B
Gül ağacının dallarına bağlanan kurdelalardan kalpler çizen ellerini.O mavi, pembe renkli bez parçlarına sarılıp dallara asılan kuruşları.
O küçücük taşlardan belli belirsiz evler yapmak kolaydı da, hayatımızın sonraki dönemlerinde de ilave olarak arabalar yapmak zordu hakikaten. O taşlar arabalara da benzemezdi zaten hiç.
Ya son yılların yeni ritüeli olarak eklenen yazlıklara ne demeli? Nasıl ayırdedilirlerdi? Yazlık oldukları nereden anlaşılırdı onların acaba? Üç-beş küçük taştan yazlık nasıl edilirdi?
Elbette niyet önemliydi o günlerin kutsi havalarında. Kutsi zamanlarında.Sır, bez parçalarında, taş oyuklarında değildi ki.
İşte bugünkü evlerimiz, arabalarımız ve de yazlıklarımız, o günlerin masum dileklerinde saklıdır.Babaannelerimizin, anneannelerimizin ve analarımızın o dileklerinde.Nazardan uzak temennilerinde. Gözlerden ırak haykırışlarında.Yazla birlikte, yeni bir hayata başlatmanın, yeniden canlanmanın, canlandırmanın gayretinde.
Onların gözlerinin neminde saklı bizim bu yaşantımız. Bu rahatımız. Bu hayatımız.
Bugün sizin de bir gül ağacının dibinde, üç- beş taş parçası ayıran bir ananız var mıdır? Bez, çaput bağlayan bir ananız? Evlerden, arabalardan ve yazlıklardan sonrasını bilemeyen. Dilemeyen. Ama yine de ümidini yitirmeyen!
Çocuklarından geçti, artık torunlarına dileklerde bulunan babaanneler,anneanneler var mıdır?Şimdiden onları evlendiren, arabalandıran, yazlıklandıran ! Yerlere, taşlara kondurmayan.
Var mıdır?
Hızırelleziniz kutlu olsun.Dileyenleriniz çok olsun!