İstiklal harbinde Demirci Akıncıları ( Gerilla)
“Yirminci asrın Türk tarihinden bir yaprak çeviriyoruz. Bu yaprağı yaratan ve hatıralarını yazan İstiklal Harbinin Demirci Kaymakamı Bay İbrahim Etem ve arkadaşlarıdır. Kısaltıp yazan da biziz. Bu yaprak bize milli boğuşmamızın bin yılmazlıklarından birini ( Demirci Akıncıları) menkıbesini anlatacaktır. Bu menkıbe bizde ( küçük harb) denilen gerilladır. Yılmazlıklar ve pekgözlülüklerle doludur. Bunlardan her yurtçu; yurt kaygusunun alevli çırağını sezecektir. Her mefkûreci; mefkûre uğrunda can ve mal kaygusunun nasıl sönmüş, silinmiş bulunduğunu görecektir. Her sınıf halk, dört bir tarafı aylarca çevrelenmiş, kıskaçlanmış, kükremiş bir avuç coşkun Türk’ün yarattığı bu küçük harpten temelli örnekler alacaktır. Nihayet yeni nesil; yokluk içinde varlığın nasıl yaratıldığını, çokluk içinde darlığın, yüksek varlıklarla nasıl ortadan kaldırıldığını canlı dersler halinde öğrenecektir. Bu kadar çok hedefli bir tarih yaprağını çevirmek, cılız kalemimiz için çok ağırdır.Fakat bunu hafifleten teselli; Mareşalimizden verilmiş bir vazifenin yapılmış olmasından doğan tatlı tesellimizdir.Demirci Akıncılarının Demirci Dağlarından parlayan, Balıkesir’e kadar uzanan ve nihayet Akdeniz kıyılarında sükun bulan alevinin kızgınlığıyla, okuyanları lüzumu kadar ısıtamamış isek bu kusuru; yine ayni teselli ile gidermeğe çalışacağız..”
Bu sıcak, heyecanlı ve samimi yazıların mekânı, “ İstiklal Harbinde Demirci Akıncıları ( Gerilla) “ adlı kitabın Önsözü’dür. Kitabın yazarı ise Kurmay Albay Baki VANDEMİR’dir.
Bu yazımızda neredeyse hiç bilinmeyen, birçoğumuzun görüp okumadığı, yeni baskısı ve satışı olmayan bir kitaptan bahsedeceğiz. İnanın büyük şehirlerin sahaflarının bir çoğunda bile bulup, görmek mümkün değil artık bu kitabı.
İstiklal Harbinde Demirci Akıncıları ( Gerilla) adlı kitap, Genel Kurmay Başkanlığınca 1936 yılında yayımlanmıştır. Kitabın kapağında, başlık altında, “İstiklal harbinde Demirci Kaymakamı İbrahim Etem’in Geniş Hatıralarından Derlenmiştir” ibaresi de yer almaktadır.
Bu sırada söylenebilecek tek söz; “ Demirci Akıncıları diye bildiğimiz bir kitabımız var bu neyin nesidir” sorusu olmalıdır.
Bizi de bu yazıları yazmaya iten yegâne sebep de, o sorunun cevabını bulmak olmuştur.
Kurtuluş Savaşı esnasında Demirci’de Kaymakam olan, Milli Mücadelenin içinde akıncılarıyla yer bulan ve sonradan da “ Akıncı” soyadını kendine uygun gören İbrahim Ethem Bey’in, günü birlik anılarından oluşan o efsanevi kitap; “ Demirci Akıncıları” hepimizin malumudur. Bildiğimiz gibi o kitap ilk olarak 1978 yılında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yayınları arasında yayımlanmıştır. İkinci baskısı 1989 yılında keza 3’üncü ve son baskısını da 2009 yılında yapmıştır. Baskı yıllarına ait veri ve eklerle sayfa adetleri değişmekle beraber, 460- 480 sayfa arasında olmuşlardır.
