yaşadığımız sıkıntıya vermek gerekmektedir.
Atasözlerine olan aşinalığımın yanında, şimdiye değin “Doğru yolda düşen çabuk kalkar.” sözünü yazmamış, okumamış, duymamış olmam nasıl bağışlanır bilmiyorum.!Ancak bu sözü, kitapta okuyunca, anlamının zenginliğini düşünmekten kendimi alamadım.
Her halde ben de” doğru yolda düşmüştüm.”
.;
Comments