BAŞKACA BİR TONGUÇ;(*)
İsmail Hakkı TONGUÇ
Aslında bir siyaset ve ticaret adamı olmayan İsmail Hakkı Tonguç’un, Türkiye siyasi ve ekonomik hayatına katkıları, Türk Eğitim Sistemi üzerine geliştirdiği projeler ve yazdığı makale ve kitaplar ile gerçekleşmiştir. İfade edildiği gibi O, bir siyasi veya bir ticari yükümlülük ve kisve taşımadan bu alanın bir aktörü olmadan, Türk siyasi ve ekonomik hayatını da çok etkilemiş, hatta bir dönem yön verici olmuştur. Türk Eğitim Sistemi ve özellikle de İlk Öğretim Sistemi üzerinde kafa yorup, projelerini hayata geçirir iken, farkında olmadan da bu işlerin siyasi ve ticari önderliğini de yapmıştıtr.
Köy Enstitüleri Yasa Tasarısı TBMM’de görüşülürken, çok şiddetli bir muhalefetle karşılaşılması ve bunun akabinde yaklaşık 150 Miletvekilinin de oylamalara katılmaması Tonguç’un aslında ilk siyasi muharebesidir.
Keza, çeşitli defalar Meclis Kürsüsüdünde CHP içindeki muhalefetin, eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanına karşı olan eleştirileri, aslında Tonguç’u siyasi yönden yıpratmak istemenin karşılığıdır.
Bu saldırıları özellikle Hasan Ali Yücel’in görevden alınışı ve yerine Şemseddin Sirer’in Milli Eğitim Bakanı olarak atanmasıyla görmek daha mümkün olmuştur. Keza bu siyasi mülahazalara karşı karşıya kalmanın en büyük sonucu Tonguç’un görevden alınışı olmuştur. Ardından Köy Enstitülerine karşı başlatılan topyekun olumsuz propaganda ve kampanya İsmail Hakkı Tonguç’un hayatı boyunca hiç de özellikle uğraşmadığı bir alanda, siyaset alanında yenilgisiyle sonuçlanmıştır.
Tonguç, Köy Enstitülerine karşı menfi bakış açısını oluşturan insanlar tarafından işin başından beri bir numaralı muarızı görülmüş, eleştiriler hep onun adına yapılmıştır. Hatta söylenmelidir ki, yerinmek ve yok edilmek istenen Köy Enstitüleri değilmiş de Tonguç’ muş gibi bir algılanma sahibi olunması istenmiştir. Denilmek istenen şudur ki; “işin içinde Tonguç olmasa, biz Köy Enstitülerine karşı çıkacak da değilizdir.”
Belli bir dönem, Köy Enstitüleri karşıtlığının, Tonguç karşıtlığı şeklinde sürdürülmesi ve ifade edilmesi, aslında resmi ideolojiyi ve resmi otoriteyi doğrudan doğruya karşılarına almama adına gerçekleştirilen bir tavırdır.
Oysa, işin o kadar şahsi ve doğrudan “ bir bürokrat” ile ilgili olmadığı, muarızlarının ticari söylemleriyle de defalarca teyid olunmuştur. İsmail Hakkı Tonguç düşmanlığı ise, bürokrasi içinde her daim var olan mesleki kıskançlığın, muarızları tarafından siyasilere olup-olmadık söylem ve ilavelerle aktarılması, siyasetçilerin de bu söylemlere çeşitli sebeplerle itibar etmesinden kaynaklanmaktadır.
İkinci dünya savaşının yaşandığı yokluk ve kıtlık ortamında, Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük eğitim projesini hayata geçirmiş ve gelişimini sürdürmek üzeredir. Binlerce kilometrelik alan ( siyasi ve ticari söylemde; toprak) kamulaştırılarak, Köy Enstitülerine ayrılmış, binlerce alet edavat, binlerce öğrenci ve öğretmen bir çatının altına toplanmaya başlanmıştır. Düşünülecek olur ise, yaklaşık 19.000 öğrencinin ve yaklaşık 2500 öğretmenin ( eğitmen, öğretmen, usta, usta öğretici, ziraatçı) hazır bulunduğu , her şeyiyle baştan sona tüm imkanlara kavuşturulmuş olduğu yeni bir
(*) Tonguç: “Doğuş” , “ Büyük oğul” anlamlarıyla
Kurumu yaratmak, bugün için bile pek mümkün ve kolay değildir. Oysa Tonguç, o güç yılların ve güç koşulların altında bu imkanları yaratmanın pragmatik yolunu da bulmuş, ülke kaynaklarını harekete geçirmiştir.