Kurmay Albay Baki VANDEMİR’in kitabı ise 1936 yılında, İstanbul Askeri Matbaasında basılmıştır. İkinci bir baskısı yapılmamıştır. Toplam 208 sayfadır. Her ne kadar kitap kapağı üzerinde “ İçinde 4 fotoğraf, 8 kroki vardır” demiş olsa da kroki sayısının 8 değil 10 adet olduğu, son krokinin ise 45 x 60 cm boyutlarında “ İstiklal Harbinde Demirci “ krokisine ait olduğu kendi tespitimizdir.
Bu kitabın yayınlanma sebebi ve hikâyesine gelindiğinde ise karşılaştığımız tablo göz yaşartıcıdır.
İbrahim Ethem, Demirci Kaymakamı olarak akıncılarıyla mücadelesini sürdürür iken diğer yandan da tüm gelişme ve yaşantısını günü gününe defterine not etmektedir. Savaş sonrasında bu anıları gören ve bizzat okuyarak heyecanlanan Mareşal Fevzi Çakmak, bunlardan bir “özet” çıkarılarak derhal yayımlanmasını ister. Bu iş için de, 1936 yılında Kurmay Albay olan ama sonradan Korgeneral olacak Baki Vandemir görevlendirilir.
Mareşal Fevzi Çakmak’ın bizzat kontrol edip yönlendirdiği çalışmalar sonunda, ortaya, çok sıcak anlatım ve ifadelerle can bulan bir kitap çıkar: İstiklal Harbinde Demirci Akıncıları ( gerilla). Kitaba bu adın konulmasında Mareşal Çakmak’ın talebi ve seçeneğinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Tahminimiz odur ki, Milli Mücadele süreci içinde kendisi de günü gününe anılarını yazan ve bu hatıratı çok sonraki yıllarda yayımlanacak olan birisi olarak Mareşal Çakmak’ın, İbrahim Ethem Bey’in hatıratının – özet dahi olsa- hemen yayımlanmasını istemesinde başka bir sebep bulunmalıdır. Neden, İbrahim Ethem Bey’in görüp okuduğu anılarının hepsinin yayımlanmasını hemen istememiştir de özet bir yayın talebinde bulunmuştur?
Her iki kitabı da okumuş bir insan olarak söylememiz gereken hususlar şunlar olabilir: Öncelikle İbrahim Ethem adının ( İbrahim Etem) olarak kullanılmış olması, hatta 1934 tarihli Soyadı Kanunu sonrası ( Akıncı) soyadı alınmış olmasına rağmen kullanılmamasına bir anlam vermek mümkün değildir.
Diğer yandan, bu kitapta diğerine göre ( Gerilla) adının ve tiplemesinin öne çıkarılması hatta kitabın adına yansıtılmış olması o günün gerçeklikleri arasında kalan bir vaka olmalıdır.
Olabildiğince asıl belge ve günlüklere bağlı kalındığı gözlenmektedir. Orijinal belgelerinin çokluğuna karşın, bir özet olarak da hazırlanmış olmasına rağmen, konular arasında bir bütünlülüğünün sağlanmış bulunması, yazarı Baki Vandemir’in başarısıdır.
Orijinalinin 6 Bölümde değerlendirilmiş olan kitabın, bu baskısında 4 Bölüm dâhilinde olması, Akıncı’nın kitabına göre bazı ara başlıklarının göz ardı edilmesine zaruret vermiştir.
Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, orijinal kitabın belgesel kurgulanmasının yanında, Baki Vandemir’in daha basit, kolay, hafızada kalıcı ve daha dramatik kurgular yaptığı gözden kaçmamaktadır. Daha kolay okunur bir kitap yarattığı kuşkusuzdur. O anlatımı, “Önsöz” de gördüğümüz gibi, kitabın başka bir sayfasında görmek mümkündür.
