Okumuş olup unutmanıza, okumamış olup atlamanıza kızdırıyor.En çok da hiç hatırlanmamaya!
Bir yazıdan, bir şiirden bin değişik resimler yaptırıyor size. Bin değişik masallar, bin değişik sesler. Sanki uzaydan gelir gibi boğuk, sanki sizin sesiniz gibi. İçinizden.
Sabahattin Eyuboğlu’nun (1908 –13.1.1973) kızkardeşi Mualla Anhegger Eyuboğlu’na (13.3.1919-16.8.2009) Paris’ten yazdığı tarihsiz bir mektup var elimizde. Bir şiir var. Doyamayacağın, Bıkamayacağın. Unutamayacağın.
Bir bakmışsın Paris’desin. Bir bakmışsın bir köyde.İşte trenler içindesin. Şimdi de Hasanoğlan’da. Bir gül bahçesinde.Güller solmuş elimizde.
O
Paris, tarihsiz
Bacım nerdesin Ben seninle türkü söylerim, sen neylersin? Madem beraber sevmişiz dünyayı Almış başını nereye gidersin Dün yollarda aradım seni Dedim acep şimdi Melanur Nerelerde ne düşünür Oturduk bir kahveye beraber Bir tuhaf yeller esti başımdan Dört bir yanım kalabalık Ben sudan çıkmış bir balık Dünyanın hali gibi duman başım Bir de baktım kırk yaşıma girmişim Bir mahzunluk çöktü içime Sonra ışıklı yüzün geldi karşıma Geceler hatırladım, telli pullu Odalar pencereler yeşil boyalı Köyler hatırladım Mualla bacılı Tirenler, tıkabasa dert dolu Sonra bir garip kavak ağacı Suratsız beton duvarların ortasında Ben diyeyim Ferhat’ın ahı Sen de Karacaoğlan’ın Elif’i Derken Enstitülerden açmışız lafı Bacım inat ben inat Susabilirsen sus, yatabilirsen yat Hoş gör derim, hoş görmez Boş ver derim, boş vermez Sevdikçe kızar, kızdıkça sever Bir de doldu mu gözleri, ver Allahım ver… Şaka bir yana Az şeyler görmedik seninle Gördük nasıl olurmuş Ankara’da Ev kurması Gördük nasıl yermiş Hasanoğlan Nasıl belli değilmiş satan satılan Nasıl yeşerirmiş insan Ve nasıl biçilirmiş Şöyleydi böyleydi ama O kara, bu kara, bu az, şu azdı ama Beyazdı bacım, beyaz Hasanoğlan’da gece Diri diri yeller estikçe Bir güler yüz Bir çift anlayışlı göz Şevk doldururdu içimize Bir acayip tadı vardı dağların yıldızların Bir rahatlık inerdi akşamları Kırık dökük taşların Yarım yamalak işlerin üstüne Ama bakma böyle konuştuğuma Umutlarım yine umut Kadir kıymet bilinmezmiş bilinmesin Kara leke silinmezmiş, silinmesin Bizden memleketi sevmek Üst yanına boş vermek gerek Kolay mı köyün kaderini değiştirmek Olagelen yine oldu Bir gül açtı soldu Aslını ararsan dünya bozuldu Daha da aslını ararsan işin içinde iş var Geri geri gidiyor ki dünya uzun atlasın Sular bulandıkça bulandı, durulacak Kötülerden hesap sorulmadı, sorulacak Altın buzağı daha yorulmadı, yorulacak Bizde sınıf mınıf yok malum Hürriyet, müsavat, uhuvvet hepsi tamam Ama buralarda anlaşıldı ki gayrı Zenginle fakirin dünyaları ayrı Zenginin işi gücü hak yemek Fakirinse bütün derdi ekmek Zengin der: Sana insan hakları verdik, daha ne istersin Fakir der: Onlar senin olsun, ben kendi hakkımı isterim İlkin herkese ekmek, su, ilaç Ondan sonra sen ne dükkânı açarsan aç Geç anladık ama anladık ki nihayet Uğrunda senin değil, yine bizim öldüğümüz Hürriyet, adalet, müsavat Kuru laftan ibaret Hayrını görmedik senin düzenlediğin dünyanın Duvarlar ördün önümüze kalın kalın Biz çalışalım sen yat Biz dövüşelim, sen fink at Yeter gayrı nutuk, merhamet, sadaka, hediye Hakkımızı yeme de ne yersen ye Kimi zengin anlamış Hanya’yı, Konya’yı Bakmış ki bu fikir sararsa dünyayı Post, dost, ruh, beden Cümlesi gidecek elden Bir yandan askerleri besliyor, bir yandan papazları Evet, hürriyet dedik ama diyor Mala mülke dokunmamak şartiyle Müsavat dedik, dedik ama Paradan gayrı işlerde Uhuvvete gelince, uhuvvet Yani, hani, sankim, demek isterim Cümlemiz Allah’ın kulu, evet kulu, ama velakin Öyleleri de var ki nasıl kardeş dersin? Velhasılı Melanur Bu minval üzere konuşulmaktadır Bütün bunların en tuhafı Fukara dostu İsa’nın Zenginlerin elinde alet olması Kalktım penceremi açtım Yaz günleri geldi bacım Bir telaştır almış fukara serçeleri Beyaz bir bulut yaslanmış karşı dama Bahçede bir adam kötü kötü düşünüyor Ben içimi dökerken bacıma Sarmaşıklar uzanmış odama Bir de kahve olsa deyme keyfime Kahve dedim de aklıma geldi Geçen gün kahvede bir mimar bak ne dedi: Bazan utanıyorum mesleğimden Çok defa yaptığımız iş Rahat etmiyesileri rahat ettirmek Yapmak değil, belki yıkmak gerek Sağa dön para, sol dön para Büyük evler yaptık küçük adamlara
İşte dedim bizde çalışacak mimar O gün bugündür çirkin geliyor bana güzel saraylar En güzelinden dahi nefret Nihayet gösterişten ibaret Evsiz barksız insanlara inat
Deyip keselim gayrı Herkesi öp benden ayrı ayrı Ve mektup yaz Yaz ki çabuk geçsin Yaz Sonbaharda balkondayım seninle Hazır ol geceler gecesi konuşmağa
Abey