Aslında bu hareket, tüm değerleri ve detayları hala günümüzde ortaya konmamış büyük bir ticari başarıdır da. Buna, Cumhuriyet’in o dönem içinde gerçekleştirmek istediği Toprak Reformu’nun getirdiği mali sorumluluğu ve Toprak Reformu’nu uygulayacak nesil için hazırlanan projeleri ve alt yapı yatırımlarını da eklemek gerekmektedir.
Ne varki, siyasi ve ticari büyüklüklükleri karşısında ortaya konulan bu Köy Enstitüleri yapılaşmasının ana savunucusu ve yaratıcısı aslında olması gerektiği gibi bir pedagogtur. Eğitimcidir. Üstelik o ana dek kimsenin takdir etmediği, ancak bugün tüm dünyanın hayranlığını kazanmış büyük bir eğitimcidir.
Tonguç, aslında bir eğitimci olduğu kadar, bugün pek telaffuz edilmeyen başka bir yönüyle çağımızın en büyük araştırmacılarından biridir. Anadolu coğrafyası üzerinde gezmediği toprak kalmamış bu yönüyle incelemelerini değerlendirip, çözümler üretmeyi becerebilmiş bir araştırmacıdır.Onun eğitimci kişiliği, elde ettiği bu verileri eğitim alanına yönlendirmeyi uygun görmüş, deyim yerindeyse elindeki-edindiği tohumları, “eğitim toprağı”na serpmiştir. İncelemeleri sonunda vardığı bu verileri eğer başka bir ihtisas alanına dökmeyi öngörebilse ve gerçekleştirebilseydi, muhakkak ki o topraklarda yeşillenecek, kıraç alanlar ağaçlara bürünecekti.
Örneğin, o veriler içinde ülkenin o yılara ait, sağlık veri ve istatistikleri de yer almakta, ülkenin hastanesiz, evin doktorsuz kalışına da çareler üretebilecek türden fikri temayülleri de bulunmaktaydı. Hatta zirai alanındaki öngörü ve tesbitleri ülkenin tarımsal zenginliğe gidecek yolları açabilecek fikirleri taşımakta ve şekillendirmekteydi.
Tonguç, ülkesi hakkında bu kadar geniş bilgi ve veriyi inceleyerek, adeta hepsini birden değerlendirmenin yolunu da seçmiş, Köycülüğün ve Köy Kalkınmasının aslında bir ülke kalkınması olduğu tesbitine ulaşmıştır.
Tonguç, eğitim ilgili uygulamalarda olduğu kadar köy konulu yayınlarda da ilgi çekmiş bir aydındır. “Tonguç’un eğitimle ilgili çevirileri ve öğretmenlere yönelik el bilgileri veren “ajanda türü yayınlar”(1) dışında 1938 yılında yayınladığı “Köyde Eğitim”, 1939 da yayınladığı “Canlandırılacak Köy” adlı yayınları bulunmaktadır.
Bu yayınlar, bir eğitim külliyatından çok ve daha önemli, Türkiye Köyleri’nin siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel panaromasını içermektedir. Tonguç Canlandırılacak Köy adlı kitabında Macaristan, Almanya ve Bulgaristan’a Kültür Bakanlığı tarafından geziye gönderildiğini anlatmaktadır. Tonguç kitaplarında bu ülkelerde yaptığı gezilerle ilgili olarak Köy Eğitimi ve İlk Öğretimle ilgili anılarını ve tesbitlerini yazmıştır. Söylemek gerekir ki, köylünün özelliğini tesbit ve tayin etme Tonguçun Canlandırılacak Köy’ü ile başlamıştır. Kitapta bu özellikler kadar, bu özelliklerden nasıl yararlanılması gerektiği ifade edilmektedir. Ki önem arzeden husus da zaten budur: Köyün özellikleri nasıl yararlanılır hale getirilecektir.?
1) İ.H.Tonguç’un “ ajanda türü yayınları” konusunda başka bir yazı hazırlanmıştır.
Evet, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri aranan çözüm budur aslında. Anadolu köylüsünün avantajları nasıl değerlendirilecek, dezavantajları ise nasıl yararlı hale döndürülecektir.
Düşünüldüğünde bu konuda, başta ekonomistler ve sosyal bilimciler olmak üzere tüm Cumhuriyet aydınlarının kafa yorduğu görülecektir. Böylelikle, Osmanlı İmparatorluğunun hiç yapmadığı bir işe soyunulmuştur. Osmanlının Cumhuriyete devrettiği miras içinde el atılmamış belki de en önemli konu, Anadolu Köylüsünün durumu, yaşadığı şartlar ve yaşamıdır. Köy ve köylü hakkında bir veri elde edilmemiş olması ve bunların halli konusunda da bir çalışmanın hiç yapılmamış olmasıdır.
