Haldun Öğretmen Ankara’da Olmayacak.
Dün, bir öğrencim ses verdi. Uzaklardan ses verdi. Öyle bir sesti ki, yıllar yıllar evvelinden. O yılların tınısı, kokusu, dokusu vardı üzerinde. Sıcak, buruk. O ses de, bir başka şey daha vardı; bir haykırış gibiydi. Bir kopuş. Bir yakarış.
Önce bir yazı düştü mail adresime, bir kaç satır bir yazı düştü. “ Öğretmenim ben 1982-1983 yıllarında A’da ki öğrenciniz P. ”diye. Devamında da “ Ayrılığınız hepimizi çok etkiledi. Çok üzülmüştük. Sizi çok severdik. Bizleri okutmak için, çok çaba harcardınız. Sizi çok aradık.” diyen sözler vardı.
Konuşmak için telefon numaramı istiyor, izin verir isem de aramak istediğini belirtiyordu.
Kendisine ait olmadığını sezdiğim mail adresine, telefon numaramı yazmamın üzerinden çok geçmeden, telefonum çaldı.
Arayan, öğretmenliğimin kış aylarında, zorlukla ısınan sınıfımızın, en sıcak yerine oturtmaya özen gösterdiğim o sesti. Küçücük bir kız sesi değildi artık, o ses. Küçücük bir kız öğrenci sesi değildi, artık konuştuğum. Yıllar içinde çekilmiş çilelerle yoğrulmuş bir tokluk, bir anne olmanın gururuyla yoğrulmuş bir yumuşaklık vardı o seste. Yaşanmışlık vardı. Yaşamışlık vardı. Koca bir hayat vardı.
Duyguluydu. İçtendi. Güvenliydi.
“ Öğretmenim ne çok severdik sizi. Ne çok özlerdik. Okula gelmek için can atardık. Ne çok şey öğrenir, ne çok şey bilirdik. Bizlere okumamız için çok kitap dağıtırdınız. Ben de, her gün yeni bir kitap alır, okurdum. Sizden yenisini almak için can atardım. Siz de okuyup, okumadığımızı sınar, kitabı kısaca anlattırırdınız bizlere. Kim okumuş, kim okumamış bilirdiniz. Ama ben çok okurdum. En çok ben okurdum. Çok severdim okumayı.”
Çalışkan bir öğrenciydi. Okuyan bir öğrenciydi. Derli-toplu başarılı bir öğrenciydi. Yıllar içinde kaybolan o silueti beliriyordu konuştukça. Konuştukça hala okuyordu. Kitap seçmeden okuyordu. Sınıfımızın dışarıya bakan pencere önlerinde görüyordum onu, kitap okurken. Bazı cümleleri sesli sesli tekrar ediyordu. Görüyordum. Karşımda duruyordu.
“Bir gün babamı çağırmıştınız okula. Bu çocuğu okutun dediniz. Ne yapın, edin bu çocuğu okutun! Okutamazsanız da gönderin Ankara’ya, ben okuturum demiştiniz. Hiç unutmadım.”
Evet demişim, okumaya hevesli, başarılı bir kız öğrencimin, hayatını kurtarmasını istemişim besbelli. İnşaat işlerinde çalışan babası gelmiş okula da, ona demişim. Tutamamışım kendimi, olmazsa gönderin Ankara’ya demişim. Ben okuturum.
Okudun mu peki dedim. Acı bir ses çıktı içinden. Haykırdı. “Hayır” dedi. ” Önümde dört tane ağabeyim vardı. Nasıl okurdum? Nasıl okurum?”
Okuyamamış. İlkokulu bitirmiş, evde kalmış. Sonra dışardan ortaokul sınavlarına girerek, ortaokul diploması almış ama o kadar. Neye yarar? Oysa o, doktor olmak istermiş hep. Doktor olmak için canımı verirdim diyor. Doktor olmak için, giderdim diyor. Olmamış. Olamamış.
İçimi acıtan başka bir ses çıktı sonra; “Öğretmenim hani siz demiştiniz ya bana, ailen okutmazsa, gel Ankara’ya, ben seni okuturum demiştiniz ya! İşte bir gün bindim bizim orda bir dolmuşa, Ankara’ya gitmek için. Şoför az götürdü, araba evimizin önüne gelince, haydi kızım in, bu dolmuş Ankara’ya gitmez dedi, indirdi. Bitirdi. Kaldım. Gidemedim. O zaman anladım, Ankara’ya gidilemeyeceğini. Gidilmeyeceğini.”
Velhasıl, yıllar yıllar önce Güneydoğu Anadolu’da, köy kıvamındaki bir ilçede yaptığım, kısa süreli bir öğretmenlik serüvenimden, ardıma kalan en büyük söz, tutulamayan bir söz olmuş. O sözüm olmuş. Okutamadığım bir öğrencim olmuş. Kurtaramadığım bir öğrenci olmuş.
O, bugün başka bir şehirde, evlendiği adamın kentinde, hayat sürüyor. Dört tane evladı var. En büyük kızı Tıp Fakültesinde okuyor, doktor olacak, büyük oğlu ise seneye öğretmen tayinlerini bekleyecek. Diğerleri daha küçükler. Onların da hayalleri vardır elbet, annelerini aşan. Annelerini kucaklayan hayalleri vardır.
Hayallerini kızında yaşatan, bir kadın o şimdi. Kızında yaşayan bir kadın. Doktor olmaya adımı kalmış bir kızın annesi. Hayallerine az kaldı. Kızı, doktor olacak.
Biliyorum, bir gün de muhakkak Ankara’ya gidecek. Gidecek ve yarım kalmış bir hayalini daha yaşatacak. Haldun Öğretmen, Ankara’da olmayacak
Comments