top of page

Bir efemera okumak-1 ( İlk İhbar Kağıdı)


Bir arkadaşım gönderdi, geçen gün bu “ihbar kâğıdı”nı elektronik posta ile. Sen seversin böyle şeyleri diyerek. Hatta biraz da alıngan, biraz da sitem ederek.  ” Sen ne diyorsun bunlara, efemera, gefemera. Al da bir bak!” dedi. “Bak bakalım, ne diyor?”


Bu son cümlesi tetikledi beni doğrusu. Yoksa bir köşeye atılıp kalacaktı. Bunca işin arasında sırasını bekleyecekti, gelir gelmez bir vakit ona ayrılacaktı. Lakin arkadaşım ” Bak bakalım ne diyor?” deyince işin rengi değişti.

Öyle ya önce alınıp kabul edilecek, hatta teşekkür edilecekti. Sonra da sorarsa bir gün cevap bile verilecekti. İlgisiz kalınamazdı, bilgisiz bırakılamazdı. Ardı arkası gelmezdi bakarsın bir daha gönderdiklerinin. Göze alınamazdı. Üstelik adımız çıktı şimdilerde “koleksiyoncu” diye!

Bakmalıydım, bakıp anlamalıydım.


efemera

Gerçi aslına bakıp bir şeyler söylemek doğrudur böyle belgelerde. Önce, aslı bir şeyler söyler çünkü. “Ben eskiyim” der. Şu kâğıttanım, bu kâğıttanım der. Renk söyler, sağlamlık, varlık söyler.

Evet, söz aldık, vesikanın aslı bana gelecek. Atılmamış Allahtan! Şimdi bir kitap arasında beni bekliyor. Üstelik yemek vaktinde gidilmesi halinde de bir öğle yemeğini de hak ettiriyor bana. Ya da ya da hafta sonu bana gelindiğinde, kıymalı pideyi hak ettiriyor.

Bakar mısınız bir kâğıdın sebep olduklarına. Yıllar yıllar ötesinde kalmış üstelik adı bile son derece “itici, tiksindirici” bir kâğıdın sebep olduklarına. Şu kâğıt  “ihbar kâğıdı” değil de ya ambar kâğıdı olsaydı!

Kâğıt bir yerlerden, çöplerden bulunacak. Arkadaşımın çalıştığı iş yerinde şöylesine bir bahar temizliği yapmaya kalkılacak, yerlerde kâğıtlar uçuşacak, bir resmi belgenin kaybolabileceğinden endişeli bir çift göz yerlerde bunu görecek. Alacak. Önce bilmediği bir yerlere iliştirecek. Günler sonra o kâğıt peyda olacak ansızın. “Ah “diyecek arkadaşım; “Seni arıyordum, seni”

Sonra ansızın aklına ben geleceğim. Eskici, püskücü olarak. Alaylı bir tebessüm ederek kendi kendine, “koleksiyoncu olarak”

Hemen alıp taramaya geçecek. Sonra bana elektronik posta atacak. İşte sonralar bitmeyecek hiç. Aldın mı diye soracak telefonla. Bu arada kısa bir özlem gidereceğiz. Epeydir bir araya gelip şöylesine bir öğle yemeği yemediğimizi hatırlayacağız. Ben onun çoluk- çocuğunu soracağım. O, ” açıp da bir sorsaydın ya” diyecek, telefonun çok yazdığını ima ederek. Ben arsızlığıma verip, “işyerinde ne var ne yok” deyip birkaç şey öğrenmenin derdine düşeceğim. Sonra,bir hafta sonu buluşalım diyeceğiz beraberce.

Sonra, bilgisayar açılacak. Postanın içinden çıkan bu resim kadar, ona eklenen yazılara kafa yoracaksın. Hatta gülmeye çalışacaksın.

Üstelik ” efemera, gefemera” ya çok güleceğim.Feyz alıp “bak bakalım ne diyor” lafından sonra, bunca çaba harcayacağım. Bitti mi ki? Hayır. Daha belgenin aslı alınacak. Değiş tokuş yapılacak. Yemekler gırla gidecek. Onca masraf, onca gürültü, onca ses- seda, onca arama sorma hep bu kâğıt için.

Dahası var. Okunacak!

Efemera okumak:

Elimizdeki kağıt, Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesi’ne ait ” İlk İhbar Kağıdı” dır. Muhtemelen 11.0 x 14.0 cm ebatlarında III. Hamur kağıda basılıdır. Matbuu kağıt olup, kopyalı nüshalarının ilk sayfasıdır.

Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesi’nin 3 telefon numarası ve bu numaraların bulunduğu 3 ayrı adresi Firma Klişesi altında yer almaktadır. Bu adresler, “Merkez, Hamamönü ve Ulus” olarak belirtilirken, genel bir tarif kaydı yapılmış, detaylı sokak ve cadde, kapı numarası adresi verilmemiştir. Özellikle de ” Merkez” adresinin neresi olduğu konusunda semt bilgileri dahi bulunmamaktadır.

Matbu kağıt üzerinde bulunan, “196.”  ibareleri ve kalem ile işaretlenen “15/3/1967″  tarihlerinden de anlaşılacağı üzere ve matbuu kağıdın en alt noktasındaki hurufatta bulunan ” Blok. 1967″ yazılarından bu evrakların ancak 1965 yılı sonrası kullanıldığı tahmin olunabilmektedir. Yani 1965’li yılların hemen ardı. O yıllardaki Ankara.

Tahminen, Hamamönü ve Ulus bir avuç yer ve o avuç içinde Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüs İşletmesi Müessesesi de başköşede. Ya da bir tariflik yer kadar yakın.

Merkez?

Merkez ise Merkez’de.  Herkesin bildiği yerde yani. Telefon numarasının “17” ile başlamasından da teyidlediğimiz üzere kastedilen yer ” Maltepe”.  Bugünkü TOROS Sokak ve civarları. Gerçekten de o yıllar düşünülecek olursa, herkesin pek bildiği ” Doğalgaz” tesisleri.

Bugün EGO tabirinin bile yok olup gittiği düşünüldüğünde, bundan yaklaşık 30 yıl önce Ankara’nın  güçlü bir EGO’su varmış,  o EGO da gerçekten çok ama çok baskınmış. Neredeyse Ankaralının en büyük meşgalesiymiş.

İlk İhbar Kağıdı:

Bu tabirden anlaşılabilecek farklı şeyler bulunmaktadır. Öyle ya, bir şeyin “ilk”i var ise, muhtemelen “ikincisi” ya da doğrudan “sonuncu” su da vardır.

Fikret adlı abonemizin, ( doğalgaz aboneliklerinin 80’li yıllarda başladığı, otobüs aboneliğinin de olamayacağından)  elektrik sarfiyatı borcunun tahsil edilemediğine dair bir İhbar kağıdı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Muhtemel ki, o tarihlerde elektrik borçları, kapımıza gelen tahsildarlar tarafından tahsil edilirmiş.

Muhtemel ki; kapımıza gelip borcumuzu tahsil eden tahsildar, çantasında taşıdığı ikinci matbu makbuz olan “Tahsil Fişi” ni çıkartıp, aldığı parayı yazıp bize geri verecekti. Yine muhtemel ki borcu tahsil etmek için eve gelen Tahsildar ( adı yazılmamış ancak Tahsildar Numarası verilmiş) ya evde kimseyi bulamadığı için, ya da evin beyinin o anda evde ve paralı olmadığı için, tahsil edemediği borçların adına bir ihbar kâğıdı bırakmak zorunda kalmıştır. “İlk” ibaresi bize bu iş için ilk kez geldiğini de belirtmektedir.

Dahası,  30 No’lu tahsildar, paranın tahsili için bir kez daha geleceğini günüyle, tarihiyle belirtmekte, adeta o gün geldiğinde evde bulunulmasını, paralı bulunulmasını istemektedir.

Zaten matbuu metinde yer alan “paranın hazır bulundurulması” ifadesinden, bu İhbar Kağıdının yalnızca evde bulunmayanlar için kullanılmadığını, ayrıca ve daha çok o anda para tedarikini yapamayanlar için kullanıldığını kolaylıkla anlamaktayız.

Para tedariki kabil olmaz ise?

Matbuu vesikadan anlıyoruz ki; eğer tahsildar geldiğinde evde olsanız dahi para tedarikini yapamamış iseniz, parayı  da ödemek istiyorsanız seçenekleriniz bir hayli fazladır.

Öncelikle tahsildarın geleceğini beyan ettiği tarihi bekleyebilirsiniz. Bu tarih, belirtilmemiş olmakla birlikte, temayüllerden yararlandığımız üzere size bu kağıdın bırakıldığı tarihten  en az 1 hafta sonrasıdır.

