top of page

Biraz nostalji, Hıdırellez


Biraz Nostalji… Çocukluğumdaki HIDIRELLEZ

Benim Hızırellez dediğim adıyla okuduğunuz yazımı çok seven bir arkadaşım, taa Manisalardan ses vererek başka bir Manisa’lı arkadaşının Hıdırellez yazısını gönderdi. Yayınlar mısın diye. Niye olmasın? Zaman zaman alıntılarımız da olacak lakin. Üstelik yazı hem benim yazımı bütünlüyor, hem de başka bir çeşni katıyor. Hızırellezlerin en güzelinin kutlandığına inandığım İzmir Hızırellezini anlatıyor. Sağolsun.

Evet aslen İzmir’li vekaleten Manisa- Alaşehirli olduğunu ifade eden, Ahmet ŞENAL’ın yazısı. 

“Beni çocukluğuma götüren, eski ananelerimizin azaldığı bu günü siz dostlarımla, çocukluğumda yaşamış olduğum HIDIRELLEZ günlerimi paylaşmak isterim.

Sizlerde yaşamış olduğunuz bu eski şenlikleri buradan paylaşırsanız sevinirim.

Saygılarımla, Ahmet ŞENAL

Hıdırellez;

5 Mayısı, 6 Mayıs gecesine bağlayan gece kutlanmaya başlar.


Çocukluluğum Yeşildere semtinde geçti. Mahallemiz cıvıl cıvıldı. Büyüğünden, küçüğüne herkes birbiri ile yardımlaşır, inanılmaz güçlü bir bağ ile komşuluk ilişkisini yürütürdü...

Büyüklerimiz havaların ısınması ile birlikte kapı önü, muhabbetlerini akşam yemeğinden sonra demlenen çaylar ile yaparlar.


Biz çocuklarda geç saatlere kadar etraflarında koşuşturur, oyunlar oynar, bazen de büyüklerimizin konuşmalarını annelerimizin dizlerinde dinlerken uyuyakalırdık.

Ne bileyim.. Çocukluk apayrı bir şeydi.

Her şeyin bir zamanı var..

Uçurtma zamanı

Meşe (misket) zamanı

Tel araba yapma zamanı gibi.

Bir çok zamanı takvime bakmaksınız bilir, bize teslim edilen bayrağı taşımak için bu zamanları kollar,zamanı geldiğinde uygulardık.

İşte bu zamanlardan biride HIDIRELLEZ’di. Fakat tarihin yapraklarına kazınmış bu ananeyi biz çocukların büyüklerden öğrenmek yerine kendimizin bilmesi bir başkaydı.

5 Mayıs günü sabahtan hummalı bir çalışma ile mahallemizin zıpırları ve ben; ne kadar tahta, çalı-çırpı, oto lastiği varsa bulup bir yere stoklardık.

İlkindi ezanı ile birlikte, yaşadığımız semtin yakınındaki bizlerin ASKERİYE adı ile andığımız bugünkü, Yeşildere ile Buca Köprüsü arasında kalan yeşillik alan içindeki kırlara gider, yaklaşık bir metre uzunluğa ulaşmış dalağan (ısırgan otunun büyüğü) toplar, mahalledeki kızların kollarına, bacaklarına sürer, sonrada ortaklıktan kaybolurduk.

Eee, sonuçta azar işitmek hatta dayak yemek vardı ama bunları ne bileyim yasak olsa dahi yapmak çocukluğumuza ayrı renk katardı. Hava kararmıştır artık.

Komşumuz İsmet amcamız nakliyecilik yapardı..

3 tekerlekli Arçelik marka bir motoru vardı.. Sokak başından göründü mü tüm çocuklar içine doluşur. 100 metrelik mesafe için, motora biner bize ikram ettiği damla sakızının keyfini çıkartırdık.



( Siz böyle ufak tefek göründüğüne bakmayın… Biz bu motor ile eski İzmir-Çeşme yolundan Şifne’ye kadar eşyalar, çadırlar, 4-5 çocuk, 4 yetişkin doluşur 4-5 saatte o kadar yolu varırdık. Zamanın 4×4 diyebiliriz)

Artık akşam ezanı okunmuş, yemekler yenmiştir.

