Meşrutiyetin ikinci kez ilan edildiği 10 Temmuz günü, 1909 yılından itibaren ulusal bayram olarak kutlanmaya başlamıştır. 10 Temmuz Milli Bayramı olarak adlandırılan bu bayramla, meşrutiyetin niteliği ve önemi ile ilanında rol oynayanların halkın zihninde yer etmesi amaçlanmıştır. Bayram kutlamalarının, bir Osmanlılık bilinci yaratılması ve farklı unsurların bir Osmanlı kimliği altında birleştirilmesine katkı sağlayacağı da düşünülmüştür. Bayram dolayısıyla gazetelerde yazılan yazılarda, meşrutiyeti ilan edenler tarafından kaleme alınan beyannamelerde, meşrutiyetin kazanımları ve bunların Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne borçlu olunduğu ifade edilmiş ve Osmanlılar arasındaki birliğin önemi vurgulanmıştır. Dönemin şahsiyetlerinin ve yazarlarının bu sözleri ve açıklamaları, 10 Temmuz Bayramı’nın klişeleşmiş sözleri arasında yer almıştır. Bu yönüyle halk indinde fazlasıyla yer ve itibar bulmuştur. Meşrutiyet’in ilanının bayram olarak kutlanmasına, içerdiği “ hürriyet, adalet, müsavat(eşitlik) ve uhuvvet(kardeşlik)” ilkeleri yüzünden Cumhuriyet Döneminde de devam olunmuştur. Bayram olarak kutlanmasına son verildiği 1935 yılına değin, konuyla ilgili sohbetlerin ve anlatımların da kaynaklığını, dönemin o şahsiyetlerinin ve edebiyatçılarının yazıları teşkil etmiştir.
Dönemin gazetelerinde Meşrutiyet’in ilanı ve bayram olarak kutlanmaya başlanmasıyla ilgili yapılan bu açıklamalardan bazıları şöyledir:
Abdül Hamid-i Sani: 1877’de rizay-i şahanemle( çok şahane rızamla) meşrutiyet’i iade eden ben idim. Ben milletin pederiyim. Bu gün de millette bu ilerleme feyzini (ışığını) gördüğümden meşrutiyeti tekrar ilana muvafakat ettim( izin verdim).
Mehmet Reşat: Mübeccel şeraitimize (yüce şartlarımıza) ve asri(zamana uygun) ihtiyaçlarımıza muvafık(uygun) olan meşrutiyeti tebcil ederim(kutlarım).
Sait Paşa: 1877’de ilana tevessül(niyetlenilen) olunan meşrutiyete devam edilseydi, 1908 yılındaki vak’alar (olaylar)olmadan millet hürriyet yolunda ilerlemelere mail(istekli) olurdu. Meşrutiyet usulünden gayri iyi bir idare tarzı aramak bu asırda gayri münasiptir(uygun değilidir).
Sait Halim Paşa: Şeriat-i garray-ı islamiye(İslamiyet’in güzel hukuku) meşveret(danışılma) üzerine kurulmuştur. Bu sebeple meşveret usulü bizim için me’mur bihtir(emrolunmuştur).
Kamil Paşa: Mutedil(uyumlu) bir Meşrutiyet, başına buyruk bir mutlakıyet(kayıtsız şartsız hükümdarlık) idaresine her cihetten faiktir(üstündür).
Talat Paşa: Senelerden beri uğrunda çalıştığımız meşrutiyeti, leülhamd (hamdolsun ki)bugün idrak ediyoruz. Artık istibdat(baskıcı idare) yıkıldı. Bugünden itibaren halk haklarına sahip olmuştur.
Enver Paşa: Meşrutiyeti geri alan milletin azim ve imanıdır. Ayni azim ve iman bu Meşrutiyetin muhafazasında en büyük amil olacaktır. Bu azim ve iman daima Ordu şeklinde münceli(ortaya çıkar) olur.
Cemal Paşa: Bütün dünya, meşrutiyet ilan ettikten sonra bizim geri kalmamız layık mı idi?
Ahmet Rıza: On Temmuz günü Paris’te bulunuyordum. On sekiz yıl mücadeleden sonra idrak ettiğim en mesut günüm, o gündü. Telgraflar bu hayırlı vak’ayı(olayı) bildirince, ahar-ı ümmetin(çaba harcayan toplumun) elli yıllık mücadelesi zaferle taçlandı dedim.
Mustafa Kemal: Milletin her ferdi, Meşrutiyet’in manasını anlayıncaya kadar hürriyet idaresinin manası yoktur.
Süleyman Nazif: 10 Temmuz, ne olursa olsun bir inkılâbın(devrimin) başlangıcıdır. İyi başladı ise de şimdiye kadar iyi devam edemedi. Ümit ederiz ki iyi biter ve inşallah iyi biter.
