
Babamızı yitireli de henüz iki-üç yıl olmuş.Ağabeyimin yerine sırayı küçük kardeşim almış, beraberce aynı okula devam ediyoruz.
Belli ki Mayıs ayı. Türkiye’de Hürriyet Gazetesinin büyük gayretleriyle Anneler Gününün yeni yeni kutlanmaya başlandığı yıllar işte.
Ben bile ufacık bir çocuğum. Kardeşimi ise hiç sormayın! Hayata tutunduğumuz yerden devam ediyoruz. Okul, ev ve sokaklardaki oyunları peşi peşine sürüklediğimiz günler.
Yatılı öğrenci oluşum sebebiyle, anca akşam üstleri ders bitimi sonrasında yarım saat eve uğrayabiliyorum .Bir şeyler atıştırmak, alelacele atıştırarak da hemen okula koşmak için.
Elbette hafta sonlarında da evci olarak çıkıp, iki günü evde geçiriyorum.

Önce alışık olduğumuz, bilindik göz yaşları zannıyla, sebebini bile sormadım. Hayatın acımasızlığı, gelecek günlerin korkusu ağlatıyordu onu. Ancak bu ağlayış farklıydı ve ayrıca tezgahın üzerinde de açılmış bir paket vardı.Yanında da bir tepsi.
O zaman farklı ağlayışın hükmü değişmişti.
Çünkü, Okulumdan 3 öğrenci ( benden büyük sınıflardan) çok az önce annemi ziyaret ederek elini öpüp, getirdikleri hediyeyi vermişler. Okul idaresinin kendisini ” Yılın Annesi” olarak seçtiklerini belirtip, Anneler Gününü kutlamışlar.Biz çocuklarına sahip çıkışı, yaşananlara göğüs gerişi,hayattaki mücadelesi sebebiyle kutlayıp, hep birlikte hüzünlenmişler.

Üç tane çocuk, üçü de okul çağında, üçü de küçücük! Demek ki dokumuş, demek ki dokurmuş!
İşte o gün; nedenini bilmediğim bir sebeple ben de göz yaşı dökmüştüm. Her halde, ” Yılın Annesi” nin oğlu olmaktı beni ağlatan.Gururlandıran.
Yıllar yıllar geçti.

İşte yıllar sonra bugün; 7 Mayıs 2016, günlerden Cumartesi, yani nereden baksan 42-43 yıl sonra, yine bir Anneler Günü ziyareti canlandırdı her şeyi.

Henüz kırkına girmemişken, yılın annesi seçilmiş olan anamı, bu kez seksenini geçmişken o hatıralarını canlandırmışlar.Üstelik yaşları şimdilerde altmışlara uzanmış üç oğlu, yine evde yokken!
Anlamadım; anam bize 40 yılda bir oyun mu oynuyor yoksa?
Başta anam olmak üzere, tüm anaların Anneler Gününü kutluyorum.
Değişik yazılarımda da kullandığım gibi, yine şair Muammer Hacıoğlu’nun o müthiş dizelerini sıralıyorum:
SEN ÖLME ANA
Sen ölme ana
Sen bizim ekmeğimiz, aşımız
Sen ölme ana
Sen ölürsen biter savaşımız.
( Muammer Hacıoğlu,Beni Sokaklar Çağırıyor, 1972, sayfa 39)