Abartı sayılmaz ise, Anadolu Köylüsü üzerine, resmi yazı ve evrak dışında, periyodlu köy inzibat raporları dışında, folklorik,kültürel, sosyo-ekonomik ve halk eğitimi açısından en yetkin ve en kapsamlı araştırmalar, incelemeler ve söylemler İsmail Hakkı Tonguç tarafından dile getirilmiş, gerçekleştirilmiştir.
İncelendiğinde,Osmanlı döneminde Köy’ün tartışma konusu olmaya başlamasının, Batı dünya egemenliğinin aldığı biçimlere ve Batıdaki gelişmelere bağlı olarak, batılılaşan Osmanlı İmparatorluğu’nun siyaset kadrolarının arasında başladığı görülecektir. Bu tartışmalarda da ele alınıp değerlendirilen ilk kaynaklar Batılı yazarların kaynakları olmuştur. Batılı yazarların Osmanlı Toplumu ile ilgili gözlem ve değerlendirmelerinden çıkılarak köyün sorunları bulunduğu ve bu, köy sorunlarının çözülmesi gerektiği öne sürülmüştür.
Bu dönemde özellikle muhalif aydınların köy temalı sınırlı düzeydeki yazıları vardır. Ancak daha çok roman, hikaye ya da gazete haberciliği türü içindeki bu ilk örnekler ne yazık ki etkili olamamıştır.Etkili olamadığı gibi herhangi bir yankı da yaratamamıştır. Aydınlarının bile uzun süre ilgisiz ve alakasız kaldığı bir konuda okuyucu sayısı zaten az olan bir toplumdan fazlaca bir reaksiyon beklemekte ne mümkün, ne de realistcedir.
Cumhuriyet döneminin köy ve köycülük ile ilgili ilk yayınlarının da daha çok bir ilmi araştırma ve kitap olarak değil de, süreli yayınlar , dergiler aracılığıyla başladığını görmekteyiz. Muhtelif isimler, dernekler ve daha çok da kamu kuruluşları tarafından yayınlanan dergilerin başlangıç tarihini de 1924 yılına kadar götürmek gerekmektedir.
Ancak bu yıldan sonra yayın hayatına başlayan söz konusu dergilerde de daha çok propangandist ve ideoljik yazılar görmek mümkün olabilmektedir. İstisnai yazılar ise, Fuat Köprülü, Mehmet Emin ve Hamdullah Suphi gibi aydınlardan gelmekte bu cenah ise daha çok yalnızca “folklorik” çalışmalara yönelmektedir.
Köy sorununa ağırlıklı olarak yer verme ve sorunları ortaya koyma dönemi ancak 1930 sonrası yayınlar ile mümkün olabilmiştir.Ancak bu dönmedeki yayınlarda da daha çok devletin resmi ideolojisi altında bir köy perspektifi yakalanmaya özen gösterilmiş, ağırlıklı olarak “ Türk ve Türk Kültürü” odaklı yazılar ile köye yeni bir şekil ve ruh verilmeye çalışılmıştır. Ancak, görülememiştir ki “ köyün kendi ruhu” vardır, ve bu ruh anlaşılmadan ve analizi bitirilmeden ,yeni bir ruh yaratılamayacaktır
.Bu dergiler içinde Kadro Dergisi, diğerlerinden farklı bir bakış açısıyla, öbür yayınlarda görülen temelsiz edebiyattan daha uzak bir tavırla, köy konusuna belli bir bakış açısından bakarak, konunun değişik yanlarını özenle vurgulamaya çalışmıştır. Hemen her sayısında da köy,tarımsal örgütlenmeler ve zirai konularda da yazılara yer vererek sistematik bir yayıncılık örneği göstermiştir.
Köy temalı dergi yayınları 1924 de başlamışken, köy konulu kitap yayınlarının 1929 yılından itibaren başlaması, başka bir ilginç konu oluşturmaktadır. Zaten, harf devrimi öncesinde de köy temalarını ele alan kitaptan bahsetmek mümkün değildir. Adeta, köy teması, Latin harflariyle başlamıştır.İnce bir espri olarak, Osmanlıca “köy” yazısının , aynı zamanda “koy, kuy, kıy” gibi küçültücü, benzer kelimelerin de Farsçada aşağılayıcı anlamlarını da ifade edişi örneğiyle, köy asıl kimliğine Latin harflerinin üste atılan “noktalarıyla” kavuşmuş gibidir.
Bu konudaki ilk kitaplar, teknik nitelikli kitaplardır. Bunlar da daha çok ihracat maddesi tarım ürünleriyle ilgili istatistik ağırlıklı yayınlardır.
1931 Yılında toplanan 1. Ziraat Kongresi’nin muhtelif yayınlara zemin hazırladığı söylenebilir. Ancak bu dönemdeki asıl yayıncılığı Halk Evleri ve Ziraat Bankası yapmıştır ki, bu da resmi ideoloji içinde yapılan yayınlar ve bilgilendirme türündeki açıklamalardan öteye geçmemiştir.
