Ne yazık ki, kahramanlarımızı hatırlamıyor, onları anamıyoruz. Oysa öyle çok ki hatırlanması, anılması gereken insanlarımız. Öyle çok ki, anıtları, heykelleri dikilmesi, hatıratları hikâyeleri, kuşaktan kuşağa anlatılması gereken kahramanlarımız. İsimleri okullara, üniversitelere, bilim yuvalarına, milli kuruluşlara verilmesi gereken değerlerimiz!
İşte onlardan yalnızca biridir; Rifat Börekçi ismi. Milli Mücadelenin içinde ilk günden beri bulunmuş Ankaralı ilk isimdir.
Biz de, elimize 6 Mart 1941 Tarihli ULUS Gazetesi geçince hatırlayabildik kendisini ne yazık ki! Gazetenin ilk sayfasında yer alan haberde “Çok acı bir kayıp: Diyanet İşleri Reisi B. Rifat Börekçi Dün Vefat etti” ifadeleri yer alıyordu. Ve devam ediyordu:
“Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi, dün akşam saat 19.10 da bir hastalık neticesi olarak vefat etmiştir. Reisicumhur İsmet İnönü merhumun vefatını öğrenince başyaverleri Celal Üner’i göndererek ailesine taziyetlerini bildirmişlerdir.
Merhum, geçen 25 Aralık ayından beri üre ve karaciğer tümörü hastalıklarından muztariben yatmakta idi. Evvela salah(düzelme) verici bir seyir takip eden hastalık, yirmibeş gün evel birdenbire vehamet kesbetmiş ve kendisine gerek Ankara Numune Hastanesi başhekimi ve doktorlarınca ve gerekse İstanbul’dan Yüksek Sıhhat Şurası İçtimalarına(toplantı) iştirak etmek üzere gelmiş bulunan, Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof.Dr. Akil Muhtar Özden ve Prof. Dr. General Tevfik Sağlam taraflarından, yapılan tedaviye rağmen salah ve afiyet temin edilememiştir.
(…) Merhumun cenazesi yarınki Cuma günü Cuma namazını müteakip Hacı Bayram Camiinden kaldırılacaktır.
Rifat Börekçi’nin hayatı: Merhum B. Rifat Börekçi 1861 senesinde Ankara’da doğmuştur. Babası Ankara ulemasından Ali Kazım Efendi, annesi de Habibe Hanımdır.
Rifat Börekçi, Ankara’da iptidai ve rüşti tahsilini bitirdikten sonra İstanbul’da Beyazıt Camiinde merhum İstanbullu Atıf Beyden yüksek ilimleri tahsil edip icazetname almış, imtihandan sonra uhdesine tevcih edilen Ankara’nın Fevziye Medresesinde iki defa müteaddit(sürekli artan) talebelere icazet vermiştir.
Merhumun memuriyetleri: B. Rifat Börekçi, 10 Eylül 1896 dan 25 Ekim 1907 tarihine kadar Ankara’da İstinaf Mahkemesi Azalığında, 25 Ekim 1907 den 22 Aralık 1920 Tarihine kadar Ankara Müftülüğünde, 23 Aralık 1920 den 30 Mart 1922 a kadar mülga Şeriye Vekâleti(Adalet Bakanlığı) Heyeti İtfaiye azalığında bulunmuştur. Merhum 1 Nisan 1934 tarihinden vefatına kadar da Diyanet İşleri Reisliğini ifa etmiştir.
Bu arada merhum, Birinci Büyük Millet meclisinin ilk devresinde Manisa Mebusluğunda bulunmuş, sonradan memuriyetle mebusluğun birleşemeyeceği hakkındaki kanunun neşri üzerine, Ankara Müftülüğünü tercih ederek mebusluktan istifa etmiştir.
Milli Mücadele esnasında: B. Rifat Börekçi Ankara Müftülüğünü ifa etmekte iken (Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına karşı Ankara Fetvası’nı ilan ettiği için) milli mücadeleye müzaharetinden(yardım etme, arka çıkma) dolayı 23 Nisan 1919 Tarihinde, İstanbul Hükümetince azledilmiş, sonra da Milli Hükümetçe aynı vazifeye ipkaen(yerinde bırakma) tayin edilmiştir.
İstanbul Hükümeti, Rifat Börekçiyi azil ile de iktifa etmemiş, Damat Ferit Hükümetinin teşkil ettiği İstanbul Örf-i Divan-ı Harbince(sıkıyönetim mahkemesi), “ Kuvayı Milliye namı altında çıkarılan fitne ve fesadın mürettip(tertip edeni) ve müşevikleri(teşvik edeni) oldukları sübuta erdiğinden …. İdamına ve malvarlığının ise haczine karar verilmiştir.”
… Merhum, Kızılay Cemiyetiyle, Türk Hava Kurumu merkez idare heyetlerinde bu cemiyetlerin kuruldukları tarihlerden itibaren azalık etmiştir.
