Hayattaki ilk mesleğimdi Öğretmenlik. Demirci İlk Öğretmen Okulundan, 1975 yılında mezun olarak hak kazanmıştım bu mesleği.. Yüzlerce arkadaşım ile birlikte aynı gün. Daha da geriye gidince, okulumuzdan öncesi yıllarda mezun olmuş büyüğüm binlerce meslektaşımla birlikte. Yada sonrası yıllarda, farklı kurumsal yapılaşmalarla dahi olsa, nihayetinde okulumuzdan mezun olan diğer meslektaşlarımı da sayarsak on binlercesiyle.
Net sayısını bilmiyorum ( kaydı- kuydu da var mıdır ) ama Demirci, o on binlerce meslektaşımın hayata başlayışlarındaki en önemli mihekk noktalarından biridir. Hele öğretmen atamalarının hemen yapıldığı o yıllar göz önüne alındığında, neredeyse çocuk gelip, eline ekmeğini alıp gitmenin ilk en önemli mevkiidir Demirci. Atanıp, işe başlamanın, tayini alıp, görev başında olmanın mevkii. Bavulsuz gelip, bavullu gitmenin, üstsüz başsız gelip, takım elbiseyle dönmenin mevkiidir Demirci. Adam olmanın!
Şehir dışından okumak, öğretmen olmak için gelmiş o arkadaşlarımın, nasıl heyecan ve nasıl mutlulukla ayrıldıklarını bilirim mezuniyetleri sonrasında. Nasıl ağlaştıklarını, ” öğretmen olduk ! “ diye nasıl bağrıştıklarını, birbirlerine sarıldıklarını.
Mesleğe devam etmemiş olsam bile, yüzlerce arkadaşımın, meslektaşımın hikayelerine kulak kabartmış, hayatlarına tanık olmuş, aralarına karışmış biri olarak, Demirci’nin de, İlk Öğretmen Okulunun da onlar için neler ifade ettiğini bilenlerden, görenlerdenim. Yaşayanlardanım!
Atandıkları köy okullarındaki ilk derslerinin konusuydu Demirci ve okulları: İlk Öğretmen Okulu. Ulusal bayramlarda sınıflarını, kendilerine okullarında nasıl öğretildi ise, nasıl gördüler ise öylesine güzel süslediler. Candan, parlak ve ışıl ışıl. Öylesine güzel söyleştiler ki öğrencileriyle. Mutlu günlerinde hep birlikte coştular, koştular.
Her köyde neredeyse bir ” Top Sahası “ yaptılar, törenler için.
Bir “24 Kasım” günü yemin ettiler, mesleklerinin kutsallıkları üzerine her biri. Öğrencilerine ” öğretmeni “, ” baş öğretmeni” anlattılar. Onları sevdirdiler.
Nice insan yetiştirdiler. Nice nesil.
Yıllarca köy köy, semt semt dolaştılar bıkmadan, yılmadan.Yeminlerini yeşerttiler ülkenin her yerinde, kadınıyla, erkeğiyle.
Bugün bile ” Demirci” denildiğinde, yüreklerinin kabardığına şahit olmaktayım. Gelip- gidememenin, gidip- dönememenin derdindeler, tasasındalar. Okulun bahçesinde geçmiş yıllarda yapılmış bir kaç ” Mezunlar Buluşması”nın mutluluğunu, anılarını paylaşıyorlar hala.
Demirci, on binlerce öğretmenin yetiştirildiği bir menbaıdır. Yalnızca kendi evlatlarını değil, ülkenin her yerinden gelen evlatları yetiştirmiş bir menbaa. Bu yönüyle, ülkemiz eğitimi açısından da büyük ve yüce bir kaynaktır Demirci. Koca bir kampüs, küçük bir eğitim kentidir. On binlerce insanın ilk göz ağrısıdır. O insanların her gün akıllarının bir köşesinden gelip, geçendir. O insanların her gün andıkları bir yerdir. Hatırladıklarıdır. Eştir, dosttur.
Bu sevgi, bu hayranlık karşılıksız değil biliyorum. Evini, evinin bir göz odasını, öğrenciliği sırasında bu insanlara kiralamış hemşehrilerimin hatırda kalmış iyi günlerini, bayramlarda ” şahane “ şiir okuyan o öğrenciyi, hem okul takımının, hem Demirci Spor’un sol haflığını fevfkalade yapan Foça’lıyı, halıcı esnafımızdan halı satın alarak memleketine gönderip satan o çalışkan öğrenciyi, bu gün bile oğlunun en has arkadaşı nitelemesine hak kazanmış Varto’lu bir öğrenciyi hatırlamak, hiç zor değil. Hiç zor değil, hatıralarda o günlerin masum yaşantılarını aramak ve anmak. Bu gün bir ev kadınımızın, bir esnafımızın, bir futbol sevdalımızın, bir yöneticimizin hafızasında yer bulmak hiç de zor değil. Ogünlere dönmek, o günleri yaşamak. İyisiyle, kötüsüyle yaşananları canlandırmak.
Belki Demirci’nin, Demircilinin kıymeti burada gizliydi: Bu gençlerin öğretmen olarak yetiştirilmesinde, yalnızca İlk Öğretmen Okulunun öğretmenleri değil, tüm Demirci, kadınıyla, erkeğiyle, tüccarı,esnafıyla, memuruyla büyük bir görev ve sorumluluk üstlenmişti. Hayat, her şeyiyle bu görevin ve hizmetin görülmesi üzerine şekillenmişti adeta.
Onları evlatları yerine koymuşlar, kendilerinden bilmişler, öyle içten saymışlardı. Hal hatır sormuşlar, gerektiğinde camlarından bir kase sıcak çorba uzatmışlar, hastalıklarında ilaçlarını vermişlerdi. Çamaşırlarını yıkayan, parmaklarındaki kirli tırnakları kesen anaları da hatırlamıyor muyuz ?
İşte bundandır arzumu dile getirmemdeki bu kolaylık : On binlerce öğretmen yetiştirmiş, hala yetiştirmekte olan ve binlercesi hala yurdumuzun dört bir yanında çocuklara öğretmenlik yapan mezunlarına sahip bir kentin, bu yaşananları yad edecek bir anıtı olamaz mı? Onların adına, bir anıt yapılamaz mı? Bir köşesine, onların adı nakşedilemez mi?
Adı: “Öğretmenler Anıtı” olamaz mı?
O insanların gönlünü fethedilemez mi?
Hem o anıt, yalnızca Demirci İlk Öğretmen Okulu ( Eğitim Fakültesi) mezunu öğretmenlerimizin anıtı değildir ki! O anıt aynı zamanda, on binlerce öğretmenin yetiştirilmesine ev sahipliği yapmış, o imkana fırsat, zemin ve mekan oluşturmuş Demirci’nin, Demircililerin de onur ve gurur abidesidir. Vefa abidesidir. Saygı, hatır abidesidir. Hürmet abidesidir.
Olmaz mı? Olamaz mı? Elbette olur…
Bu gün başta, ilk okul öğretmenim Mustafa ERTOP başta olmak üzere, Demirci İlk Öğretmen Okulunda öğretmenim olan tüm öğretmenlerimin, tüm meslektaşlarımın, ” Öğretmenler Gününü “ kutlar, onları saygıyla ve minnetle anarım.
Günün kutlu olsun öğretmenim !
Comentários