Gariptir, bundan 23 yıl önce, Türkiye’nin ikinci , Ankara’nın ise ilk AVM’si olarak hayata başlayıp, bu kısa süre sonunda da ortadan çekilivermek. Yok olmak!
Oysa dönemin siyasal ve ekonomik hayatının damgası gibiydi bir zaman Atakule Alış Veriş Merkezi. Türkiye’yi yönetenlerin sosyal ve kültürel popülerizmlerini simgeliyor, yeni “kuleler” inşa edilirken, bir kaç yıl sonralarının “tower”lerine yol açılıyordu. Ankara, İstanbul’a özendiriliyor, İstanbul ile yarıştırılıyordu.
Ne var ki, sosyal ve kültürel popülerizmin Ankara menşei, yeterince tetkik edilmemiş, Ankara’nın mayası ve özü yeterince değerlendirilmemişti.
Temeli 1987 yılında zamanın Başbakanı Özal tarafından atılıp, açılışı da 13 Ekim 1989 tarihinde, yine zamanın Cumhurbaşkanı Özal tarafından yapılan Atakule Alış Veriş Merkezi, bu günlerde garipliğini sürdürmeye devam ediyor.
Oysa gerek temel atma ve gerekse de açılış günlerinin coşkusu ve ritmi , anlatılır ve yeniden izlenir türden değildir. O dönemin şaşaalı temel atma ve açılış törenlerine tanık olanlar bilirler ki, “ hep en büyük ve hep en sesli ” törenlerine iştirak edilmiş, renkli ve süslü balonlar ile hülyalarımız dik ve ayakta tutulmuştur.
Hele ki, Atakule Alış Veriş Merkezi’nin hizmete açılış gününün, 13 Ekim gibi Ankara için müstesna bir anlam ifade ettiği tarihte oluşu, her türlü çılgınlığı hoş görmeye de fırsat yaratmış olmalıdır. Mustafa Kemal’in, Ankarayı Cumhuriyetin Başkenti yaptığı yılın 66 yıl sonrası, O’ nun Çankaya Köşküne geçtiği veya Köşkünden çıkıp yürüdüğü günlerde şahit olduğu kıraç ve tozlu Ankara sokaklarına bu kez pırıltı ve ışıltı dağıtılmıştır. Ankara, karanlık “kale” si terk edilerek, ışıltılı “kulelere” teslim edilmiştir.
Plan ve projesi Mimar Ragıp Buluç tarafından hazırlanan, Kutlutaş İnşaat Firması i tarafından inşaa edilen ve de Atrium Çarşı ve Kule olmak üzere iki ana bölümden oluşan Atakule Alışveriş Merkezi, Ankara’nın Çankaya İlçesi’nde, Cinnah Caddesi ile Çankaya Caddesi’nin kesiştiği noktada, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Başbakanlık Konutu’nun hemen yanındadır.
Yakın çevresinde büyükelçilik binaları, kuzey yönünde hemen önünde Ankara’nın ilk parklarından Botanik Bahçesi’nin yer aldığı bu muhteşem alanın, “ kule”siz olmasına o yılların zihniyetinde zaten pek de müsaade edilemez, başka ellere bırakılamazdı.
Ülkemizde ilk kez bir ticari alış veriş merkezinin isminin seçiminde bile populist niyet ve kaygılar yer almış, yapılan “ halk anketleri ” sonucunda adına “Atakule” olarak karar verilmiştir. Keza; sanki hiç başka simgesi de yokmuş gibi Ankara kentinin simgesi kabul edilen 125 metrelik kulesi, şehir manzarasına hâkim seyir terası, hemen altında bulunan cafe-bar katı, döner platformlu restoran katı ve kubbe altında kokteyl salonu ile belli bir süre imaj pazarlamasına tabi tutulmuştur.
Bu imaj pazarlamasını aşağıdaki alıntıda tüm çıplaklığıyla görmek mümkündür:
“Zamanın en muhteşem alışveriş merkeziydi. Hala hatırlarım o zamanın çocukları gibi ben de dreamland‘le yatar dreamland’le kalkar; o çekiç benzeri abuk şeyi, türünü hatırlamadığım hayvanların kafasına vurduğumun rüyalarını görürdüm gittiğimin gecesinde. Bir de hangileriydi yine hatırlamadığım restoraların Ankara’daki ilk şubeleri buradaydı. Akın akın insanlar gelirdi. Müşteri yoğunluğu bakımından şimdi Ankamall neyse o zamanlar Atakule de oydu. Ama gidildiğinde hissedilen heyecan, şaşkınlık yada çocukluğun getirisi hayaller sadece Atakule’ye özgüydü. O kadar büyüğü yoktu çünkü.
