Yıl, 1946-1947.
Okulun bahçesindeler. Muhtemelen fidanlıkta. Hep öyle olur zaten, yatılı okulların fidanlıkları olur. Fidanlıkta geçer uzun bir ömür. Onlar dört arkadaş, okulun fidanlığındalar. Üstelik o gün OKUL günü de değil hani. Sanki bir hafta sonu tatili, ya da köye gidilememiş bir bayram tatili.
Bakmayın öyle boz renkli, civan duruşlarına. henüz 16-17sindeler.
Sanki mevsimlerden bahar başlangıcı gibi. Baksanıza gençlerin giysilerine. Henüz pek cesaret edilememiş, kısa gömlekli bir genç,uzun kollu gömleğiyle bir diğeri. Bir diğeri, ceketini giymiş olmakla beraber pervasız ve rahat duruşuyla, ceketinin fazlalığını simgeliyor, asıl kahramanımız ise her şeyiyle okul urbası içinde.
Uzun kollu gömlekli olanı, diğerlerinden farklı, sanki okullu değilmiş gibi. Sanki hani diğerlerini ziyerete gelmiş bir genç gibi.Pantolonu ve elindeki gülüyle farklı bir simge taşıyor. Poz veririken, sağ elini yüzüne götürüşü de farklı bir dünya portresi çiziyor onun için. Üstelik bu enstantanede ortada yer alışı da bu iddialarımızı güçlendiriyor. O ziyeretçi.
Evet biliyoruz; bu urbalardan yola çıkarak, burası bir Köy Enstitüsü. Ama neresi? Kimbilir neresi?
Artık bu elbiselerin numunesi bile yok ortada. Asıl kahramanımız diye nitelediğimiz gencin üstündekilerden arasanız bile bulamazsınız. Onlar “boz” renkli giysilerdi. Kimine bol gelir di, kimine dar. Ama içinde rahat ederdi insan herhal.
Onlar dört gençtiler. Üçü, o yıl Köy Enstitüsünden mezun olarak göreve başladılar. Köylerine, ya da köylerine en yakın bir başka yere öğretmen olarak atandılar.
Yıllarca emek ve güç harcadılar. Köy köy dolaştılar. Işık oldular. Çocukları okuyup, köyden ayrıldı. Şimdi kimbilir hangi büyük kentlerimizin semtlerinde yol alıyorlar.
Onlar mı?
Onlar, hala ayaktalar. Köylerine en yakın kasabanın, çay bahçelerinde arkadaş sohbetindeler. Yaz aylarında ise, köylerde devam eden sohbetteler.
Biraz suskunlar şimdilerde, biraz yorgunlar.
Comments