“Küçük bir atlı kafilesi 23 Kanun-u evvel 1920 öğleyin Demirci’den içeri giriyordu. Kasaba kenarında birçok karşıcılar; yeni gelen devlet memurunu sıcaklıkla karşılıyorlardı. Karşılanan zat Anadolu Milli Hükümetinin yeni kaymakamı Bay İbrahim Etemdi. Evvelce de Demircide bulunmuş ve halk tarafından tanınmış ve sevilmişti. Artık Demircide halk; derdini dinleyecek, işini görecek mes’ul bir devlet eli gelmiş olmasından memnundu. Kasaba Yunanlıların mükerrer gelip geçişleriyle çok zarar görmüş ve üç dört mahallesi de yıkılmış ve buna ilaveten inzıbatları gevşemiş olan “ Kuvayi seyyare” denilen milli çetelerin tazyikı ile de çok sıkılmış olduğundan böyle bir mercie ihtiyaçları vardı. Kaymakamın ilk işi eldeki jandarmayı kısa bir zamanda bir kuvvet haline getirmek ve Demircide bulunan 300 atlıdan ibaret Doktor Bay Fazıl kuvayi milliyesinin keyfi işlerine nihayet vermek arzusu oldu.”
Anlatımda kişileştirme ve hikâyeleştirmenin başarılarını kitap boyunca görmek mümkündür. Daha heyecan verici bir anlatım içerdiği de kuşkusuzdur.
Kurtuluş savaşının bir kesitinin anlatımı, özellikle genç kesimlere bundan daha iyi bir şekilde ve yöntemle başarılamazdı. Bu kitabın okunmamış olmasını Demirci tarihi açısından bir eksiklik olarak nitelemekteyim. Doğrusu hiçbir şey, aslının yerini tutmaz ama sonuca giden başarılı anlatımların da hakkını vermek gerekmektedir. Bu yönüyle kitabı, Demircinin Kurtuluş Savaşı hatıratları üzerinde eski tarihli bir baskı olmasının kıymetinin ötesinde, hatıratı canlı aktarmanın bir başarısı olarak nitelemekteyim.
Acaba, mümkünse bu kitabın tıpkıbasımının, Demirci Kaymakamlığı, Demirci Belediyesi, Demirci Eğitim Fakültesi, Demirci Sanayi ve Ticaret Odaları veya başka hayırseverlerimizin katkılarıyla, yaptırılarak, genç nesillerimize armağan edebilmemizin bir yolu var mıdır?
Kitabın diğer başarısı ve önemi ise, hayatlarını, yaşantılarını ve mücadelelerini anlattığı Demirci Akıncılarının henüz hayatta olduğu yıllarda kaleme alınıp, yayımlanmış olmasıdır. Henüz bu kahramanlar hayatta iken, hatıratlarına tanıklık edilmiş olmasıdır.
İşte belki de bu yüzden, kitap hala canlı ve çok şey anlatmaktadır.
Bu muhteşem eserin “Son Söz”ünü de yine Baki Vandemir yazar:
“Demirci akıncılarının iş bilançosu şu birkaç satırla ifade olunur: Bir buçuk yıl düşman içinde yoksul ve her taraftan çevrili kaldılar. Yalçın dağlar ve ormanlarda yalnız kendi güçlerine dayandılar, saldırdılar. Devam üzere hareket halinde olarak düşmanla 60 defa çarpıştılar. Düşmana 787 ölü, 151 yaralı insan,137 hayvan,2 hafifmakinalı tüfek, bir top,191 tüfek,190 esir bıraktırdılar. Birçok telefon, telgraf ve pota muvasalalarını kestiler. Eşya, mühimmat, erzak mevaşi gibi ganimetler de caba!.. Birçok köyleri yağmadan, yakılmaktan kurtardılar. Bulundukları geniş mıntıkada Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına kurdukları idare makinasıyla, akıncılar türesiyle halk üzerinde Yunanlılara hâkim bir Türk varlığını gösterdiler. Asayişi korudular. Şakiliğin kökünü kuruttular. Bir buçuk yıl yılmadılar, yıldırdılar. Yurdun kurtuluşuyla bütün acılarını dindirdiler. Bu boğuşmada kendileri 21 şehid, 2 esir,22 yaralı insan, 45 hayvan verdiler. Fakat bu zararlara binlerce karşı koyan yüce milletlerine ünlü ve temiz bir tarih bıraktılar. Onlar mutlu olsunlar. Bize de örnek.”
O mutlu insanların hiç biri artık aramızda değil. Biz onlara şimdi ” kahraman” diyoruz.
Comments