Öğretmen Okulundan mezun olduğumuzun üzerinden tamı tamına 37 yıl geçmiş. Bugün ise tam günü; 22 Mayıs. Okuldan ayrıldığımızın günün yıl dönümü bugün. Gün; 22 Mayıs 1975.
Son gecemiz ” Okul Kantini”nde kutlandı hep beraber, ” Bu gece son gecemiz, ayrılıklar yakında” şarkısı eşliğinde. Şarkı devamında ” At kadehi elinden” derken , bizim hep bereber attığımız o kalemlerdi. Her nakarata eşlik etmek için alel acele o yerlerden toplanan kalemler ise işin cabası!
Hala o günleri ve o anları bugün gibi hatırlama becerisine sahibim. Eksikleri de var, görülemeyenleri de elbet.
Ama parçalarını bir araya getirip birleştirme imkanı sağlayacak arkadaşlarım hazır durumdalar, çok şükür. Aradan 37 yıl geçmiş, çoğu ile anılar tazelemeye gücüm var. Çoğu ile sohbetim, ilişkim hala devam eder. Çoğuna çal kapı misafir olabilirim. Çoğu başımın üstündedir.
İşte bunlardan birine şahit olunca 19 Mayıs günü, yazının gerekçesi ortaya çıkıverdi. Telefonum en umulmaz bir anda çaldı. Ankara yine bir akşam üzeri yağmurlarına teslim olmuş, yağmurdan sığınak arayanlar içinde olduğumuzdan en çabuk saklanılan bir mekandaydık. Bir evin balkon altında.
İsimsiz bir numaraydı çalan.
” Haldun, merhaba” diye başlayan ilk sohbet, “nasılsın arkadaşım” diye devam ediyordu. ” Ankaralara gidince unutmuyorsun değil mi” sözündeki bir kelime ” unutmuyon” şeklinde teleffuz ediliverince, ilk ipucu elime geçiveriyordu.
” Şöyle canım sıkıldı da bir arayıvereyim dedim” sözü ise, bana bir kumar oynatmaya hak kazandırmıştı adeta.
” Sami, sen misin?” sözü, bir kahkahanın kopmasına yaramıştı.
Telefon numarası kayıtlı olan arkadaşım başka bir telefon numarasından aramış, benim de her şeye rağmen bir bir tercih yapma zorunluluğum ortaya çıkmıştı. Arkadaş tercihi!
Tercih doğruydu! İsim doğruydu! Hafıza doğruydu!
Aynı okulda 7 yıl birlikte okuduğunuz, okulu bitirmişliğinizin üzerinden ve ayrılığınızın üzerinden 37 yıl geçmiş ve en son da, 2 yıl önceki Kurban Bayramında 8-10 dakika sohbet etme imkanı bulduğunuz bir arkadaşınızın sesini, bıktırıcı Ankara yağmurları altında saklanabildiğiniz en masum yerde bile tahmin etmeliydiniz.
Ettim.
O ses bana, 37 yıl önceki bir ayrılığın yıldönümünü hatırlattı. Demirci İlk Öğretmen Okulu’nun son mezunlarını.
Erdal’ları, Mehmet Nuri’leri, Ahmet’leri, Zeki’leri, İsmail’leri, Fikri’leri. Meral’leri, Fatma’ları, Zeynep’leri, Ayten’leri. Daha neleri!
Demirci Okul Arkadaşlığı idi bizim ortak mayamız. Yarısı çocuk, yarısı masum. Kimisi sılada, kimisi yoksun.
Demirci Okul Arkadaşlığı idi bizim ortak anımız. Dersler, sınavlar, müsamareler.
Demirci Okul Arkadaşlığı idi bizim mekanlarımız. Yemekhaneler, yatakhaneler, etüd sınıfları, kantinler.
Evet, Demirci Okul Arkadaşlığı idi bizim varlığımız. Öğretmenler, yöneticiler, şefler.
Ve Demirci idi arkadaşlığımız; gelirken ağlanan, giderken ağlanan.
コメント