Çocukluğumdan sonra, en son 4-5 sene önce gitmek zorunda olduğum için gittim. Turistlere Ankara’yı gezdirirken “hadi şurayı da görsün”den başka bir sebeple gidilmiyor artık. Gördüğümde, seneler sonra ilkokulumu görüp de “bu okul bu kadar küçük değildi” deyip hüzünlendiğim zamanki gibi hissettim. Hala açık dükkan kalmış olmasına şaşırdım. Nitekim 1-2-3-5 diye sayılacak kadar az bir insan nüfusu vardı içeride. Çankaya’nın göbeğinde de olsa ulaşım ve otopark sorunu yüzünden biten bir yer Atakule. Artık hiçbir albenisi kalmamış, taban yapmış. İçindeki mağazalar popülerliğini yitirdikçe yeni açılan başka mekanlara taşınmış vesaire. Burası bürokrasiye takılmış kalmış haliyle. Hala ankara’nın simgesi olarak gören varsa geçmişe özleminden falandır, başka bir şeyden değildir diye düşünüyorum.” “
O bürokrasi, bir banka olarak karşımıza çıkmış, mal varlığı olan Atakule Alış Veriş Merkezini, bir yatırımcıya satarak çaresizliğini ve önceliğinin Ankara olmadığını tescillemiştir.
Şimdiki süreç, kültürel ve sosyal popülerizmin yerine başka isimler, renkler ve ideolojiler katmış olduğundan, bu çaresizliğin ve önceliksizliğin Ankara’ya nasıl bir bedel ödeteceği tahmin olunamamaktadır.
Piyasa şartları içinde “çok ucuz” el değişitirdiği söylenen ve artık her halükarda Ankara’nın simgesi olmaktan da kurtulacak olan “kule”, yeni yapılanmalara yol açarken bereberinde o bilindik ticari söylemleri de peşinden sürüklemektedir:
“Atakule’nin alışveriş merkezi olarak yeniden hayata döndürülmesi bu saatten sonra imkanlı gözükmüyor. Park sorunu, trafik akışı gibi problemler Atakulenin destinasyon olmasını zorlaştırıyor. İstanbul City’s örneğinde de görüldüğü gibi ulaşım sorunlu şehir merkezi modelinin başarılı olması çok zor. Bu kadar merkezi noktada bulunması sebebiyle Atakule için en iyi çözüm aslında ofis binası olmasıdır. Açık plan ofislerin bulunduğu, dış cephede değişiklik yapmadan getirilebilecek bu çözüm, Ankara’daki merkezi lokasyonu sayesinde talep alabilecektir. Tabi bunu için de belli bir emek sarfedilmesi gerekir. Ya da bir otel grubuna devredilerek otel yapılması için satılabilir ya da bir ortaklık kurulabilir”
Ankara’da Atakule gariplikleri bitmemektedir aslında, ancak duyulan yeni söylem, sorunu biraz daha şekillendirmektedir. Atakule Alış Veriş Merkezi’nin yeni sahibi olan Ticari İşletmenin açıklaması akılları karıştırmaktadır:
“ Mülkiyeti Şirketimize ait olan Cinnah Cad. No: 1 Çankaya/ANKARA adresinde bulunan Atakule Alışveriş Merkezi’nin, inşaat tarihinin eski olduğu göz önünde bulundurularak, zaman içerisinde değişikliğe uğrayan deprem yönetmeliği başta olmak üzere ilgili yasal mevzuata ve günümüz modern alışveriş merkezi standartlarının uygunluğuna cevap veremez olması dikkate alınarak, kule hariç alışveriş merkezi bölümünün tümüyle yıkılarak, yerine güncel mevzuata uygun ve günümüz perakende gereksinimlerini karşılayan modern bir alışveriş merkezi yapılmasına, Şirketimizin 2012 yılı bütçesinden bu amaca yönelik pay ayrılmasına ve bu konuda evvelce alınmış olan teknik ve danışmanlık hizmetlerinin devam ettirilmesine, gerek görüldüğünde ilave teknik ve danışmanlık hizmetlerinin alınmasına, taşınmazda kiracı olarak bulunan gerçek ve tüzel kişilere kira sözleşmelerinin yenilenmeyeceğinin bildirilmesine, tahliye ile ilgili yasal sürecin başlatılmasına, oybirliği ile karar verilmiştir.”
Bu açıklamadan korkulması gereken 23 yıl önce inşa edilen bir binanın, “inşaat tarihinin eski olduğu göz önünde bulundurularak, zaman içerisinde değişikliğe uğrayan deprem yönetmeliği başta olmak üzere ilgili yasal mevzuata ve günümüz modern alışveriş merkezi standartlarının uygunluğuna cevap veremez olması” mıdır? Yoksa binlerce daha da eski tarihli olan binaların sahiplerinin kayıtsızlığı mıdır? İlgisizliği midir? Can değeri bilmezliği midir?
Ya da değişikliğe uğrayan deprem yönetmeliğinde, kıstasa dahil olan husus, 125 metre yüksekliğindeki kulenin kendisi değil de; topu topu 8 katlık ticari hacmin olması mıdır?
Ne yazık ki, marka kentler, açılacak AVM’ler, yükselecek rezidanslar, çoğalacak plazalar, arşa erecek towerler ile gerçekleşmemektedir.
Marka kentler, yaşadıkları kentlerinin hiç bir zaman “marka kent” olup olmadığını tartışmamış ve bu ikilemi sorgulamamış o insanların hayatlarını ancak günümüze tasvir edebilmekle sağlanabilmektedir.
Atakule, kent müzesi olamaz mı?
Comments