Hüseyin Cahit: Meşrutiyet bütün gençlik hülyalarımı teshir eden(teslim alan) bir mukaddes gaye idi. Fakat onu hiçbir zaman bugünkü kadar sevdiğimi hatırlamıyorum. Çünkü muntazam ve daimi hücumlarla onu sarsmağa bu son zamanlardaki kadar hiçbir vakit gayret sarfetmediler. Şahsi ve hatta hayali bir takım fenalıklardan dolayı meşrutiyeti muaheze(eleştiri) etmeyi, Meşrutiyeti yıkmak için en iyi bir çare görüyorlar. Memleketlerini sevenler, gözlerinizi açınız.
Reşat Nuri: 1908 Yılının 10 Temmuzu, ömrümün en güzel günü olarak hatırlarım. Hürriyet, adalet, müsavat ve uhuvveti mutlak olarak yalnız o gün gördüm.
İbrahim Necmi: 10 Temmuz! Şimdi bu tarih, bana pek uzaklarda görülmüş, heyecanlı, fakat ince hatları silinmiş bir rüya gibi geliyor. O günün, genç ve heyecanlanmağa hazır benliğimde uyandırdığı ateşli ve temiz duygular kadar, hiçbir şey ruhumun derinliklerini sarmış değildir. Ne yazık ki, o hatıranın başlangıç olduğu fikir silsilesinde o kadar hüsranlı ve hasretli birçok elemler birbirini takip ediyor.
Yakup Kadri: Ben bugünü vait(söz) ve tebşir(müjde) ettiği iyiliklerin hiçbiri vuku bulmadığı halde, yine tarihimizin hayırlı günlerinden biri olarak telakki(değerlendirme) ediyorum. Ve hiç değilse hatıramızda bıraktığı tatlı anı hürmetine ve onu her yıl kutlamayı muvafık buluyorum.
Lütfi Fikri: Meşrutiyet devrinden sonra felaketlerimize bakarak, meşrutiyet aleyhinde kanaatler taşımak hafiflik ve hadisleri idare eden tarihi kanunları lüzumu kadar bilmemek olur. Meşrutiyet devresinde gördüğümüz felaketlerimizin büyük bir kısmı mutlakıyet devrinin sorumlu omuzlarına yüklenecek şeylerdir. Bunlar mutlakıyet devrinde hazırlanmış ve fakat Meşrutiyet devrinde meydana çıkmış şeylerdir. Kaldı ki ihtilal, her milletin geçirmesi icap eden bir hastalıktır. Yani tekemmül, olgunlaşma, gelişme hastalığıdır. Bir Millet ondan geçmeyince ileri gidemez amma, vücudun dayanamayıp bu hastalıktan öldüğü de olabilir. Dayanabilen, kurtulabilen milletler bahtiyardır. İnşallah biz de onlardan oluruz.
Falih Rıfkı: Mütarekeden beri 10 Temmuz, ancak resmi bir tatil günü halkın kayıtsızlığı içinde geçiyor. Bunun sebebi on dört seneden beri 10 Temmuzun milli bir bayram günü değil, bir fırkanın “yevm-i mahsusu”(özel günü) gibi telakki edilişidir. Bu anlayışa nihayet vermek lazımdır. 10 Temmuz, bilhassa mütarekeden sonra, istiklaline suikast edilen bir milletin bütün cihana karşı bir nümayişi(gösterişi) olmalı idi.
Hüseyin Şükrü Baban: Bizim 10 Temmuz inkılâbımız, bir şahsiyetin zulüm ve istibdatına karşı ordu ile münevver(aydın) zümreyi teşkil eden memurların bakımsızlıktan hâsıl olan tuğyanıdır(coşkusudur). Bu gün en ziyade ilim ve irfana muhtacız. Bütün bir husumet cihanına galebe edebilmek (galip gelebilmek) için behemehâl onların silahlarıyla, malumatlarıyla mücehhez(donanmamız) olmamız lazımdır. Maarifimizde ciddi inkılâp; hakiki refah ve salahımızın(kurtuluş) başlangıcı olacaktır.
Ali Fahri: 10 Temmuz 1908… bu tarih, hayatımı taştan taşa vuran mel’un istibdadı ezdiği için, ruhumda büyük bir bayramın güneşiyle parlayan mukaddes bir gündür. O günden bugüne kadar geçirilen inkılâplar, hadiseler ne olursa olsun; 10 Temmuz, ruhumdaki kutsiyetini, ebediyen muhafaza edecek ve gelecek senelerde, feyizli(bereketli, ışıklı) Türklüğün saadetlerine yine bu tarih, bir mübarek Fatiha olacaktır. Yaşasın Türklük!
Ne acıdır! 10 Temmuz Milli Bayramını hiç mi hiç yaşamamış bir neslin, bugün o bayramın ruhuna hala hasret kalması anlatılır gibi değil! Kelimelerin anlamını değil, söylemini değiştirmek yalnızca: Özgürlük, adalet, eşitlik ve kardeşlik!
Comments