Rifat Börekçi, doğum tarihine göre kanuni istihdam hizmetini doldurmuş ise de 1683 numaralı Kanun mucibince (gereğince) istisnaen istihdamı, İcra Vekilleri Heyetince(Bakanlar Kurulu) kabul edildiği cihetle vazifesine devam etmekte idi.
Merhumun siyasi hizmetleri: Merhum Rifat Börekçi Milli Mücadelenin başlangıcında kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetinin Ankara teşkilatı reisliğini fasılasız olarak ifa etmiş, sonradan bu cemiyet, Cumhuriyet Halk Partisi unvanını alınca bu defa da gene fasılasız olarak Partinin Ankara teşkilat reisliğini, reisliklerin valilere devredildiği 1936 senesine kadar ifa etmiştir. İki sene süren bu fasıladan (aradan) sonra 1938’de Ankara CHP Vilayet İdare heyeti Reisliğini tekrar deruhte etmiş(yerine getirmiş), fakat son senlerde yaşının ilerlemiş olmasından ve gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı reislikten çekilerek idare heyetinde aza olarak kalmıştır.
Atatürk’ün ve Milli Şef’in takdirleri: Atatürk’ün tarihi nutuklarında milli mücadele merhumun yaptığı hizmetler hakkında takdirkâr ve sitayişkâr(övme) kayıtları mevcuttur. Milli Mücadeleyi idare eden teşkilatın ve onun başında bulunan Gazi Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelmesini, milli mücadele faaliyetinin Ankara’dan idare edilmesi hususunda fiilen fevkalade hizmetler ifa etmiştir.
Ebedi Şefle Milli Şefimizin bilhassa takdir ve sevgilerini celbetmiş olan merhum, doğduğu yer olan Ankara halkından da bir babaya gösterilen hürmet ve sevgiyi sarsılmaz bir şekilde görmüştür. Meslek arkadaşları ve ahbapları da kendisine karşı sonsuz bir hürmet ve sevgi beslerlerdi.
Merhum fevkalade mutekit(dini bütün), mütevekkil (kadere inanan), metin, vakur(ağırbaşlı) ve feragatkardı. Bilhassa milli işlerde ve başkalarına yapılacak yardımlarda fevkalade hassastı. Şahsı ve ailesi hakkında çok mahviyetkar (alçak gönüllü)ve mütevazı(gösterişsiz) idi ve her türlü alâyişten (tantanadan)kaçınırdı.
Merhum ölürken bir vasiyette bulunmamış olmakla beraber, hayatında cenazelere çelenk getirilmesini faydasız görmüş ve yakınlarına, her zaman, bu çiçeklere sarfedilen paraların milli hayır cemiyetlerine verilmesi pek doğru olacağını, çünkü bir ölüye karşı bu masrafın ve bu çiçeğin ruhi ve manevi hiçbir faydası olmadığını söylemekten geri durmamıştır. Bu itibarla ailesi merhumun hayatta iken gösterdiği bu temayülü kendi şahsı hakkında zımmi(örtülü) bir vasiyet telakki ederek, cenazesine gönderilmek istenecek çelenk masraflarının veya bedellerinin Kızılay Cemiyetine, Türk Hava Kurumuna ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmesini ve cenazeye çiçek gönderilmemesini arz ve rica etmektedir.
ULUS, Sayın B. Rifat Börekçi’nin müessif ölümü dolayısıyla merhumun kederli ailesine ve dostlarına en samimi taziyelerini sunmayı bir vazife bilir.”
ULUS Gazetesinin okuduğumuz bu haberi, büyük bir Ankaralının, Milli Mücadelenin Ankaralı kahramanının profilini ortaya koymakta, 75 yıl önceki bir Ankara resmini gözlerimizin önüne sermektedir.
Bilmiyorum, adı büyük bir irfan yuvasına verilmez, Keklik Pınarı’ndaki Atatürk Parkındaki heykeli dışında bir yenisinin daha, Ankara’nın bir meydanına dikilmez ise, Ankaralıların içi rahat eder mi?
Ülkemizde ilk defa, cenazelere çiçek ve çelenk gönderilmemesi gerektiğini, bedelinin milli bir hayır kurumuna bağışlanmasını telaffuz eden birinin adı, bir parka verilmez ise, Türkiye rahat eder mi?
Peki, kahramanlarını unutan bir milleti, dünya af eder mi?
Not: Alıntılarda orijinal metne sadık kalma kaygımız nedeniyle, “ B. Rifat Börekçi” ifadesindeki kısaltmayı (B) “Börekçizade” diye nitelemek gerekmektedir. Her ne kadar yazımızın içinde ifadesini bulmamış olsa da Börekçizade’nin ön adının, Mehmet olduğunu da belirtmeliyiz.
Kommentare