Ufak çapta başlayan HIDIRELLEZ Ateşimiz, gündüz biriktirdiğimiz yakacaklar ile büyümüş, mahallelimizdeki ablalarımız  abilerimiz ve hatta büyüklerimiz bu ateşin üstün atlarlar. Ateş etrafında oturan annelerimiz bir yerlerimizin yanmaması için bizi tutmaya çalışmak için peşimizde koşuştursalar bile yetişemez, biz ateşten atlar ananelerimizin yüreklerini hoplatırdık.

Gece ilerledikçe, demlenen çaylar koyu muhabbetler ile devam eder. Geç saatte acıkanlar için, kızarmış yağlı ekmek üzerine sürülen kekikli naneli ev salçaları ikram edilirdi.

salcaliekmeklerkahvalti

Annelerimiz, bir köşede Kırmızı bezlerden keseler yapar, içine bizim topladığımız 41 adet çakıl taşı, para niyetine konulur ve evimizin arka bahçesindeki GÜL Ağaçlarına annelerimiz tarafından dualar eşlinde dilekle bağlanırdı.

Hatta, tuğladan, tahtadan ev maketleri dahi yapılırdı. 

Çünkü; Hızır ve İlyas peygamberin yeryüzünde buluşup darda kalanlara, isteği olanlara, zorluk çekenlere yardım ettiğine inanılırdı.

” 6 mayıs aynı zamanda baharın başlangıcı, bereket ve bolluğa adım atış günü….”

Ertesi gün, yani 6 Mayıs günü mahalledeki hanımlar bir araya toplanır,   imece usulü ile kimde ne varsa, Halil İbrahim bereketi ile akşam yemeği hazırlıkları yapılırdı.

Akşam iş çıkışı babalarımız ile Fuar’da buluşulur.

Fuar Akasyalar tarafındaki çimenlerin üzerinde yemekler yenir piknik ocağında demlenen çaylar içilirdi.


Benim en çok sevdiğim zamanın gelmesi için annemle babamı, sık boğaz eder hadi Kordon’a gidelim diye diretirdim.

Fuar’dan sonra tüm kolu-komşu hep beraber Kordon Boyuna çıkar, dalgalı taş döşeli Kordon Boyundaki yürüyüş yolunda deniz kenarında oturulur.

Bir gün öncesinden Gül Ağaçlarına bağlanan Kırmızı keseler açılır, 41 taş niyetler içinde Kordon’dan denize atılırdır.


Artık benim için en önemli vakit gelmiştir. Arkadaşlarım ile hep bir ağızdan ” Yaşasın Faytona Bineceğiz ” nidaları yükselirdi. Kordon Boyu, bir uçtan bir uca fayton ile gezildi mi sormayın neşemizi.

Fayton sefasından sonra, kordon boyunun karşısında bulunan çay bahçelerinden babalarımızın getirdiği tarçınlı salepler, kağıt helva eşliğinde içilirdi.

Benim en çok sevdiğim lezzet buydu diyebilirim.

Ve biz çocuklar yaşadığımız bu mutluluk ile bir sonraki HIDIRELLEZ’i iple çekerdik.

Şimdi bakıyorum da, artık bu örf ve adetlerimiz artık nerdeyse yok olmakta. Etrafımızı betonlar sardı. Kordon boyu eski Kordon boyu değil.

Çocukluğumda yaşadıklarımı, çocuğuma yaşatamamamın buruk acısını yaşıyorum.

Umarım sizleri eskilere bir nebze götürebilmişimdir.

Sürçü lisan ettim ise affola.

AHMET ŞENAL Aslen İ Z M İ R , Vekaleten MANİSA-Alaşehir 1969 – A +Rh


Son Yazılar

Hepsini Gör

Hızırellez

Bugün Hızırellez. Öyle diyor takvimler. Bugün hıdırellez, öyle diyor günler. Aylar, mevsimler. Bugün Hızır günü, öyle diyor otlar,...

Comments


bottom of page