Nereden bulaştık bu kitap toplam işine bilmiyorum. Aslında bir sevda, tutku gibiydi ilk başta her şey. Kitap sevgisi, bir kütüphane oluşturma sevdası. Onun uğruna gecemiz-gündüzümüze, işimiz- gücümüze karıştı. Sevda büyüdü, kontrolden çıktı, hastalığa dönüştü.
İlkin yalnızca Türk Eğitim Tarihi ile ilgili bir şeyler toplama gayreti , serpildikçe serpildi. Tarih oldu, Osmanlıca oldu, Türk yazarları oldu, Tıp Tarihi oldu. Yetmedi ihsahiyat bulaştı ucundan, bucağından. Sonra biraz Osmanlıca haritalar. Azıcık da efemera, fotoğraf.
Şimdi de yüzlerce arkeoloji kitapları katıldı bünyemize. Yeni pırıl pırıl. Eski çil gibi. Yüzlerce arkeoloji denemeleri, Anadolu Arkeolojisi.
Her adımda sorumluluğumuz bir kat daha artarken, neler bilmediğimiz gün gibi ortaya çıkıyor. Her kitap yeni bir ufuk, yeni bir kapı açıyor. Ne kadar zor bir şey Allahım!
Nasıl çalışmış birileri, biz ayak ayak üstüne atıp uzanırken. Yaz demeden , kış demeden nasıl çalışmışlar!
Sümer olmuş burası, Hitit, Eti olmuş. Efes büyümüş birden dünya olmuş. Nerede Sart ve Niope?
Bir evden, bir dosttan çıkıp gelen bunca kitap nasıl büyümüş kollarımızda. Sayfalar nasıl yürümüş üzerimize. Kim okuyacak bunları? Kimler alıp saracak kollarına.
Bir sahaf dükkanının bilinmezlikleri, eski bir medeniyetin topraktan arınması gibi değil mi adeta? Hani aranıp, dolaşırken bir parça buluvermek değil mi?
Arkeoloji Kitapları, yaz sıcağında nemli bir toprağa sarılmak gibi. üstüne ince bir tül perde serip, güneşten saklanmak adeta!
Neredesin Yazılıkaya? Afrodisias?
Comments