Yıkıntılarına karıştı Ankara’nın yağmuru. Simsiyah yağdı bütün gece. Ertesi sabah da kocaman kocaman dolu düştü üzerine. Üşüdü Atakule. Islak, perişan ve mağdur. İçine, içlerine kadar işledi, yağmurun Ankara soğuğu. Derinlere kadar.
Bir su aktı, bir yağmur aktı görmeliydiniz. Ağladı. Atakule ağladı. Gözyaşlarına karıştı, yılların tozu, toprağı. Nasıl bir yağmur, nasıl bir dolu, bu mevsiminde Ankaranın.Görülmüş değil, duyulmuş değil.
Bütün gece ağladı Atakule. İçin için. Yalnız, dimdik ve başı göğlerde.
Çocukların oyun salonlarına birikti sular. En alt kattaki, çocukların yerine. Köşede, berede kalmış bir kaç plastik oyun jetonu suların üzerinde. Bir kaç kese kağıdı tavukçunun. Bir kaç dondurma kabı. Bir kitap, sürükleniyor sularında. Sayfaları açık ve yırtık. İşte ucu kopmuş bir Milli Piyango Bileti, yıl 2000. Yüzüyor. Akıyor, karanlık sularında.
Atakule ağlıyor.
Çocuk sesleri yok bu yalnızlıkta. Ve haykırılan çocuk adları da. Burcular, Sefalar yok.
Müzik yok.
Karanlık Atakule. Parıltısı yok. Işıklar gömülmüş yıkıntılara.
Gelinler, damatlar yok. Şekerler, tadlar yok.
Eski günler yok Atakulede.
Eski tadlar yok. Eski hayat yok.
Hergün biraz daha küçülüyor , her gün biraz daha bükülüyor. Adım adım ve yorgun.
Her gün biraz daha ağlıyor.
Atakule ağlıyor.
Korkuyor Atakule. Taşlarına ağlıyor. Briketlerine, camlarına. Yürüyen merdivenlerine, ağlıyor.
Ses yok.
Bugün var, yarın yok.
Atakule ağlıyor.
Comments