Köy Enstitüleri üzerine sürdürdüğümüz çalışmaların ana noktasını, orjinal kaynaklara ulaşmak ve mahalli belgeler edinerek, onları incelemek oluşturmaktadır. Köy Enstitülerinin kuruluşuna ve gelişimine ve hatta yıkım sürecindeki olaylara şahitlik etmiş, kaynaklık etmiş belgeler üzerinden devam ettirilen bu çalışmada rastlanılan bir yazıyı, belgeyi veya fotoğrafı bekletmeksizin yayınlamak da, işimizin bir başka boyutudur.
Bu kez yine bekletmeye dayanamadığımız bir yazı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Köycülük çalışmalarına tanık olduğumuz ve Köy Enstitüleri çalışmalarının bir döneminde katkısı inkar edilemeyecek bir insan olan Selahaddin DEMİRKAN’ın imtiyaz sahipliğini yaptığı dönemin “Köye Doğru “ adlı mecmuasından alıntıladığımız bir yazıdır. Yıl 1942’dir ve henüz Köy Enstitülerinin kuruluşunun üzerinden 22 ay geçmiştir.
Zamana tanıklık eden bu eski tarihli yazılar ile, Köy Enstitüleri sürecini günümüz yazar, çizer, gazeteci ve akademisyenlerinin yazdıklarıyla izlemeye çalışan genç kuşağa da bir başka kapı açmış olmayı arzulamaktayız. Dönemi izlemenin ve yorumlamanın en gerçekçi yolunun, dönemi yaşamış aydınların birebir yazdıklarından takip etmek olduğunu vurgulayarak.
Yazının sahibi, döneminin en aydın insanlarından biri olan ve Köycülük çalışmaları içinde çaba harcayarak, bu uğurda bir mecmua çıkartan insandır: İsmet Kültür.
Başka bir yazımızda, soy adını çıkarttığı derginin isminden alabilecek kadar cesur ve kahraman bir kişi olan, Asım İsmet Kültür’den bahsetmeyi arzulamaktayız.
Aşağıdaki yazı, İsmet Kültür imzasıyla 15 Şubat 1942 Tarihli Köye Doğru Mecmuası’dan alıntılanmıştır.
(Not: Bazı paragraflarda rastlanan hatalı cümle kurgusu, yazının tashihe tabi tutulmadan basılmış olabileceği izlenimi vermekle beraber,doğaldır ki, tarafımızdan hiç bir müdahale yapılmaksızın alıntılanması gerçekleştirilmiştir. H.C)
***
“Köy Enstitüleri
Köy kalkınması hareketini, köklü kavrayış bakımından ele alınca en müspet ve özlü yeri, Köy Enstitüleri alır. Zira yeri, köydedir, programı yalnız köy hayatını içine alır ve işler;insanı köye göre organize eder. Ve insanın geniş muhayyilesini okşayan bin bir meslek, mevki, para kaprislerini, yalınız köy realitesinin, köy kalkınışının objektifinde eritir.
Köy davası, konferansla, öğütle,tenzezzühlerile, köye karşı gösterilen romantik sempatilerle değil, köye giderek, yaşayarak,aynı realitenin bütün maddi ve manevi ızdırap ve saadetine karışarak ve hatta hayatı orada harcıyarak tehakkuk ettirilir.
Bu gün akıl şaşırtan Avrupa tekniği karşısında hayret, bir şey ifade etmez. Radyoyu görmeyen köylü,dikiş makinasını bilmeyen köylü kadını, hatta camlı bir pencereyi uzun uzun seyre dalan köy çocuğu, hepimizin çocuğudur.
Tarlada kara saban, köyde toprak dam ve en ibtidai yaşama şartları..cılız inek,istifasız at ve köyde en fecii başka düşünüşte bir memur..Bütün bu dekor insana hazin geliyor.
Dünyanın en münbit toprağında buğdaysız kalmak, en mükemmel maden yüklü dağların eteklerinde madensizlikten kıvranmak eski bir fikrin, eski bir dinin günahıdır. Kara saban, inkılapçı Türkiye’nin tarlalarında gerilik sembolü gibi görünüyor.
Köy Enstitüleri, evvela insanı değiştirecektir. Ve bu değişen insan, yarın köye döndüğü vakit, bu geri ve hazin manzara karşısında, kafatasının zonkladığını duyacaktır. Melankoliye düşmeyecektir. Çünki, melankoli beceriksiz insanın iç hastalığıdır.Enstitü mezunu, mücadele adamıdır. Zorluklar karşısında sarsılmanın, mücadele de ümitsizliğin köye getireceği felaketi ölçebilecek bir ruhta yetiştirilmiştir. O ve yine O, sahte efendilik beceriksizliğinin, yarı münevver korkaklığının, manasız aristokrat kibarlığının gururunu değil, Türk inkılap gücünün, köylü dayanıklılığının, ustalık hünerinin ve memleketini en yakından bilen ve seven olgun gençliğinin gururunu taşıyor.
Enstitüden köye gidecek yalınız öğretmen olsa, unutulmağa mahkum bir öğretimin köyün sosyal ve ekonomik hayatında hiç bir değiklik yapmayacağı, senelerin tecrübesiyle sabittir.
Enstitüden köye, müstahsil kıymet gidecektir. Yaşama şartları, çalışma şartları, bir zihniyet değiştirme ile olacaktır.
Yeni bir görüş, düşünüşte hayat tarlasında çok genç yetişiyor, bir hayata değil, nice hayatlara bedel bir yoğurma işidir bu.
Altı asırlık bir geçmişte imam,derviş, mültezim, zabtiye, memur köyde neler yarattılar : sinme, korku, yalan, itimatsızlık, yabana düşmanlık, sefalet ve okul hasreti.
Yeni öğretmen oraya pulluk, fidan,damızlık hayvan, san’at, teknik, bilgi, çalışma götürüyor.
Bu gün yurdun onyedi yerinde açılan Köy Enstitüleri, İnönü hamlesinin canlı birer abidesi gibi yükseliyor. Burada köy sokaklarında çürümeğe mahkum nice kabiliyetler, insanı hayrete düşürecek kadar açık zekalar, şimdi toprağını bulan birer meyve ağacı gibi yeşermektedir.
Enstitülerin dinamik verimlerini, Enstitüleri ziyaret edenler yakından görmüşlerdir. Hayat adamı, iş adamı, durmayan inkılapçı adamı, yapıcı, müstahsil adamı ve hakiki münevver adamı, yarının mes’ut Türkiyesinde iş başında görmek…bunu bize yarın, şüphesiz göstereceklerdir.”
İsmet KÜLTÜR, Köye Doğru Fikir ve İş Mecmuası, 15 Şubat 1942
Comments