Bunların dışında topluma yönelik olarak adı anılabilecek ilk yayın Şevket Süreyya’nın “ Cihan İktisadiyatında Türkiye” adlı yayındır. Ardından Eugen von Philippovic ile Alaeddin Şenel ortaklığında yayınlanan “ Ziraatte Toprak Siyaseti” adlı kitap gelmektedir. Şevket Süreyya’nın yayınladığı “ İktisat Mücadelesinde Köy Muallimi” kitabı ile Yüksek Ticaret Mektebi hocalarından M.Ete’nin yayınladığı “ Balkan İktisiyadı” adlı kitapları, köy iktisiyadını ortaya koymaya başlamıştır. Peşinden 1934 yılında İ.Hüsrev Tökin’in yayınladığı “ Türkiyede Köy iktisayadı” adlı kitap gelir ki, bu vurgu köyün ve köylünün bu ülke için ne kadar büyük bir ekonomik değer taşıdığının da kanıtı gibidir.
Yabancı uzmanların inceleme ve raporları ise 1935 yılından sonra önem kazanmaya başlar. Bir yıl sonra da bunlara Amerikalı mütehassısların çalışmaları eklenir. Bu yıllarda CHP ve Halk Evleri yayınları da hem nitelik hem de nicelik olarak köy ve köycülük sorunlarını incelemeyi arttırmış bulunmaktadır.
1938 yılı ise Birinci Ziraat ve Köy Kalkınması Kongresinin toplandığı yıl olup, kongre adına çok sayıda teknik yayının yayımlandığı görülecektir. Bu yayınların sayısı bazı dokümanlarda 34 olarak ifade edilmektedir ki, nereden bakılırsa bakılsın bu sayı, bir kongre için hazırlanabilecek üst sınırı teşkil etmektedir.
1938 ve 1939 yılları diğer yayınlara paralel olarak köylünün üretim gücünün, geçim durumunun tesbitine yönelik yayınlara imkan tanımıştır ki bunlardan ilk dördü;
Birinci Köy ve Ziraaat Kalkınma Kongresi yayınları içinde yer alan, Ziraat Vekaletince yayınlanan:
Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış.
Yine, Birinci Köy ve Ziraaat Kalkınma Kongresi yayınları içinde yer alan ve Ziraat Vekaletince yayınlanan:
İthalat ve İhracatın Çiftçiler Üzerindeki Tesirleri,
Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün yayınladığı;
ve
Kızılçullu Köy Öğretmen Okulu’nun yayınladığı;
Osmanlı ve Cumhuriyet Devrinde Türk Köyü ve Türk Köylüsü adlı kitaplardır.
Bu kitaplar, konu üstünde önemli değerlendirme ve sonuçlar ortaya koyan imzasız fakat resmi kurum ve kuruluş yayınlarıdır. Üstelik bu yayınlardan birinin Kızılçullu Köy Öğretmen Okulu yayını oluşu son derece anlamlı ve manidardır.
Bu yıllar artık devletin de Köy ve Köylüye dönük projelerini hayata geçirmeye çalıştığı yıllardır. Birinci Köy ve Ziraaat Kalkınma Kongresinin zamanlaması ve ülke ekonomisine ve gelişimine katkısı ortadır. Çeşitli projeler yapılandırılmaya başlanmıştır. Ki, ardından İsmail Hakkı Tonguç’un başta ifade ettiğimiz çalışmaları peşisıra gelmekte, köy ve köylünün ana sorunlarının giderilmesi, halli,köyün canlandırılması çalışmaları hız kazanmaktadır.
İsmail Hakkı Tonguç, yalnızca ve sadece bir pedagog olmadığını, pedagoji alanındaki bilgi ve görgüsünün aynı zamanda bir ülkenin talihini de değiştirebilecek ufuklar taşıdığını bilen ve anlayan bir aydındı. Ülke sorununun bir köy sorunu olduğunu, yüzyılardır ihmal edilen köyün ayağa kaldırılması gerektiğini söyleyen ve bunu hayata geçirmeye çalışan bir bir aydındı.
Zamanın şartlarını fevkalade iyi bilen ve bu gücü harekete geçirme istidatı bulunan Tonguç,u yalnızca bir pedagog olarak anmak, o’nu eksik ve yanlış anmak olur. Şöyle düşünmek pekala yazımızın son cümleleri ve özeti olabilecektir.
Yüzyılımızın gelmiş geçmiş bütün pedagogları, yetişen nesilleri için bir terbiye ve okul biçimi öngörmüş ve bunun hayata geçirilmesini sağlamış ya da yollarını a%
Comments