Sonra Müessese veznesine yatırabilirsiniz ki, burasının Merkez adresteki vezne olduğu anlaşılmaktadır.Daha sonraki seçenek ise, Ulus ve Hamamönü İrtibat Memurluklarına yatırabilecek olmanız. Buralarda bir Vezne uygulamasının olmadığı, ancak ödeme yapılmak istendiğinde parayı elden alıp, alındı makbuzu verilme uygulamasının yapıldığı bir sistem olduğu tahmin olunmaktadır. Çünkü aksi durumda, Merkez Veznemiz ile İrtibat Memurluklarımız ibareleri ayrı ayrı kullanılmaz, her üç adres adı verilerek borçların buralardaki veznelere yatırılması istenirdi.

Haydi diyelim ki zaten siz de bunu pek anlamadığınız için başka yol aramaktasınız. Çözüm İş Bankası’nın 4 şubesinden birine gidip borcunuzu yatırmanız. Akay, Cebeci, Yıldırım Beyazıt ve Küçükevler şubeleri. Eğer bu şubelerden ilk üçünün birini seçmiş iseniz, işiniz biraz daha kolay; çünkü anılan semtlere vardığınız da herhangi bir vatandaşa Banka Şubesini sorduğunuzda size hemen hemen yakın bir tarif yapılacaktır. Ama Küçükevler Şubesini düşündüğünüz an, sanki işler bugün için daha zor. Niye olacak?  Öncelikle, Küçükevler’in neresi olduğunu bilmeniz gerekiyor. Demek ki 60’lı yılların Ankaralısı Küçükevler’in Bahçelievler Semtinde olduğunu kolaylıkla bilebilmekteydi.

Elbette ki, borcunu ödemek için vezne vezne veya banka banka dolaşacak Ankara’lının yolların karlı ve çamurlu, havaların soğuk ve dondurucu olduğunu da unutmaması gerekmektedir.  Önlemini alarak bu yolculuğa çıkması zorunludur. Çünkü vesikanın üzerinde yer alan ” Şubat” ayı ibaresi bize mevsimi bildirdiği kadar,  ayrıca hafızalarımız da o yılların Ankara kışlarının yamanlığını hatırlatmaktadır.

Vesika üzerindeki el yazılarına gelince:

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bu vesika düzenlemesi hiç de insan odaklı bir düzenleme değildir. Daha çok, resmi otorite ve merkezi yaptırımlar içeren bir yazışma içermektedir. Her şeyden önce, “EGO İşletmesi Tahsildarı” adı altında bir imza yeri bulundurmakla birlikte,  burada isim ve soyad belirtilmeksizin, Numaralandırılmış Tahsildar kaydı taşımaktadır.

Diğer taraftan ise, Abone’nin “Defter” ve “No” kayıtları muhtemelen eksiksiz ve tam olarak doldurulmuş ise de “Abone Adı ve Soyadı” sütunlarına yalnızca Abonenin adı “Fikret”  olarak yazılmış, soyadı ise hiç kaleme alınmamıştır. Yani, yazılması gereken iki isimden birinin ne adı, ne soyadı yazılmış yerine, “numara-no” kullanılmış,  diğer ismin ise yalnızca adı kullanılarak, soyadı bahis konusu edilmemiş. Üstelik ve belki de en büyük eksikliklerden biri de Abonenin adresi hiç telaffuz edilmemiştir. Kent kimliğinin, edinilen basit bir adresle başladığının henüz fark edilmediği yıllarmış demek ki!

Ancak şunu da ifade etmeliyiz ki;   30 No’lu Tahsildarın el yazısı son derece düzgün ve okunaklıdır. Demek ki o yılların tahsildarlarında aranan özelliklerden di.

Evet, zamanının kısacık bir vesikası, günümüzün pek de tarihi değeri olmayan bir efemerası ancak ve en fazla bu kadar okunabilir!

Yani bugün birçok şeyin esamesinin okunmadığı bir ortamda, bu efemerayı okumak her halde bir iştir.

Üstelik masamın üzerinde ödenmesini bekleyen Türksat İnternet Faturamın üzerindeki bunca yazının, yaklaşık 42 yıl sonra yani, 2051 yılında kim için neler ifade edebileceğini düşünerek, bu efemerayı okumak!

Arkadaşıma Not: Baktım bu kağıt çok şey diyor, çok……..

Comments


bottom of page