” O, evin en uslu oğluydu aslında. Hem de nasıl uslu.Hiç bir kavga da, hiç bir döğüşde göremezdiniz O’nu. Hatta insanlarla işi olmazdı pek. Hep kendiyledi. Kendinceydi. Bulurdu oyalanacak bir şeyler. Resimler, defterler, ilaçlar,kalemler,çakmaklar oyalardı çoğu kez. Ama aklı hep evin çatı arasındaydı. Ta çocukluğundan beri aklı hep oradaydı. Küçükken görmüştü bir kez; çatı aktarma esnasında işçilerin nasıl çıktığını. Ama öyle bir yerdi ki burası. Ahşap evin bir odasından çıkılabilirdi bir tek. Üstelik kocaman bir merdiven ihtiyaç, küçücük bir aralık çözüm, pis ve toz da cabasıydı. Dahası ne zaman yapılabilirdi ki tüm bunlar? Evde yalnız kalmak, belki mümkün, merdiven bulmaksa imkansızdı. Toz ve pislik ise, bir şekilde halledilebilirdi. Çıkmalıydı. Ne olursa olsun oraya çıkmalı, bir gizemi sona erdirmeliydi. Bitmeliydi artık yıllardır süren bir şüphe. Bitmeliydi,esrarlı her şey.Zaman zaman uykuyu tavanlarda aratan, tavan deliklerini büyüten esrar dinmeliydi. İşte tam o gündü. Bir yılbaşı gününün sabahı.Ev beklenmedik şekilde boş ve sakindi. Bir kısmı da bahçede akşama yenecek tavuğu,kesmekte, yolmakta ve kaynatmaktaydı. Ama merdiven? O evin en uslu oğlu,o ana değin yapmadığı kavgaların, katılmadığı döğüşlerin enerjisini toplamıştı da, bu ana saklamıştı sanki. Eli, kolu duvarlara uzanmış, bacakları tavanları sarmıştı. Küçücük bir aralık, aslında onun işini kolaylamış,zayıfcacık kollarıyla kendisini yukarı çekmesine yaramıştı.Tozun, pisliğin peşinde de hiç olmadı.Kendini yukarı çektiğinde karanlığın, kuş pisliklerinin arasında kalmıştı. Kendisini aydınlatan, soğuk bir kış günün o cılız güneş ışınlarının kiremit aralıklarındaki varlığıydı. Aralıklardan sızıveren bir sabah ışığıy
Comentários